Halkın içindeki cevher…
Fotoğraf: Evrensel
Erdoğan öyle bir çakacaktı ki kimse bir daha belini doğrultamayacaktı! Bir hafta geçmedi, “kader planı”yla yüzleşti.
Deprem vergisinde, konutların yenilenmesi, en azından sağlamlaştırılmasına harcanması gereken 37 milyar dolar (703 milyar TL) birikmişti. Ama bu iş için bir kuruş bile harcanmadığı görüldü. Zaten önüne gelenin müteahhit olduğu ve belediyelerle “al gülüm-ver gülüm” dere yatakları ve kaygan zeminlere denetimsiz, temelsiz diktikleri, demirleri beton tutmayan, betonları un ufak olan konutlar, içinde oturanların çoğuna mezar oldu. Üstelik çok sayıda imar affı çıkarılmış ve üstüne tüy dikilmişti. Bir diğer “tüy” AFAD’dı; ne bir hazırlığı vardı ne de iş bilirliğiyle koordinasyon ve organizasyon yeteneği.
Ama asıl, esenliği ve sağlığıyla halk ve sorunları merkezi ve yerel yönetimlerin katiyen ilgisinin odağını bırakalım, kenarı-köşesinde bile olmamıştı. Açlar mı toklar mı, ne yer ne içerler, nerede barınır, nasıl ısınır, yaşamlarını nasıl sürdürürler -zerrece umursanmaz, sadece sırtlarına yıkılacak yükler, zamlarla vergiler düşünülüp hesaplanırdı. Yoksa depremlerin bu ülkenin gerçeği olduğunu bilmeyen yoktu. İrili ufaklı kaçıyla yüzleşmişti halk. “Kader” denilip geçilmişti. Madenlerdeki göçükler de “fıtrat”tı! İşçilerle emekçi halk bu dünyaya önce sürünmeye ve sonra ölmeye gelmişti!
“5’li çete” denenler başta olmak üzere tekelci kapitalistler baş tacıydı, onların esenlikleri hesap edilirdi hep. Teşvikler onlar içindi, vergi indirimleri de. “İşsizlik Fonu”nda birikenler onlara aktarılmış, eski bir bakanın itirafıyla “deprem vergi”sinde birikenler de “Duble yollara harcanmış”tı. “Allah’ın sevgili kulu” sadece onlardı! Halk sürünürken, bu hürmet ikramla bankaları ve sair şirketleri, yıllık kârlarını katladıkça katlamışlardı. Sonunda o kayrılanların yaptıkları konutlar, hiçbir dertlerine derman olmak akıllara gelmeyenlere mezar olmuştu işte.
Hiç dikkate alınmayan, hiçbir dertleriyle ilgilenilmeyen ve dertlerine çare de aranmayanlar enkaz altlarında kaldılar. Sonra mı? Sonra yine dertlerine merhem olunmaya çalışılmadı. Üç gün yanlarına hiçbir resmi kurum kuruluş ve yetkilisi uğramadı. Bir başlarına yapayalnız bırakıldılar.
Yollar kardan kapandığı ve açılmadığı için ancak ikinci günden itibaren yanlarında olabilen ve sadece kendileri gibi halktan olan gönüllülerden alabildikleri desteklerle tırnaklarıyla kazıyarak enkazın altından kendi başlarına çıktı çıkabilenler. Kendilerini kurtaranlar kaçıp gitmedi. Ana babalarını, kardeş ve hısımlarını, konu komşularını arayıp kurtarmak için yine enkaz başındaydılar. Enkaz altlarından gelen yardım feryatlarıyla kahroldu ve o hırsla saldırdılar beton ve toz-toprak yığınlarına. Kurtarabildiklerini onlar kurtardı yine.
Enkazlar bela olduğu gibi soğuk da belaydı. Eksi on, on beşlere kadar iniyordu geceleri ve eş dostlarıyla arkadaşları, tanıdık ve tanımadıkları hâlâ enkaz altındaydı. Başlarında sadece beklemedi, arama ve kurtarmaya koşuşturdular. Barınacak yerleri yoktu. On beş günden çok geçmesine rağmen hâlâ başlarını sokacak bir çadır olsun bulamayanlar çoğunluktaydı. Ama bir de o soğukta beton blokları kaldırıp çıplak elle çıkarmaya güç yetiremedikleri kaç gündür enkazın altındaydı. “Altın saatler” denen ilk üç gün halktan halka dayanışma dışında kimse olmadığından on binler yaralanma, hareketsizlik ve soğuktan bir daha çıkamadı enkaz altlarından.
Sadece ülke içinden, Türkiye halkının elinden gelen tüm desteği almakla kalmadı, ülke dışından da destek aldılar. Almanya’dan, İngiltere, Slovakya, o düşman olduğu söylenen Yunanistan ve Ermenistan’dan kurtarma ekipleri geldi dayanışmaya ve yardıma. Bir tek AFAD gelmedi. 4. günden sonra ortalıkta görünmeye başladı devlet. O da daha ziyade “asayiş” adına.
Deprem halkın içindeki cevheri dışa vurmasına vesile oldu. Halklar arasında bir düşmanlık olmadığı görüldü. Tersine dayanışma ve yardımlaşma vardı. Ve karşılıksızdı. Milyonlarca dolar ve avro toplanıp gönderildi. Kızılay ise, başkanının utanmadan kabullendiği gibi, depremzedelere göndermeleri için yardım kuruluşlarına çadır sattı. “Maliyetine” satmış, öyle dedi başkanı!
Hakkı’nın anlattığı “Kara Maraşlı Hacı İbrahim” dahil, ne varsa halkta var.
- Milli güvenlik, Türkiye ve İsrail siyonizmi... 17 Aralık 2024 05:56
- Ortadoğu yeniden dizayn edilirken... 10 Aralık 2024 05:08
- Esad’la görüşüp anlaşma mı, kavga mı? Hangisi? 03 Aralık 2024 06:45
- CHP ile Cumhur ve sınama yanılma… 27 Kasım 2024 06:45
- Papatya falı ve havuçla sopa... 19 Kasım 2024 04:58
- İngiltere'de Kasım Gelincikleri ya da 'şehitleri anma' günü 12 Kasım 2024 04:26
- Hoş geliyorsun faşizm… 06 Kasım 2024 04:55
- İşçi sınıfının ekonomik mücadelesinde kendisinden başka güvenecek kimsesi yoktur! 22 Ekim 2024 04:50
- Bahçeli, MHP ve terör... 17 Ekim 2024 05:43
- CHP ile nereye kadar? 15 Ekim 2024 05:11
- Sadece İsrail mi terörist? 08 Ekim 2024 04:51
- İsrail’le uzlaşıp anlaşma mı, mücadele mi? 06 Ekim 2024 03:57