Halkın değiştirici gücü ve Akşener’in dönüşü!

Fotoğraf: CHP Basın (Arşiv)

Bu köşede yayımlanan ‘Akşener ve devlet aklı’ yazısında Akşener’in her fırsatta gündeme getirdiği ‘devlet aklı’nın partisini en kritik konularda ‘cumhur ittifakı’ ile aynı noktada buluşturduğuna ve burjuva muhalefetin en zayıf halkası haline getirdiğine dikkat çekilmişti. “Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacak aday olması” gerekçesiyle ‘millet ittifakı’ndan çekilme hamlesi, Akşener ve MHP’li geçmişe sahip İP kadrolarının bu pozisyonunu daha görünür hale getirmişti.

Akşener’in “Ya tarih yazacağız, ya tarih olacağız” gibi bir meydan okuma ile ittifaktan çekildikten sonra bugün ittifaka geri dönmesi, halkın yarattığı değişim gücünün bir sonucudur. Çünkü ittifaktan çekilme kararının hemen ardından kendi üyeleri başta olmak üzere halkın geniş kesimlerinin ortaya koyduğu tepki ve değişim yönünde ortaya çıkan irade, Akşener ve partisini iktidarın elini güçlendireceği açık olan bu hamle sonrasında tarih olacağı bir noktaya doğru sürüklemeye başlamıştı.

Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkarken “göreve çağırdığı” Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın CHP liderine bağlılıklarını açıklaması, Akşener’in hareket alanını büyük oranda daraltmıştı. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanı yardımcıları olacakları bir formül üzerinden sağlanan anlaşma, bir yandan oldukça zor bir duruma düşen Akşener’in masaya dönüşünü gerekçelendirebilmesini sağladı. Öte yandan da bu uzlaşma, Kürt ve Alevi birinin (Kılıçdaroğlu’nun Türk devletinin başına geçmek için bu kimliklerden uzak durmasına rağmen) Türk devletinin başına geçmesi olasılığına karşı gösterilen tepkilerin bir devamı olarak Kılıçdaroğlu’nun hareket alanını sınırlamaya yönelik bir hamle olarak anlam kazanıyor.

İP’in millet ittifakından ayrılma kararı sonrasında ortaya çıkan siyasi tablo, siyasetin matematiksel toplamlara indirgenemeyeceğini, siyasi eğilimlerin liderlerin kararlarıyla değil; farklı sınıf ve katmanlardan halk kitlelerinin içinden geçtikleri/geçmekte oldukları toplumsal süreçler içinde kazandıkları deneyim ve birikime göre şekillendiğini gösterdi. Türkiye’de birkaç yıldır devam eden siyasi ve ekonomik çalkantılarla birlikte son depremler karşısında iktidarın ortaya koyduğu tutumun da halk kitlelerindeki siyasal dönüşüm sürecini hızlandırdığını unutmamak gerekiyor-ki, halk içinden yükselen “devlet nerede!” ve “hükümet istifa” sesleri de bu dönüşümün işaretleri olarak anlam kazanıyor.

İP’in kitle tabanının azımsanmayacak bölümü Erdoğan iktidarına ve onunla kader birliği yapan Bahçeli MHP’sine tepki duyan milliyetçi-seküler halk kitlelerinden oluşuyor. Akşener ve İP’in MHP geçmişli kadrolarının Erdoğan’ın elini güçlendireceği ortada olan millet ittifakından ayrılma kararı, İP tabanının küçümsenmeyecek bir kesimi tarafından sorgulandı ve öyle kolay kabul edilmeyeceği-ki İP’ten istifalar bunu açık bir göstergesiydi- ortaya kondu. Akşener’e geri adım attıran bu tutum ve ortaya çıkardığı deneyimin aynı zamanda bu kitleleri daha demokratik bir politik çizgiye kazanmak için yeni olanaklar yarattığını da söyleyebiliriz.

Ancak şurası da açıktır: Ülkeyi zaten olağanüstü koşullarda seçimlere götüren Erdoğan iktidarı, millet ittifakının yaşadığı bu çalkantıyı bu ittifakın içine daha çok oynamanın, daha saldırgan ve provokatif bir tutuma yönelmenin dayanağı haline getirmeye çalışacaktır. Erdoğan, Bahçeli ve Soylu başta iktidar bloku sözcülerinin muhalefete ve iktidarı eleştiren halk kesimlerine yönelik küfür, hakaret ve tehditleri bu yönelimin açık bir ifadesidir. Daha önce sadece demokratik bir tepki olarak stadyumlarda “Hükümet İstifa” sloganını atanları “mesaimizi bölmesinler” diyerek tehdit eden İçişleri Bakanı Soylu, Bursa-Amedspor maçında memurlarının bilgisi ve izni dahilinde Amedsporlu oyunculara ve taraftarlara yönelik ırkçı-faşist saldırılar için mesaisini bölme gereği duymadı. Bu maçta yaşananların iktidarı eleştirenlere yönelik sonrası için verilmiş bir mesaj olduğuna şüphe yoktur.

Gelinen yerde millet ittifakının cumhurbaşkanı adayı olarak açıklanan Kılıçdaroğlu’nun daha önce yaptığı gibi “seçimleri/sandığı bekleyin” diyerek üstesinden gelinemeyecek kadar ağır bir siyasi süreçle karşı karşıya bulunuyoruz. Bugün artık rejimin saldırı ve provokasyonlarına karşı halkın en geniş kesimlerinin tepkisi ve karşı duruşu örgütlenmeden seçimlerin kazanılması da demokrasiye sahip çıkılması da olanaklı değildir. Stadyumlardan yükselen “Hükümet istifa” sesleri, halkın örgütlü tepkisi karşısında iktidarın nasıl aciz bir duruma düştüğünü göstermekle kalmadı, bu tepkilerin halkın özgüvenini nasıl arttırdığını da gözler önüne serdi.

Şimdi cumhurbaşkanı adaylığını açıklarken birleşerek kazanmaktan ve Halil İbrahim sofrasından söz eden Kılıçdaroğlu’nun ortaya koyacağı tutum Emek ve Özgürlük İttifakı başta sol-sosyalist güçlerin tek adam rejimine karşı ortak adayda buluşması bakımından büyük önem taşıyor-ki, HDP Eş Başkanı Mithat Sancar da Kılıçdaroğlu’nu ortak adaylık konusunu konuşmak için parti merkezlerine davet etmiştir.

Bununla birlikte millet ittifakının burjuva restorasyoncu güçlerin ittifakı olması, İP’in bu ittifakın içinde yer alıp almamasıyla sınırlı bir durum da değildir. İttifakın programı, bir restorasyon, “güçlendirilmiş parlamenter sisteme” dönüş programıdır. Dolayısıyla tek adama karşı cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak tutum alınması, emek ve demokrasi güçlerinin de işçi sınıfı ve emekçi halkların en acil talepleri etrafında kurdukları birliği/ittifakı bir ihtiyaç olmaktan çıkarmamakta, aksine bunu daha önemli hale getirmektedir.

İçine girdiğimiz bu yeni süreçte iktidar blokunun çok yönlü saldırı ve provokasyonlarına karşı halkın en geniş kesimlerinin demokrasi talebi etrafında birleşmesi ve seçim sürecini bu talep etrafında bir mücadele süreci olarak örgütlemesi gerekiyor. Çünkü iktidarın yaymaya çalıştığı umutsuzluk ve korku havasını dağıtabilmenin ve seçimleri kazanabilmenin yolu da ancak ve ancak halkın demokratik bir gelecek inşa etmek üzere harekete geçecek örgütlü gücü ve mücadelesi ile açılacaktır.

Evrensel'i Takip Et