Gündemimiz deprem olsun ama nasıl?

Fotoğraf: DHA
Su yok, tuvalet yok, çadır yok, insanlar kayıp, çocuklar tarikatların ellerinde, gıda, hijyen malzemeleri azaldı. Deprem bölgesindekilerin haklı bir isyanı var “deprem gündemi değişmemeli!” İlk haftalar medya kurtarma çalışmalarına ve oradaki ihmallere yoğunlaşmıştı. Mucize kurtuluşlar, şehirlerin yerle bir olmuş halinin haberciler üzerinde yarattığı şaşkınlık bitti. Konuşulması gereken çok şey var. Ve fakat medya dağılmış durumda. Kurtarma çalışmalarındaki aksaklıklara mı odaklanmalı, ki bu şu anda en çok reyting getiren konu, yardım dağıtımındaki beceriksizlere mi, yoksa tası tarağı toplayıp ülkeden kaçmaya çalışan müteahhitlere mi?
Elbette hepsine ve daha fazlasına. Ama gerçekten odaklanarak, bağlamını, sonuçlarını açıklayarak, anlatarak. Nicedir depremle ilgili haberler skandal kategorisinde. Habercilere bilgi sızıyor, sosyal medyada yaygınlaşıyor, akşam programlarında uzman ya da değil konuklarla üstüne konuşuluyor, öfke ifadeleri, emojileriyle birkaç tur daha atıyor sonra unutuluyor. Çünkü yeni bir skandal ortaya çıkıyor, aynı döngü yeniden başlıyor. Okuyucu / izleyici ise üzüntü ve öfke arasında savrulup duruyor. Financial Times gazetesinin yıkılan Rönesans Rezidans haberini belki hatırlarsınız (okumayanlar için Gazete Yolculuk çevirmişti). Tek bir bina için pek çok tanık, birden fazla uzman görüşü, grafiklerle anlatım, uzun bir haberde hemen hemen tüm ayrıntılar mevcuttu. Örnek haber olsun diye söylemiyorum. Türkiye’de de kapsamlı, üzerinde titizlikle çalışılmış pek çok haber yapılıyor ancak ya bir köşe yazısına sıkışıyor ya da üzerinde yarım saat tartışılıp bir başka konuya geçiliyor. Televizyonda her akşam çoğunlukla aynı insanların birden fazla kanalda birbirine yakın analizlerini izlemektense deprem konusu farklı başlıklarla haber analizler olarak sunulamaz mı? Başlıklara bölünüp ekonomisi, çevreye yol açtığı tahribat, yasal düzenleme konusu, müteahhitlerin ilişkiler ağı ayrı kapsamlı haberlerle incelenemez mi? Şu haliyle ben üzülüyorum analist üzülüyor, ben öfkeleniyorum moderatör daha da öfkeli… Sonuçta tüm bu olanlar hükümete fatura ediliyor, kimsenin istifa etmemesi gıyaplarında kınanıyor ve seçim gündemine geçiliyor.
Hükümet tabi ki birinci derece sorumlu, kuşkusuz birileri bu sorumluluğu alarak istifa etmeli ancak istifa, bu pratiğin tamamen ortadan kalktığı koşullarda ne ifade edecek? Peş peşe olması itibariyle Yunanistan’da 28 Şubat’ta gerçekleşen feci tren kazasına Miçotakis hükümetinin verdiği tepkiyle kıyaslanıyor. Kendi acımız bize yettiğinden burada çok fazla gündem olamıyor ancak ne özür ne de istifalar Yunan halkının içini soğutmadı. Evrensel gazetesi Yunanistan Temsilcisi Seyit Aldoğan’ın Zeliş Irmak’a anlattıklarına kulak vermek gerekiyor. Diyor ki Aldoğan, 7 Mart’ta (kazadan 20 gün önce) demiryolu işçileri dağıttıkları bildiri ile eğer önlem alınmazsa büyük kazaların olabileceğine, can güvenliklerinin olmadığına dikkat çekmişler. Buna yol açanın özelleştirmeler olduğunu, demiryolu taşımacılığını alan İtalyan şirketinin (Ferrovie dello Stato Italiane) maliyetleri düşürme amacıyla bu uyarıları dinlemediğini söylemişler. Oysa Yunanistan Hükümeti kazayı Larissa’daki istasyon şefinin ihmali üzerine yıkmaya çalışıyor. Tıpkı burada tüm sorumluluğun müteahhitlere yıkılması gibi. 350 yolcu taşıyan trende şu ana dek 57 ölü var, kaza sırasında sıcaklığın 1200 dereceye çıkması nedeniyle çoğu yanmış ve tanınamaz durumda. Halkın büyük bölümü hükümete çok öfkeli olmakla birlikte buna yol açanın sermaye politikaları olduğunu biliyor, ülkenin hemen her kentinde sokaktalar ve “katiller” diye bağırıyorlar. Hükümetse sinyalizasyon sistemini düzelteceğine dair sözler veriyor, AB kendi deneyimleri üzerinden çözümler bulmaya çalışıyor. Çarşamba günü 24 saat süren genel greve rağmen yöneticilerin aklına sistemi sorumlu tutmak ya da kamulaştırma gelmiyor. Buradaysa bunca yıkımın sorumluları bulunmamış, yargılanmamışken aynı prosedürle ihaleler yapılmaya başlandı bile. Çiğdem Toker’in aktardığına göre Kamu İhale Kanunu'nun 21/b maddesine göre yapılan ihalelerin sayısı 7 Mart itibariyle 53’e, büyüklüğü de 47,6 milyar TL'ye ulaştı. Deprem uzmanları artçı ve yeni depremler devam ederken inşaata başlamanın tehlikelerine dikkat çekiyor, yeni bir fay haritası çıkarmak gerektiğini söylüyor Erdoğan ise bir yıl içinde 319 bin hane inşa etmeyi hedefliyor.
Seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılacağı açıklandı, şimdi tüm dertlerin çözümü iktidar için seçimi kazanıp sıfırdan şehirler inşa etmek, muhalefetinkiyse iktidarın gitmesi. “Deprem gündemi değişmemeli” isyanının arkasında esasen bu var. Depremi gündemde tutmak için AKP’nin nepotizmi, liyakatsiz kadrolar kadar sistem de konuşulmalı. İnşaat Ya Resulullah sistemi nasıl kuruldu, kimler nemalandı, çadırlara sayaç takan şirketler o ihaleleri nasıl aldı? Elektrik dağıtımı neden özelleştirildi? Deprem bölgesi ve çevresindeki belediyelere kayyum atanırken neden sessiz kalındı? Sorumlular kim ve nasıl hesap sorulacak? Barınma, sağlık, afetlerden korunma konusunda haklarımız neler, haklarımızı nasıl arayabiliriz? Bunları tartışma programlarında konuşmak yeterli değil, geçmişle bağlantısı kurularak, uzmanların, mağdur olan halkın görüşleri alınarak tek tek haberleştirip anlatmazsak gündem ister istemez değişir. İktidar seçimle gitse bile unutulur. Çünkü beşli çetenin gideceği umudunun karşısına yarın AB de dahil tüm neoliberal düzenin şirketleri koruyan politikaları dikilecek.
Evrensel'i Takip Et