Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem

İnsan hakları savunucularına yargı baskısı

Öztürk Türkdoğan | Fotoğraf: MA

Yargıyı bir cezalandırma aracı olarak görmek ve bu araç yoluyla yaptırım uygulamak öteden beri yönetenlerin başvurduğu bir yoldu.

Hak savunucuları yıllardır bu baskı türünün muhatabı durumunda.

Birkaç ayağı var bu baskı türünün.

İlki “terör örgütleriyle” 2016 OHAL kararnameleriyle de artık hukuk düzenine yerleştirilmiş kavramlar ile ifade edeceksek, “irtibatlı ve iltisaklı” olma suçlaması. Eskiden “müzahir” olma derlerdi. Basın yayın organlarında  bu yönde  yazılar yazılır, sonra savcılar harekete geçer, gözaltılar, tutuklamalar başlardı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesinin işaret ettiği durumlar ortaya çıkardı. Hani Osman Kavala, Selahattin Demirtaş kararlarında işaret edilen madde. Gerçekte, suç olmayan eylem ve işlemler terörle, terör örgütleriyle, casuslukla ve benzeri suçlar ile bağlantılı gösterilir ve insanlar cezalandırılır.

Yargı yoluyla baskı uygulamak…

İHD yönetici ve üyelerinin çok sık karşılaştığı bir muamele türüdür. Sadece İHD yönetici ve üyeleri de değil. Hak arayan hemen herkes, hak arayanların savunucuları ve haksızlığa, hukuksuzluğa itiraz eden herkesin karşılaştığı bir muamele türü bu baskı türü. Gözaltına alınırsınız, tutuklanırsınız, yargılanırsınız yıllarca…Adli sicilinizde de yer alır bunlar.

Hem Türkiye’nin anayasal ve yasal mevzuatında sorunlar var, hem de yargı pratiğinde.

Eğer Anayasa’nın 2. maddesinde yazıldığı gibi, Türkiye bir hukuk devleti olabilseydi, eğer Anayasa’nın 90. maddesinde yazılı olduğu gibi insan haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmeler uygulamada  iç hukuk düzenlemelerinin üstünde olabilseydi eğer, eğer Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1. maddesinin başlığında yer alan insan haklarına saygı yükümlülüğü Türkiye’de yaşam bulabilseydi, aynı Sözleşme’nin  46. maddesinde yazıldığı gibi, bu sözleşmenin tarafı olarak Türkiye kesinleşmiş  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyma mecburiyetini hissetseydi, uysaydı, bu baskı düzenini uygulamazdı. Ülke özgürlükler ülkesi olurdu, pek çok insan hak ve özgürlük standartları açısından…

Bugün Türkiye’nin en eski insan hakları örgütü olan İHD’nin Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan yargı karşısına çıkacak. 1915 yılında Osmanlı devletinde Ermenilerin karşılaştığı “büyük felaket”i, “soykırım” olarak nitelendirdiği için. Tam bir ifade özgürlüğü davası bu.

Daha önce aynı ifade/niteleme için İHD İstanbul Şubesinin düzenlediği etkinlikle ilgili soruşturmada cumhuriyet savcılığı ifade özgürlüğü koruması altında olan bu ifade için hukuka uygun olarak takipsizlik kararı vermişti.

İnsan hakları savunucusu, bireysel olarak ya da başkalarıyla birlikte insan haklarını korumak ve geliştirmek için çalışan kişi demektir. İHD ve onun yöneticileri ve üyeleri insan hakları savunucusu kişilerdir. Birleşmiş Milletler tarafından 9 Aralık 1998 tarihinde kabul ve ilan edilen İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirisi, insan hakları savunucularına tanınan hakları ve özgürlükleri sıraladığı gibi devletlere ait yükümlülüklere de işaret eder. Devletler, hak savunucularını tanıyacak ve koruyacaklardır; faaliyetlerini kolaylaştıracaklardır.

Türkiye’de insan hakları, hukukun  koruması altında olmalıdır. En başta da yargısal korumanın… Hukukun üstünlüğü ilkesi, kamu otoritelerinin insan haklarına müdahalesinin hukuksal denetimi anlamına gelir.

İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan hakkında açılan davada bir insan hakkı olan ifade özgürlüğü hakkına saygı bekliyoruz.

Evrensel'i Takip Et