09 Mart 2023 04:57

İktidar kalıcı konut ihalesi yapıyor ama depremzede için acil talep geçici barınma

Malatyada bir çadırkent

Fotoğraf: Mehmet Şerif Can

Paylaş

Maraş merkezli depremlerin vurduğu illerde, ilk iki gün deprem bölgesine varamayan iktidar; üstünden bir aydan fazla geçmiş olmasına karşın çadır, konteyner, yiyecek, su, giyecek gibi sürekli tüketilen ihtiyaçların sistemli bir biçimde akışının sağlanması konusunda ilk günkü kadar beceriksiz, halkın acılarına ve ihtiyaçlarına yabancı, ilk günkü kadar duyarsız, sorunların çözümünde rantçıların çıkarını esas almakta, bilim ve mühendislik çevrelerinden gelen uyarılara karşı duyarsızlıkta ilk günkü kadar ısrarlı!..

Kızılay’ın asli işi olan barınma (çadır, konteyner) yiyecek içecek, giyecek teminini yandaş firmalara devrettiği, dahası elindeki çadırı, yiyecek stoklarını, yardım diye toplanan giyecekleri sattığı da aradan geçen bir ay içinde skandallar olarak ortaya çıktı.

AFAD’ın deprem bölgesindeki bütün çalışmayı koordine eden bir kuruluş olarak gösterilmesine karşın iktidarın arka bahçesi olarak yandaş istihdamının merkezine dönüştürülmüş olması da apaçık görüldü.

Ancak iktidarın sözcülerine ve yandaş medyaya bakılırsa deprem bölgesinde her şey güllük gülistanlık! “Su yok, çadır yok, devlet nerede” diyenler fitneci, yalancı, provokatör, hatta namussuz!

Bir de şu yardım ulaştırma, dayanışma adına bölgeye gelen sivil organizasyonlar, “gönüllüler” olmasa bölgede hiçbir sorun kalmayacak!

İKTİDAR KALICI KONUTLARI SEÇİM YATIRIMI OLARAK KULLANIYOR

Daha depremin ilk günlerinde Erdoğan’ın ilk vaadi, bir yıl içinde yüz binlerce konut inşa ederek mükemmel kentler kuracağı idi. Erdoğan bu vaadini sonraki günlerde de, birkaç ay sonra seçim yokmuş gibi, “Bize bir yıl süre verin yeter” diyerek, millet henüz enkaz altından yakınlarını çıkarmak için uğraşırken yineledi. Böylece, depremin yarattığı yıkımı ve halkın içine itildiği çaresizliği seçim malzemesi olarak kullanmaktan imtina etmeyeceğini gösterdi.

Nitekim arama kurtarma çalışmalarına son verilmesinin hemen arkasından iktidar alel acele, “deprem dirençli kentler” (kasabalar ve köyler) inşa etme gibi çok ciddi bir girişimle, bilim ve mühendislik çevrelerinden gelen öneri ve uyarıları umursamadan, sorunu bina inşa etmeye dönüştürmüş bulunuyor. Üstelik iktidar, bu girişimi eleştiren ve inşaata başlamadan önce ön çalışmaların yapılmasını isteyen yer bilimcilerin, mimarların, mühendislerin, şehir plancılarının uyarılarını konutların yapılmasını önleyen girişimler olarak göstermektedir. Tıpkı kentsel dönüşümün rantsal dönüşüme çevrilmesine karşı çıkan mühendis odalarını, rantsal dönüşüme karşı çıkan muhalefeti ve halkı kentsel dönüşümün karşısında göstermeleri gibi! Ki, yandaş medya ve tek adam yönetiminin sözcüleri bu son depremdeki yıkımı ve İstanbul başta olmak üzere ülkenin depreme hazırlıklı olmamasını, muhalefetin, yer bilimcilerin, mühendislerin, mimarların, şehir planlamacılarının, ekonomistlerin, sosyologların, kültür-sanat çevrelerinin, akademisyenlerin, kentsel dönüşümle evleri ellerinden zorla alınmaya çalışılan halkın rantsal dönüşüme karşı çıkmış olmasına bağlıyorlar.

Kısacası, büyük depremin yol açtığı yıkımın halkta yarattığı travmayı da istismar eden tek adam yönetimi, konutların inşasını seçim yatırımı olarak öne çıkarırken aynı zamanda değeri 40 milyar TL’yi aşan altyapı ve inşaat ihalelerini yandaş firmalara vererek, gitmeden önce son iyiliğini yapmayı da ihmal etmemiş görünmektedir.

BUGÜN EN ACİL OLAN, GEÇİCİ BARINMA SORUNUNUN ÇÖZÜLMESİDİR

Henüz herkese çadır bile sağlayamayan tek adam yönetimi, kalıcı konutları bir yıl içinde teslim edeceğini iddia ederek halkın yakıcı hale gelmiş olan barınma ihtiyacını istismar ediyor.

Oysa depremlerin yol açtığı yıkımın boyutları dikkate alındığında, geçici konutların yapılması aciliyet kazanmış bulunmaktadır.

Çünkü, belki çadırlar yaz aylarında kullanılabilir ama uzunca bir zaman, hele de kış aylarında geçici konut olmayacakları besbellidir. Daha şimdiden, yağmurlarda bile çadırlar sular altında kalmaktadır. Depremin yol açtığı yıkımın boyutu dikkate alındığında, kalıcı konutların kullanılır hale gelmesinin birkaç yılı bulabileceği anlaşılmakta ve bu nedenle, insanların asgari koşullarda da olsa barınmasını sağlayabilecek konteyner tipi barınma merkezlerinin kurulması en acil talep olarak öne çıkmaktadır.

Aksi halde, “çadır kentlerde” barınan nüfusun önemli bir bölümünün daha bölge dışına göçmesi kaçınılmaz olacaktır

Şu an bile, İçişleri Bakanlığının verilerine göre, bölgeden diğer illere göçen nüfus üç buçuk milyonu bulmuştur. Eğer geçici konut sorunu, konteyner sistemine geçilerek ve sağlam konutların da iskana açılması sağlanarak çözülmezse, bölgede kalan nüfusun önemli bir bölümünün daha bölge dışına taşınacağını söylemek kehanet olmaz.

Dahası, eğer ailelerin asgari olarak yaşamlarını sürdürecekleri geçici konutlar sağlanamazsa, kalıcı konutlar birkaç yıl sonra hizmete açılsa bile, göçtüğü kentte, kendisine iyi kötü bir yaşam kuran (Çocukları okula giden, gençleri bir iş bulan, göçmekten, belirsizlikten yorulan…) depremzedenin deprem öncesinde yaşadığı kente geri dönmesi kolay olmayacaktır. Hatta büyük çoğunluğun dönmesi olanaklı olmayacaktır.

Tıpkı, Suriyeli mültecilerin ve yurt dışına bir süre çalışmak için giden işçilerin çocuklarının orada okula başlaması, gittikleri kentlerde iyi kötü bir yaşam kurmuş olmaları nedeniyle ülkelerine geri dönmedikleri, isteseler bile dönemeyecekleri gibi.

Elbette, kalıcı konutlar için bilimin ve mühendisliğin gereklerini en hızlı biçimde yerine getirerek kalıcı, “Depreme dirençli, insanların içinde insanca yaşayacakları kentler” (kasabalar, köyler) kurulması ihmal edilmemelidir.

Elbette, geçici konutların yerleştirilmesinde, sanayinin, tarımın ayağa kaldırılması ve yaşamın normalleştirilmesine uygun planlara bölge halkının da katılmasının sağlanması son derece önemlidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa