Devlet konut ihtiyacını karşılamalıdır!
Fotoğraf: MA
6 Şubat’ta başlayıp şiddetli artçılarıyla devam eden büyük depremin yarattığı yıkım toplumsal tüm ilişki alanlarında sarsıcı etkide bulundu. Çok boyutlu ve çok yönlü bu etkinin toplumun farklı sınıf ve güçleriyle onların örgütlü kesimleri tarafından farklı şekilde algılanması kaçınılmazdı ve öyle de oldu. Tekelci kesimi başta olmak üzere kapitalistler için öncelikli olan sistemin büyük kırılmalar yaşanmaksızın ve sömürü mekanizmasının işler vaziyette sürdürülmesiydi. Devletin tüm kurumlarıyla ilk günlerde içine düştüğü acz ve yetmezlik durumu ve görünümünün bir an önce aşılması, OHAL güçleriyle baskı-yasak zincirinin gerilmesi burjuvazi cephesinden öncelikler olarak ortaya çıktı. Yıkımın dolaysızca vurduğu kesimler ise büyük çoğunluğuyla hâlâ yardım bekler durumda olmanın acı ve öfkesiyle devlet yöneticilerine tepkiyi sürdürüyorlar. Erdoğan-Bahçeli ve üst bürokrasiden devlet yetkililerinin gittikleri yerlerde gördükleri tepki, engellemelere rağmen kameralara yansıyor. Ülke içi ve dışından emekçilerin yardımlaşma ve dayanışması devam ediyor ve bu da işçi sınıfı ve ezilenlerin belirgin bir tutumu olarak halkça örgütlenmenin olanaklarını yeniden işaret ediyor. Fenerbahçe, Beşiktaş, Antalyaspor taraftarı on binlerce kişinin tribünlerden depremzedelerle dayanışma duygularını haykırıp Erdoğan yönetimini büyük yıkımdaki rolü nedeniyle protesto etmesi, toplumsal bazda yaşanan sarsıntı ve devlet kurumlarına güvensizliğin göstergelerinden biriydi.
Büyük deprem sadece yaşam olanaklarına kuşku, endişe, korkuyla bakılmasına yol açmadı; halk kitlelerini “kader planı”- “Tanrı inancı” merkezli söylevlerle yaşanan yıkımlar karşısında sabra ve itaata çağıran devlet yöneticilerinin tutumuna yönelik kuşkuyu da büyüttü. Erdoğan yönetiminin kentleşme ve “kentsel dönüşüm” politikalarının rant ve yağmayı esas aldığı yönündeki eleştiriler milyonların bilgisine sunuldu. Kızılay gibi “doğal affetler durumunda halkın yardımına koşmakla görevli” sayılan ya da öyle bilinen kurumların ticari holdinglere dönüştürülüp yönetimlerine yönetici yakınlarının atandığı; bu kurumun depremzedelere yardıma koşma yerine elindeki çadır ve kuru gıdayı onlarca milyon liraya satışa çıkardığı ifşa oldu. Mesleki bilimsel bilgiyle deprem vb. olaylara hazırlık ve müdahale amaçlı oluşturulan AFAD gibi kurumların ilahiyatçıların yönetiminde nasıl da “topal hale getirildiği” açığa çıktı. Depremin üzerinden bir aya yakın zaman geçmesine ve 6.4, 5.8, 5.6 büyüklüğünde yeni depremler meydana gelmesine rağmen çadır, konteyner, seyyar tuvalet, hijyen malzemesi, ilaç, gıda maddeleri, içilebilir ve kullanılabilir su başta olmak üzere temel ihtiyaç maddeleri için yardım çığlıklarının birçok köy, kasaba ve şehir merkezlerinde yükselmeye devam etmesi, burjuva devleti ve kurumlarının reklamda ileri sürüldüğünün aksine halk kitlelerine hizmeti öncelikli politika edinmediğini gösteriyor. “Hizmet” adına yaptığı ve yapacağı, işçi ve emekçilerin yıkıcı büyük kuvvetiyle karşı karşıya kalmamak üzere idareimaslahatçılıktır. Tepkilerin büyümesinden ürkmekte; yöneticileri, futbol takımları dahil yönetim politikalarını protesto eden kim varsa etkisiz kılma tehditleri savurmakta, OHAL kararnameleriyle yasakların kapsamı genişletilmeye çalışılmaktadır.
Deprem asıl öznesini sömürülen ve ezilenlerin oluşturduğu kitlesel seferberlik ve yardımlaşma tutumunu da, geliştirilmesi gereken halkça bir özellik olarak bir kez daha açığa çıkardı. Halk kitlelerinin gösterdiği dayanışma-yardımlaşma ve güç birliğiyle zorlukların üstesinden gelme tutumu, etkin ve sürdürülür bir tutum olduğunda, emekçilerin iktisadi sosyal ve politik taleplerinin elde edilmesi ve yaşanacak sorunların ‘halkça çözümü’ için ihtiyaç duyulan örgütlü gücün oluşumu önündeki engellerin aşılabileceği, yaşanarak yeniden görüldü.
Ancak emekçilerin çok büyük çoğunluğu henüz rant ve yağmanın kaynağında şu ya da bu yöneticinin, şu ya da bu müteahhitin, şu ya da denetçi bürokrat ile rüşvetçi yerel yöneticinin ahlakını aşan kapitalist sömürü ve birikim ilişkilerinin yattığını görecek durumda değildir. Erdoğan yönetiminin, içinde ve altında ölü ya da canlı yüzlerce, belki de binlerce kişinin bulunduğu söylendiği halde “Enkaz kaldırma ve yeniden inşa çalışması”nı hızla başlatması karşısında kitlesel güçlü bir tepkinin henüz görülememesi bununla da bağlıdır. İleri işçi ve emekçilerin ve devrimci sınıf partisiyle devrimci demokrat örgütlerin emekçilerin geniş kesimleriyle ilişkilerinin sağlamlığı ve ilerletilmesi bu durumun değişiminde rol oynayacaktır.
Bu yıkım başka birçok acil taleple birlikte her hane için devletçe sağlanacak sağlam bir konut ihtiyacını çok daha belirgin biçimde gündeme getirmiş durumdadır. TOKİ’nin ve arsa ev spekülatörlerinin rant ve yağma pratiğine son bulmalı, konutsuz her aileye giderleri devletçe karşılanacak deprem ve diğer doğa olaylarına karşı dayanıklı barınma olanağı sağlanmalıdır.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40