26 Şubat 2023 04:40

Ferit Demir’e sallanan çekiç ve çekiçci!

Halk Tv yayınından ekran görüntüsü

Halk Tv yayınından ekran görüntüsü

Paylaş

Geçen hafta, bir can pazarının içinde, sahipsiz, felaketle başbaşa bırakılmış insanların bir anda sıfırlanmış yaşamlarına dair beton ve inşaat vaadi dışında yanıt üretemeyen devlet aklından bahsetmiştik. “Yeni inşaatlarla eskisinden daha güzel kuracağız şehirlerinizi” diyen ve kamusal birikim, kamusal yaklaşım ve reflekslerden tamamen yalıtık müteahhit aklıyla hareket eden iktidar gerçeğini yazmaya çalışmıştık. “Hayattan anladıkları bu” demiş ve duruma uygun bir Çin atasözünü anarak bitirmiştik yazıyı: “Elinde sadece çekiç olanın etrafındaki herşeyi çivi zannetmesi misali...”

O “çekiç” sadece inşaat için değil tabi ki. İnip kalktığı o kadar geniş bir alan, çivi muamelesi çekilen o kadar çok şey var ki. Hele böyle, gerçeğin ‘kral çıplak’ diye bas bas bağırdığı zor durumlarda... Vaatler, yalanlar ve algı yönetimi halkın gerçeklikle temasını engellemeye yetmez böyle zamanlarda. Tehditten küfür ve hakarete, sansürden karartmaya kadar uzayan bir dizi şiddet-zor sarmalıyla da tahkim edilir, gerçeğin önüne kurulan barikatlar. Depremin ilk gününden bugüne izliyoruz bütün bu süreci.

Her eleştiriye dair “not alıyoruz, zamanı geldiğinde görürsünüz” mealindeki tehditler de, enkaz önlerinde depremzededen mikrofon kaçırmalar da, ‘çadır yok’ diyenlere yönelik “ahlaksız, şerefsiz...” küfürleri de, vs. hepsi o malum çekicin gösterildiği enstantanelerdi aslında. 

Ve nitekim, Halk TV muhabiri Ferit Demir’e Malatya’da bir enkaz önünde haber yaparken saldıran cengaverin elinde salladığı da tam o çekiçti işte!

Yapılan haberin mahiyetini bile bilmiyordu ama muhalif kanalın logosunu görmesi yeterliydi. Ve muhabir enkazı göstererek konuşuyordu. Devlet yetkililerinin, iktidar sözcülerinin bunca küfürlü/hakaretli savunma hattından etkilenip koşullanmış ‘güdümlü’ için bu kadarı yeterliydi zaten. Bir muhalif haberci enkaz önünde konuşuyorsa devlet darda demekti. Koşa koşa ‘olay mahaline’ yetişti ve burnundan soluyarak muhabirin üzerine kükredi: “Yalan söyleme, devlet burada!”

İroniktir; “devlet burada” derken, elindeki çekici gösteriyordu. Evet, devlet ya da iktidar o çekiçte gizliydi, o çekiçle vardı. O çekici o düzen militanının eline tutuşturan motivasyon ve ‘meşruiyet’ zeminini yaratan bizzat iktidarın kendisiydi. Gerçekten dardaydı ve icabında sokaktaki güçlerin de çekiçli teyakkuzu gerekliydi. Dil, söylem, üslup buna dönüktü. Öyle böyle değil çünkü, hegemonyanın rıza üretme kolonlarından en etkilisi depremle birlikte toz buz olmuş, enkaz altında kalmıştı. Yıllardır “tamam, çalıyorlar belki ama yapıyorlar da” söylemiyle işleyen ve görece ayakta kalan son kale de yıkılıyordu. Övündükleri duble yollar, havalanları çökmüş, cicili bicili oteller, rezidanslar, betona kesmiş kentler, imar aflarıyla oya dönüştürülmüş binalar, evler insanlara mezar olmuştu. Yirmi küsur yıldır halktan toplanan deprem vergileri de dahil, kamusal varlık ve birikimlerin akıtıldığı ve birilerinin kasalarını akıl almaz boyutlarda şişiren sermaye birikim modelinin, baştan sona enkaza dönmüş kentler, yüzbinlerce ölü ve yaralı, yirminci günde bile “çadır ve tuvalet” diye isyan eden depremzede gerçeğinin içinde ikna ediciliği mi kalır? “Sorumlulardan hesap soracağız” deyip herşeyiyle sorumlu oldukları bir süreçten zerre kadar sorumluluk üstlenmeyen iktidar sözcüleri, başarılı olduklarına kimi nasıl ikna edecek? Bu boyutlarda bir toplumsal yıkımın karşısında sıfır istifayla sağlamlık gösterisi yapan bu bilindik kibrin, bu burnundan kıl aldırmazlığın, yaşanan bir iflasa tülden bir perde bile olamayacağı açık değil mi? Biraz bakmak, baktığını görmek, anlamak yeterli.

Tam da bunu engellemeye çalışıyorlar. Deprem öncesine, alınmayan önlemlere, enkazın altında kalanlara, iki günlük ‘devlet yoktu, gelmedi’ haline, en gerekli, en kritik saatlerde ne yaptığını bilememe durumuna, yapıl(a)mayanlara ve nihayet yitirilen toplama değil, bizim işaret ettiğimiz yere bakılsın deniyor, başarı hikâyeleri anlatılıyor, günler sonra kurulabilmiş AFAD çadırlarında “mutlu mesut yaşamlar”(!) gösterilip ‘milletin hizmetindeki devlet’ imajı çiziliyor. İnanmayanlar için ise not tutuluyor, itiraz edenler deftere kaydediliyorlar! “Hainlik, millet ve devlet  düşmanlığı...” hamasetiyle en azından AKP/MHP tabanı konsolide edilmeye çalışılıyor.

Malatya’da muhabire saldırıp elindeki çekiçle ‘devlet burada’ diye racon kesen zat da bir nevi durumdan vazife çıkarmış oluyor. Şikayetçi olan gazeteciye, “olur böyle şeyler, çekici de  vurmamış zaten, unut gitsin” demiş polis de. Çekiç de çekici sallayan da sahipleniliyor yani. Tıpkı Kılıçdaroğlu’nu linç etmeye çalışan güruhtan eli öpülen inek hırsızı gibi. Şaşırdık mı peki?!

“Kapitalizm kendi suretinde insan ve ilişkiler üretir” demişti Marx. Aynı şekilde, iktidarlar da kendi suretlerinde insanlar üretiyorlar. Düzenin yeniden yeniden üretilip işlemesi buna da bağlı oluyor. Düzenin ve iktidarın suretine bürünmüş insan üretimi kaçınılmaz ihtiyaç. Torna tezgâhından geçmiş mamuller gibi... 

Sus denildiğinde susan, hadi denildiğinde konuşan, bağıran, susturan, gerektiğinde çekiçle saldıran mamuller!..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa