Tribünlerde de para dağıtır mı?

Depremin yol açtığı büyük yıkımın üstüne bir de Kızılay kaynaklı skandallar, iktidarın acizliğini, yetersizliğini yadsınamaz açıklıkta ortaya koyarken bu süreçte kabaran toplumsal öfke stadyumlara da yansıdı ve Fenerbahçe-Konyaspor ile Beşiktaş-Antalyaspor maçlarında tribünleri dolduran on binlerce kişi hükümeti istifaya çağırdı.

Tribünlerin bu tepkisi, “Futbola siyaset sokma” gibi, uyutulmaya ve yedeklenmeye müsait yığınlar nezdinde son derece “kullanışlı” bir argümanla ilişkilendirilerek, önce iktidar ve yandaşlarınca, ardından da Süper Lig kulüplerini temsil eden Kulüpler Birliği tarafından mahkum edilmeye çalışıldı.

Kulüpler Birliği, “birlik beraberlik” hamaseti üzerine inşa ettiği açıklamasıyla iktidarın felaketteki sorumluluğunu gizlemeye çalışırken aslında yarattığı mağduriyet bağlamında depremin politik/sınıfsal karakterini ortaya koymuş oldu.

Depremin yıkıcı etkisi ve acı sonuçları elbette ki en çok, tuzu kuru yöneticilerin değil, futbolun emek kısmını temsil eden futbolcular, çalıştırıcılar ve diğer kulüp çalışanları üzerinde görülmüş, pek çok futbol emekçisi hayatını kaybetmişti.

Dolayısıyla; güvenli, korunaklı mekanlarda yaşamlarını sürdüren yönetici takımının, doğasına uygun bir sınıfsal tavırla çıkar ilişkisi içinde bulunduğu iktidarın dümen suyuna girmesi ve tribünlerden yükselen öfkeli seslerin önünü alabilmek telaşıyla hamaset dolu bir açıklamada bulunması son derece anlaşılır bir şey.

Ekonomik ilişkiler bağlamında iktidara muhtaç konumda bulunan kulüplerden başka türlü bir davranış da zaten beklenemezdi. Yöneticilerin iktidarla kurduğu güç ve görünürlük ilişkileri, vicdani ve ahlaki temelde gösterebilecekleri bireysel tepkiye de izin veremezdi, vermedi nitekim. Bazı kulüpler, ayrıca yaptıkları bağımsız açıklamalarla hükümeti istifaya davet eden taraftarlara hakaret etmeyi de unutmadan anında iktidarın yanında hizalandılar. Güç sahiplerine yalakalık etmek yetmez. Dört dörtlük yaranabilmek için mağdurlara, savunmasızlara, zayıflara hakaret etmek, hatta gerekirse işi tehdide kadar götürmek şart. Muktedire bağlılık böyle gösterilir işte!.. Onlarınki de bir tür sınıf dayanışması!..

Bütün dikkatleri birlik, beraberlik teranesi eşliğinde yardım faaliyeti üzerine çekerlerse, resmi sayılarla 50 bine yakın can kaybının baş sorumlusunu unutturabileceklerini düşünüyorlar belli ki. “Olan oldu, sorumlu aramaya gerek yok, artık yardım işine odaklanalım” demeye getiriyorlar… “Tek yürek” söylemiyle süsleyip dayatıyorlar bu bakışı…

Hayatta politikadan soyutlanabilecek bir alan var mıdır ki futbol politikadan soyutlansın. En basitinden, soluduğumuz havadan içtiğimiz suya, yürüdüğümüz yoldan bindiğimiz taşıta kadar her şey politik tercihler/kararlar sonucunda bir nitelik ya da işleyiş kazanmıyor mu? Kaldı ki iktidar sahipleri, her fırsatta futbolu kendi propagandalarına alet etmiyor mu? Tribünlerde iktidarın ideolojik propagandasını yapmak serbest ama insanları, hayvanları rantçı inşaat sektörünün insaf(sızlığ)ına teslim edip denetim görevini yerine getirmeyen ve bütün bunlar yetmezmiş gibi üstüne bir de para uğruna usulsüzlüklere göz yumarak on binlerce canın ölmesinin yolunu açan hükümeti protesto edip istifaya çağırmak sakıncalı...

Kulüpler Birliğinin açıklaması; dikkatleri felaketin sorumlularının üzerinden uzaklaştırma ve konuyu laga lugayla geçiştirme amacı taşıyan içeriğiyle tam da “Deprem politiktir”, “Deprem sınıfsaldır” önermelerini doğrular nitelikte.

İktidar cenahından duyulan “Tespit edeceğiz”, “Gereğini yapacağız”, “İzin vermeyeceğiz” seslerine bakılırsa, tribün tepkisi onları fena halde ürkütmüşe benziyor.

Ne pahasına olursa olsun iktidarda kalma kaygısının doğurduğu telaş, panik ve korku haliyle birlikte aklın tamamen devre dışı kaldığına tanık oluyoruz. Öyle ki, her türlü sorunun üstesinden sadakayla gelinebileceğine inandığı anlaşılan baş muktedir, hafta sonunda tribünlerde para dağıtarak “aykırı” sesleri susturmayı bile deneyebilir!..

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et