Afet ve ‘Devlet nerede’nin yanıtı: ‘MÜTAŞERİK otoriteryenizm’

Fotoğraf: Özge Elif Kızıl/AA

Zaten otoriter rejimdeydik ama otoriter rejimler de türlü türlü.

İnsanı insan yapan temel ihtiyaçlar neler? İnsanın insan olarak mutlu olacağı asgari duygular neler? Halk ve toplum nedir?  Devletin işlevleri nelerdir? Bunların rejim bağı nedir?

Afetler artık en temel “can ve mal güvenliği” ile sınırlı bir devletin bile ortada olmadığını, artık “ordu-millet” devletin de olmadığını bölgesel bir yıkımla ortaya çıkardı. Devletin, ordu milletin, hatta halkın ve toplumun tümden tasfiyesini ve bayağı bir zamandır eski otoriterliğin yerine geçirilmiş olan yeni otoriterliği OHAL ve ilk OHAL KHK’si tekrardan açıkça ilan etti: “MÜTAŞERİK” rejim (müteahhit, taşeron, tarikat, şeriatçı şerikliği).

ERDOĞAN, BAHÇELİ, OHAL: ORMAN, MERA, HALK, YASA, YARGI DİNLENMEYECEK, DAĞILIN

6 Şubat. Erdoğan ve AFAD açıklamaları mealen: AFAD dışında kimse müdahil olmasın, gerekli adli tedbirler alınacak, bunlara müsaade edilmeyecek. Yani toplumun veya halkın doğrudan arama kurtarma yardımlaşma inisiyatifi alması yasa dışıdır, halk halk, toplum toplum olamaz, birbirinin yardımına doğrudan koşamaz.

14 Şubat 2023’te Devlet Bahçeli’nin depremlerden sonraki ilk açıklaması: “Devleti kenara itip ahbap-çavuş ilişkisiyle yardım toplanması, bu kapsamda paralel bir hat kurulması, devletin inandırıcılığını gölgelemektedir. Bizim nazarımızda itibar edilmemesi gereken bir yanlıştır.” 28 Şubat 2023’te depremin afete dönüştüğü ve afetin ağırlaşarak sürdüğü 22. günde ise depremzedelere karşı daha da sertleşiyor: “Sayın Cumhurbaşkanını ve ziyareti sabote etmeye hakkınız yok. Sessizlik olacak. Dağılın gitsin, indirin şunları.”

Erdoğan’ın, bakanların, Cumhur İttifakının konuşmalarından pek çok örnek verilebilir ama tüm bunlara da gerek yok çünkü ortada OHAL ilan edilmiş, ilk OHAL KHK’si zaten durumu anlatıyor. Mealen: Orman, mera, halk, mahkeme dinlemeyeceğiz, hepsini yok sayacağız, istediğimiz yerde istediğimiz tarzda inşaat yapacağız. Bunlara itiraz ve adli yollar kapalıdır. (“Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, Kararname Numarası 126, 24 Şubat 2023 tarihli 32114 Sayılı Resmi Gazete)

KÜRESEL KAPİTALİZMİN ÇEVREDE MÜTAŞERİK OTORİTERYENİZMİ: KAMU/DEVLET/YARGI/OKUL/ÜNİVERSİTE MÜTAŞERİK’E BIRAKILSIN, KIZILAY ŞİRKET OLSUN

1999 depreminin şiarı “Sesimi duyan var mı?​” idi.

Bugün bu “Devlet nerede?​”ye dönüştü.

“Askeri Otoriteryenizmin”, 28 Şubat’ın ruhunun daha hakim olduğu 1999 depremlerinde ve afet yönetiminde “Sesimi duyan var mı?​” şiarı yalnızlaşmanın, bireyle-yönetim arasında mesafenin artmasının sembolü sayılırdı. 1945’lere kadar geri götürülebilecek neomuhafazakar liberalizmin (1920-45 arasındaki hali faşizm) 1970’lerden sonra çevredeki yansıması devletin tasfiyesinin, kamusal alanın ve daha genel olarak da toplumun zayıflatılmasının hissedilmeye başladığı yıllar olmasıydı. Türkiye için 24 Ocak 1980 kararları ve 12 Eylül 1980 darbesi ABD-Ordu-Özal’ın taşıyıcılığında liberalleşme ve muhafazakarlaşmanın askeri darbeyle/asker dipçiği ile, Türk-İslam senteziyle halka dayatılması şeklinde gelişmişti. Devletin işlevleri ve halkla ilişkisi giderek zayıflıyordu.

2000’li yıllar itibarıyla ise küresel burjuvazinin/küresel kapitalistlerin yönetimine az çok engel görülen ulus çapındaki devletin/kamunun neredeyse tümden tasfiyesi aşamasına da çoktan gelinmişti, bu kapsamda sıra askeri ve yüksek memur (devlet, bürokrasi) otoritesinin de kırılması, okul ve üniversitelerin evrensel bilgi yerine kapitaliste/liberale uygun bilgi verir hale getirilmesi, hatta tümden piyasalaştırılması, yargının da sadece kapitalistleri koruyacak bir anlayışa taşınması stratejisi yürürlüğe sokulmuştu. Kızılay’ın piyasalaşması, kanı-yardım malzemesini bile ticaret konusu yapması durumu zaten açıkça gösteriyor.

HAK, HUKUK, ADALET: NEYİN HAKKI HUKUKU?

CHP yıllardır “nerde adalet, hak hukuk adalet” diye bağırıyor. Adaletin muhtevası ne? Kapitalisti koruma, MÜTAŞERİK’i koruma, onlara karşı çıkanı cezalandırma ise adalet zaten işliyor, böyle bir adalet kapitalistler için, MÜTAŞERİK’ler için geçerli bulunuyor, hak, hukuk, adalet küresel kapitalizmin yaygınlaşmasını garanti ediyor. Böyle bir adaletin meşruiyeti (halkça kabulü) ancak MÜTAŞERİK’lerle sağlanabiliyor, onları garanti ediyor, onları da ancak çevre ise “ılımlı/işe yaradığı” sürece öngörüyor.

MÜTAŞERİK OTORİTERYENİZM: YURTTAŞLIĞIN BİLE NEMA’YA VE DİNE BAĞLANMASI

Ta 1920’lere kadar geri giden halkın taleplerine dayalı halkçı demokrasilere/aydınlanmaya karşı kapitalizmin muhafazakar/gerici blokları desteklemeye başlaması önce faşizme, sonra azıcık yumuşatılarak neomuhafazakar liberalizme kıvrılmıştı. Sovyetlerin dağıtılması ve sonrası süreçte “ılımlı din/ılımlı İslamcılık” yani küresel kapitalistlerin kapitalizmi tanıyamayacak kadar cahil bırakılmış, “ılımlı” diye nitelenen dincilerle bloklaşması Türk-İslam sentezi öne çıkarılmıştı.

MÜTAŞERİK rejim sadece kapitalizme bilişsel körlük değil aynı zamanda her tür aydınlanma düşmanlığı, halkın yönetime katılması düşmanlığı, dolayısıyla kapitalizme karşı çıkanları yok sayma ve baskılama rejimi anlamına geliyor: a)Fakire din telkin ediliyor; b)Tarikatın ve şeriatçının halkı kullanabildiği küçük dinci çıkar çevresi, c)Müteahhit ve taşeronun kamu kaynaklarının küçük bir kısmına el koyabildiği ve halkın çaresizlik içinde sömürüsüne dayalı küçük çıkarları var. En kazançlısı ise küresel kapitalistler, ülke ve her tür kamu kaynağı soyuluyor, limanlar, hatta yurttaşlık bile satılıyor. Böylece MÜTAŞERİK (müteahhit, taşeron, tarikat, şeriat şerikliği), küresel kapitalistlerin çevreyi ve dünyayı yönettiği rejim tipini oluşturuyor. Kapitalist, daha geniş olarak taşeronluk yapan Müslümanlar öne çıkıyor, tarikat ve müritler çevresini oluşturuyor.

‘ORDU MİLLET’TEN ‘MÜTAŞERİK MİLLET’E

1999’da “Sesimi duyan var mı?​” azıcık halka, azıcık da askere/devlete seslenme idi. Sesin gönderimi/referansı/anlamı “ordu millet”in son kırıntıları idi.

2023 depremi “Devlet/asker/Kızılay/AFAD nerede” nidalarının referansı bile ortada yok, halk bile enkazdan gelen sese kulak vermedi/veremedi, ekmek-su-çamaşır yardımı ile vicdanını teskin etmeye çalışıyor.

2023 depremleri temel referansın “MÜTAŞERİK”ler olduğunu gösteriyor. Müteahhide, tarikata, şeriatçıya yanaş, ortada “ordu millet” artık yok, böyle bir devlet yok, hatta halk veya toplum da yok, tek başınasın, MÜTAŞERİK’e mahkumsun anlamına geliyor.

İnsanlar cenazesini çıkarmak için bile taşeron aramak zorunda kaldı. İlan edilen OHAL ve ilk OHAL KHK’sı ise milleti/toplumu daha da tasfiye edeceğini, rejimin MÜTAŞERİK rejim olduğunu ifade ediyor, yakınında durursan yersin, yemezsen çaresiz kalırsın.

“Nerde devlet” nidaları enkazın altında can çığlıklarına dönüşüyor; “devlet nerde” nidaları “halk nerde, toplum nerde” yani devlet, halk veya toplum kaldı mı sorularını içeriyor. Geriye küresel kapitalizmin çevredeki ucuz MÜTAŞERİK yardakçıları kalıyor.

ÇARE: HALKTA TOPLUMDA, TOPLUMUN KENDİSİNİ YÖNETMESİNDE

Depremin ortaya çıkardığı afet sadece can pazarı değil, ölümler yıkımlar değil, bununla beraber “güvensizlik”, “belirsizlik” fenomenini de tüm çıplaklığı ile açığa çıkardı. Tüm bunlar artık devlet, hatta ortada ciddi bir halkın/toplumun da kalmadığı anlamına geliyor.

O halde, çare toplumu inşa etmekten, halkı güçlendirmekten geçiyor. Halk kendi kendisini yönetse idi zaten böyle bir can pazarı, böyle bir belirsizlik ve güvensizlik olmayacaktı, bu nidalara da büyük oranda gerek kalmayacaktı.

Evrensel'i Takip Et