Diploması trafiği ya da çelişkiler yumağı
Fotoğraf: Hindistan Basın Bilgi Bürosu
Ukrayna savaşının ikinci yılında uluslararası ilişkilerde dikkat çekici, yoğun bir diplomasi trafiği dönüyor.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, yanına aldığı Alman tekellerinin yöneticileriyle geçtiğimiz hafta sonu Hindistan’ı ziyaret etti. Nüfus bakımından Çin’i geçerek dünyanın en büyük ülkesi haline gelen Hindistan, ekonomik olarak da sürekli büyüyor. Dünyanın beşinci büyük ekonomisi oldu. Çin’in ABD tarafından düşman kategorisine konulmasıyla ilişkilerdeki tansiyon yükselmeye başlamışken, ekonomideki gücünü dış ticaretten alan Almanya, Çin’in yerine Hindistan’ı koymaya hazırlanıyor. Başka bir deyişle Çin’de kaybedeceği pazarı Hindistan’da kazanmak istiyor. Bu nedenle Scholz, Başbakan Narendra Modi ile düzenlediği ortak basın toplantısında AB ile Hindistan arasında ağırdan giden serbest ticaret anlaşması görüşmelerini hızlandıracağına söz verdi.
Scholz’un ziyaretten en büyük muradı, Hindistan’ı Batı eksenine yaklaştırmaktı. Ancak Modi, askeri, siyasi, ekonomik olarak Rusya ile yakaladığı ilişkileri kesmeyeceğinin mesajını net olarak verdi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise hafta başında Gabon, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Angola’yı kapsayan beş günlük Afrika gezisine çıktı. Ziyaretin asıl maksadı Afrika üzerinde Fransa’nın etkisini yenilemek. Tabii yapabilirse...
Zira bir süre önce Mali ve Burkina Faso’yu Rusya yanlılarına bırakıp kaçmak zorunda kalan Fransa’nın Afrika’daki etkisi genel olarak zayıflamış görünüyor. Rusya ve Çin’in etkisi ise son yıllarda hızla arttı. Birçok ülke dağıtılan ucuz krediler sayesinde Çin’in pazarı haline geldi. Sömürgeci geçmişi nedeniyle Fransa’nın askeri olarak Afrika’da tutunması zor görünüyor. Macron’un ziyaret ettiği Gabon, Kongo ve Angola BM’de Rusya’nın Ukrayna’dan çekilmesi için yapılan son oylamada çekimser oy kullandı. Daha doğrusu 32 Afrika ülkesinden 15’i çekimser kaldı. Mali ve Eritre ise daha ileri giderek Rusya’nın çekilmesine karşı oy verdi.
Sadece bu durum, Afrika kıtasında Batılı emperyalist ülkelerle Rusya ve Çin arasında ciddi bir mücadelenin sürdüğünü, Batı’nın etkisinin kırıldığını gösteriyor.
Haftanın en dikkat çekici ziyareti ise Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko’nun salı akşamı başladığı üç günlük Çin seyahati oldu. 2020’deki seçimlerden sonra başlayan protestoları Rusya’nın desteğiyle bastırarak badireyi atlatan Lukaşenko, paçayı Putin’e kaptırmış görünüyor. Belarus ile Rusya’nın birleşmesine dair daha önce imzalanan protokollerin Lukaşenko tarafından rafa kaldırılmasından sonra ilişkiler gerilmişti. Ukrayna savaşında Rusya’nın yanında duran Lukaşenko, şimdi ülkesinin Putin tarafından işgal edileceği endişesi içinde. Bu nedenle, Çin’in Ukrayna için hazırladığı “barış planı”nı yürekten destekliyor. 12 maddelik planın “Ülkelerin egemenlik haklarına saygı duyulmalı” maddesi Lukaşenko’nun seyahatinin ana gündemi. Anlaşılan o ki, Rusya’nın baskısından kurtulma hesabını yapan Lukaşenko sırtını Pekin’e dayamanın hazırlıklarını yapıyor. Hem Devlet Başkanı Şi Cinping hem de Başbakan Li Keqiang tarafından ağırlanan Lukaşenko rahatlamış görünüyor. Yakın gelecekte Belarus üzerinden Rusya-Çin ilişkileri daha gerilimli bir evreye girebilir. Lakin Putin’in Belarus’tan kolay vazgeçmesi mümkün değil.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Astana’da salı günü “Rusya’nın arka bahçesi” sayılan Orta Asya’da Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan dışişleri bakanlarıyla yaptığı “C5+1 Grubu” toplantısı da dikkate değer. Bu ülkelerden Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, Rusya’nın başını çektiği Kollektif Güvenlik Örgütü (KGÖ) çerçevesinde Moskova ile yakın iş birliği içinde. 2022’nin başında Kazakistan’da başlayan halk ayaklanması sırasında bu örgüt devreye girmiş ve ayaklanmayı bastırmıştı.
ABD ile aynı masa etrafında toplanan beş ülke Rusya’nın Ukrayna işgalini açıktan desteklemiyor. Bundan yola çıkan ABD, C5 ülkeleriyle Moskova arasındaki çelişkileri derinleştirip, bölgede Moskova’nın etkisini azaltmanın çabası içerisinde. Bir tarafta Rusya diğer tarafta Çin’in olduğu bu coğrafyada doğrudan ya da açıktan ABD ile iş birliğinin pahalıya mal olacağını bilen bu ülkelerin uzun bir süre daha “denge siyaseti” izleyecekleri anlaşılıyor.
Ziyaretler ve arkasındaki maksatlara bakıldığında her emperyalist ülkenin kendi çıkarlarına göre yeniden mevziler ve müttefikler kazanmanın çabası içerisinde olduğu anlaşılıyor. Çelişkiler yumağı henüz hiçbir ülkenin diğerine güvenmediği süreçte ilerliyor. Ne Hindistan NATO’ya sıkıca bağlanan Almanya’ya güveniyor ne Belarus Rusya’ya ne de Rusya Çin’e... Bu nedenle her ülke kendi çıkarları için diğerinin etkisini daraltma hamlesi yapıyor.
En dikkat çekici olan ise, Batılı emperyalist ülkeler sahip olduğu mevzileri korumanın mücadelesini verirken Çin ve Rusya, öncesine göre etki alanlarını genişletiyor. Etki alanlarını kaybettikçe, bunları savaşla, silahla kuruma çabaları da artıyor. Bu nedenle “kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm”de savaş tehlikesi ve tehditleri her zaman varlığını sürdürecek. Suriye ve Ukrayna düğümleri bir şekilde çözülse bile...
- Trump Pandora’nın kutusunu açtı, Avrupa panikte 08 Kasım 2024 12:17
- 5 maddede ABD seçimlerinin Avrupa’ya etkileri 03 Kasım 2024 04:30
- 'Ekonomi mucizesi' Almanya'ya ne oldu? 01 Kasım 2024 04:48
- Almanya Rusya’ya karşı karargah oluyor 25 Ekim 2024 04:17
- Almanya-Türkiye ilişkileri: Yeni bir başlangıç mı? 18 Ekim 2024 04:50
- Biden'ın ertelenen Almanya ziyareti ve Ukrayna senaryoları 11 Ekim 2024 04:19
- Savaş döngüsü, barış umudu 04 Ekim 2024 04:32
- BM’nin mecalsiz hali, çelişkiler ve savaş planları 27 Eylül 2024 06:08
- İsrail Batı’nın desteğiyle savaşı bölgeye yayıyor 21 Eylül 2024 05:51
- Almanya'nın Orta Asya hamlesi tutar mı? 20 Eylül 2024 04:09
- Almanya'da mülteci düşmanlığı yarışı 13 Eylül 2024 05:22
- Ukrayna'da klikler savaşı mı? 06 Eylül 2024 05:35