Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek!
Fotoğraf: Erçin Ertürk/AA
Akşener vakası bir kez daha gösterdi ki seçimler bağlamında yoğunlaşmış muhalif siyasetin en başat dinamiği, tekçi rejime ‘yeter’ diyen halkın değişim talebi ve bu talepten neşet eden değişim enerjisidir. Bu bakımdan, Akşener ya da temsilcisi olduğu odak için tutulacak epeyce not var. Anketlere bakıp kendisini ‘olmazsa olmaz’ zannetti ve ilk andan itibaren neye uğradığını şaşırdı. İyi Parti’yi bir güç haline getirenin ne olduğunu gözetmeden, oturduğu masaya bir daha dönmemecesine attığı tekme, gözetmediği o değişim enerjisini kendi üzerine çekti ve düştüğü kuyuda naçar kaldı. Akşener’e ve partisine müthiş bir tepki patladı. Birkaç günde onbinlerce üye istifa etti.
AYAR VERME ARGÜMANI: ‘KAZANACAK ADAY’
Bir yandan da Akşener’in ‘kazanamayacak aday’ dediği ve ‘kazanacak aday lazım’ dayatmasıyla gerçekte siyaseti bırakmaya zorladığı Kılıçdaroğlu üzerindeki oydaşma da hiç olmadığı kadar ivmelendi. Zaten bu “kazanacak aday” argümanı rejimin yıkılma sürecine ‘ayar’ vermenin enstrümanıydı Akşener’in elinde. Dikkat edilsin, özellikle deprem sürecinde Kılıçdaroğlu’nun etkinliğini yükseltmesiyle tereddütler ve itirazlar giderek zayıflamıştı. Tam da ‘kazanacak aday’ pozisyonundayken, Akşener’in ‘kazanacak aday’ ve ‘anketle belirleyelim’ hamlesi oldukça manidârdı. Gerekçe çürüklüğü bir başka açıdan da açıktı. Akşener’in ‘kazanacak aday’ diye önerdiği İmamoğlu mesela, belediye başkanlığına aday yapılırken anket mi yapılmıştı? O dönem böyle bir anket yapılmış olsaydı, İmamoğlu’nun ilk sırada çıkma ihtimali sıfır değil miydi?
DÖNENE DEĞİL DÖNDÜRENE BAK!
Ama dediğimiz gibi, başka hesaplara meşruiyet sağlamaya dönük bu argüman da, Akşener’in hamlesi de tutmadı. Ayağa dolandı.
Kılıçdaroğlu’nun kaybedeceğinden daha çok Akşener’in kaybettikleri öne çıktı. Onsuz da kazanılabileceğine dair büyük bir rüzgâr oluştu.
Sonuçta, “Ülkücü abilerin” veya başkalarının ipiyle inilmiş olan kuyuda halkın değişim basıncıyla en dibi boylamak üzereyken bir dizi uzlaşma çabasıyla son nefes çıkabildi ve soluğu bir daha dönmemek üzere hiddetle kalktığı ‘masa’da aldı!
Onu ‘ikna’ eden birileri oldu, evet, ama buna zorlayan ve ‘ya sıfırlanacaksın ya da döneceksin’ ikileminde bırakan ise dediğimiz basınçtı. Dönene değil döndürene bakacaksın! ‘Asla kazanamaz’ dediği adayın ‘yardımcısı’ olmak, onun ve partisinin geleceği açısından hayati bir zorunluluk oldu son noktada.
FİYASKOYA FİT OLAN ‘FEDAİLİK’!
‘Kıskaca alındım’ diyerek ittifak ettilerini kıskaca almak için sabotaja kalkışan Akşener’in, yaşadığı büyük hüsranı çıktığı tv programında bir tür ‘fedai hamlesi’ olarak süslemeye çalışması ise en hafif deyimle hazindi doğrusu. Ona göre, başarılı olmuş ve sorun çözülmüştü. ‘Masa’ya attığı tekmeden sonra partisini sarsan depremden hiç bahsetmedi. Oysa, enkazdan çıkmak için ‘milletin iradesidir, asla ödün vermeyiz’ dedikleri ‘kazanacak aday’ formülünü düştükleri kuyuda bırakmış ve ‘kumar masası’ndan(!) gelen mutabakat metnindeki ’12. Madde’nin ipiyle insan içine çıkabilmişlerdi!
12. Madde malum; İmamoğlu ve Yavaş, “Kılıçdaroğlu ne zaman isterse o zaman” yardımcı tayin edileceklerdi. Akşener’in ‘başardım’ dediği buydu. Genel muhalif basınç ve enerjinin karşısında sıfırlanmanın eşiğinden dönen bir çizginin züğürt tesellisi işte!
KÜRTLER ÜZERİNDEN ‘GÜÇLÜ LİDER’ GÖSTERİSİ
Bununla yetinmiyor ama Akşener, tırışkadan başarı öyküsüne o bilindik kırmızı çizgisinin altını yeniden çizerek inandırıcılık kazandırabileceğini zannediyor. İki günde feleği şaşmış, beti benzi solmuş bir halde imaj düzeltmeye çabalarken, Kürtler üzerinden ‘güçlü lider’ gösterisi yapıyor: “Kemal Bey HDP’yle görüşebilir ama onların taleplerini bizim olduğumuz masaya getiremez!”
‘Bravo sana, ne büyük kararlılık, ne kadar övünsen azdır’ mı desek, ‘hadi iyisin, inandık sana, çok güçlüsün’ mü desek?! İnsanın “ağır ol şampiyon” diyesi geliyor ama. Süngüsü düşmüş çavuşun başkomutanlık pozu gibi eğreti bir fotoğraf veriyor Akşener. Faşizm tariflerinde donup kalmış MHP müktesebatı dışında kayda değer her siyasal çizginin dikkate alması gereken asgari tutarlılıktan yoksun, neresinden tutsan dökülecek bir eğretilik var Akşener siyasetinde.
ASIL ‘YOK HÜKMÜNDE’ OLAN...
Şunu mu öneriyor Akşener ve akıl hocaları: HDP’liler ya da HDP’yle temsil ilişkisi olan Kürtler (asla toplu halde değil!) birer ‘seçmen’ olarak getirip oylarını sessizce bize teslim etsinler ve arkalarını dönüp evlerine dağılsınlar. Allah muhafaza, bir şey istemesinler. Partileri HDP de Kemal Bey’e bir çay ikram edip mümkünse hiç konuşmasın. Sadece oy verip bizi iktidara taşıyıp Akşener’i de cumhurbaşkanı yardımcısı yapsınlar... Güzel kafa değil mi?
Mizahı bırakıp ciddi mi olalım:
HDP’yi konuşulsa bile siyaseten yok sayılması gereken bir ‘şey’ olarak gören bir ‘akıl’ karşısındayız. Bir siyasal partidir oysa söz konusu olan ve onunla görüşecek her kimse elbette siyaset konuşacaktır. Siyaset ise sonuçta taleplere dair iddia ve mücadeleyi de içerir. Talepsiz siyaset olmaz. Biz görüşüp kirlenmeyiz(!), görüşene karışmayız ama görüşülenleri de dinlemeyiz... gibisinden bir yaklaşım, HDP’yi “yok hükmünde” sayan faşist aklın tezahürüdür. Bahçeli’nin Amedspor için ‘yok hükmündedir’ demesi gibi. Oysa bu yaklaşımın kendisi yok hükmündedir. Bir karşılığı da yoktur.
Akşener’in kendisinin iktidar ortağı olması için HDP oyları olmazsa olmazdır öncelikle. İkincisi, HDP ve Kılıçdaroğlu görüşmesinde konuşulacakların, Akşener’in yeniden iliştiği o masada konuşulmasına Akşener bile engel olamayacaktır. Ne yani, Kürtlerin örneğin ‘kayyım rejimi istemiyoruz’ talebinin, hiç konuşmadan geçiştirilmesi mümkün müdür? Zaten ortak programlarına da girmiş bu talebin HDP ya da Kürt orjinli güncel bir talebe yönelik olduğu açık değil mi? Bunların konuşulmasına engel olabilecek ne özgülağırlığı, ne de fren gücü kalmıştır Akşener’in.
KAZANACAK TARAFA İLİŞMEK!
Konjonktürün dayattığı ve bu krizde masadan celallenerek kalkan Akşener’i iki günde süklüm püklüm geri getirten belirleyici dinamik, yani halkın değişim ve tek adam rejiminden kurtulma talebi baskın gelecektir. Bu konjonktürel enerji, Akşener ya da onun dayandığı gerici balatalardan çok daha etkin, daha güçlüdür. Yaşadığı hezimetten sonra Kürtlere afra tafra yaparak görüntüyü kurtarmaya çalışan Akşener’in, bulunduğu ittifakı şimdi de buradan ‘kıskaca’ alma, bloke etme gücü çok sınırlıdır artık. İttifakı üzerindeki ‘dominant bacı’ pozisyonu da Kürt siyasetiyle mesafeyi kontrol etme tekeli de epeyce zayıflamıştır. Hele seçimin hem de ilk turda kazanılması olasılığının çok güçlendiği ve Akşener ve partisi olmadan da kazanılabilir inancının da yükseldiği şu süreçte...
Gelinen noktada kazanacak tarafa ilişmek ‘esas’ olmuştur İyi Parti için. Ciddi bir yeni krize yol açacak ‘fitne/fesatlık’ halinin karşılığı ise bellidir: Bkz. o iki günde e-devlet üzerinden yapılan istifa başvurusu sayısına!
Onun dışındaki “dik duruyorum” gösterilerinin, ‘ülkücü’ damarı veya ‘90’ konseptinden bakiye döküntüleri ‘idare etmek’ dışında kayda değer bir karşılığı yoktur.
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Yarattığı enkazın altında kalan Akşener’in tarih bile olamama hali! 05 Mart 2023 04:53