04 Mart 2023 04:52

Felaketten hegemonya devşirmek

Depremde cenazeler toplu gömüldü

Fotoğraf: MA

Paylaş

Geçtiğimiz ay boyunca deprem alanından yapılan yorumlarda en sık duyduğumuz cümle “Hiçbir şey ekranlardan göründüğü gibi değil” oldu. Haberciler, kurtarma gönüllüleri, siyasetçiler söz birliği içinde sahadaki derin yıkımın düzeyini, “Tahmin ettiklerinin çok ötesinde bir felaket”, “Depremin ötesinde bir yıkım” sözleriyle tanımlamıştı.

Ardı ardına gelen depremlerin üzerinden geçen süre içinde ‘Göründüğü gibi olmayan’ın yalnızca yıkımın devasa ve çok katmanlı boyutları olmadığı ortaya çıktı. Daha ilk 48 saat içinde iktidar temsilcilerince ifade edilen ‘Başarılı afet yönetimi’(!) iddialarının gerçekle bağdaşmadığı açıkça görüldü. Günler geçtikçe depremin vurduğu şehir ve köylerden akan bilgi, liyakatsizlikten kaynaklanan beceriksizlik ve koordinasyon eksikliğinin ötesinde bir durumla karşı karşıya olduğumuzu kanıtladı. Kızılay’ın çadır ve gıda satışı örneğinde olduğu gibi, iktidarın arama ve kurtarma faaliyetleri üzerinden de çıkar sağlama gayreti içerisinde olduğu bilgisi ortalığa döküldü. Giderek artan kanıtlar ‘siyaseten planlı’ ve temel kaygısı sadece arama-kurtarma olmayan bir ‘hegemonya inşa’ süreciyle karşı karşıya olduğumuzu gösterdi.

‘Hegemonik dil’in ilk işareti deprem bölgesinden yapılan haberlere yönelik müdahalelerdi. Eş zamanlı süreçte mülki idare amirlerinin birer engel olarak gönüllü destek kuruluşlarının önüne dikilmesi haberleri geldi. İstenilen, halkın yağdırdığı desteğin dağıtım organizasyonunun AFAD’a bırakılması, arama kurtarma da dahil deprem bölgesindeki görünür tek ‘aktör’ün AFAD olmasıydı. Bu tavır şubat ayı ortalarında deprem bölgesinde aktif destek sağlayan sosyalist parti ve yapılara, sendika ve meslek örgütlerine yönelik engellemelere dönüştü ve geride bıraktığımız birkaç gün içinde baskı yoğunlaştı. Yardım ‘malzemesi hırsızlığı’ ve ‘kamu görevlilerine direnme’ gibi hayali suçlamalar üzerinden gözaltılar yapıldı. ‘Gönüllüler’e yönelik taciz, son günlerde bunların faaliyet gösterdiği park ve alanların boşaltılması kararıyla yeni bir aşamaya gelmiş görünüyor.

* * *

Aslında sağlık hizmeti ve kurtarma işlevi yüklenmiş kurumların siyasal projelere eklemlenme çabası yeni değil. Örneğin Nazi Almanya’sında Gleichschaltung olarak bilinen, siyasal, toplumsal ve kültürel yaşamın bir bütün olarak “Koordine edilmesi”(!) programı çerçevesinde yukarıdan aşağıya doğru yeniden düzenlenen kurumlar arasında Alman Kızılhaç Kurumu (Deutsches Rotes Kreuz) da vardı. Başına faşist yöneticiler atanan, amblemi gamalı haç içerecek şekilde yenilenen bu kurum, hemşirelerin askeri töreni andıran bir ortamda yemin ederek göreve başlamalarını ve siyasi bir eğitimden geçmelerini düzenlemişti. Soykırım aşamasında Alman Kızılhaç’ının sessizliği, bu çabaların zehirli meyvesi oldu.  

Ancak, 2023 şubatında yaşanan depremlerin ardından yapılan arama-kurtarma çalışmaları üzerinden gelişen eğilimlerin ve ortaya çıkan durumun yukardaki örnekten farklı yanları mevcut. Türkiye’de arama-kurtarma ve destek kurumlarına yönelik hegemonya inşasının yandaşlara ekonomik girdi sağlama ve ilahiyatçılara iş bulma işlevi yanında, bu süreçlerden siyasal enerji ve hatta aktör derleme boyutu da var. Bu nedenle bahsi geçen kurumlara yönelik müdahalenin siyasal, ekonomik ve simgesel boyutlarını birlikte ele almaya elverişli bir yaklaşım biçimi geliştirmek gerekiyor.

Şaşkınlık verecek kadar çok sayıda depremzedenin, kendisine mikrofon tutulduğunda “Devlet aslında biziz” dediği, devlet-hükümet ayrımının uzman olmayanlar tarafından bu kadar sık ve nitelikli bir biçimde tartışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Hal böyleyken, Kızılay’ın destek/yardım malzemesi satma kararının görünür kıldığı rant üretiminin, karar verici konumlara getirilen bürokratların liyakatsizliğinden yansıyan kayırmacılığın ve ‘Kızılay gönüllüsü’/ ‘AFAD gönüllüsü’ gömlekleri giymiş kişilerin politik olarak ne anlama geldiğinin topluca değerlendirilmesi, görünenin arkasında yeni bir ‘zinde kuvvet’ tasarımının olup olmadığının sorgulanması/soruşturulması gerekiyor.

Gezi direnişi şu ya da bu biçimde onu izleyen 10 yılın siyasal ortamını derinden etkilemişti. Tıpkı Gezi’de olduğu gibi deprem deneyiminin önümüzdeki 10 yılın siyasetine damga vuracağı akıldan çıkarılmamalı. Nasuh Mahruki’nin istifaya zorlanması ve AKUT’un etkisizleştirilmesinden, 6 Şubat günü ordunun kışlasında tutulması tercihine doğru çizilen bir çizgide, arama-kurtarma camiasının ters yüz edilişinin rant ve kadro üretmenin ötesine taşan politik yanı üzerinde düşünülmeli.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa