Her şey eskisi gibi
Fotoğraf: Elif Öztürk Özgöncü/AA
Her biri yürekleri dağlayan sayısız görüntüye tanık olduğumuz şu günlerde artık iyice anlaşıldı ki hiçbir felaket, hiçbir acı hayatla kurduğumuz bazı arızalı ilişkileri ve toksik bağları yok edemeyecek. Eril zihniyet temeli üzerinde yükselen ve ne pahasına olursa olsun kazanma anlayışıyla taçlanmış(!) fanatik futbol taraftarlığı, toplumsal alandaki toksik varoluş halinin en önde gelenlerinden…
Yaşanan büyük acıların ardından neredeyse bir alışkanlık olarak dile getirilen, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı söylemi, bir kez daha hayatta herhangi bir karşılığı olmayan sıradan bir klişeye dönüşüverdi. Resmi rakamlara göre, 50 bin kişinin hayatını kaybettiği (Gerçek sayının 100 bin civarında olduğu tahmin ediliyor) bir deprem sonrasında bile bazı arızalar hâlâ tüm azametiyle boy gösteriyorsa gelecekten yana umutlu olmak bir yana, durum eskisinden bile umutsuz demektir…
Hani, canlıların hayatından daha değerli ve önemli hiçbir şey yoktu. Hani, yaşanan büyük acılar asla unutulmayacak ve bu acıların açtığı yaraların etkisiyle artık hayata bambaşka bir gözle bakılacaktı. Hani, üç günlük dünya için incir çekirdeğini doldurmayacak kadar basit konular üzerinden birbirini üzmenin, kırmanın, incitmenin son derece manasız ve gereksiz olduğu anlaşılmıştı. Hani kibir, nefret, düşmanlık gibi duygulardan tamamen arınılacak ve bütün ilişkiler sevgi, saygı temeli üzerine kurulacaktı…
Lakin işin içine kazanma odaklı futbol anlayışı ve bu anlayıştan beslenen fanatik taraftarlık olgusu girince, hiçbir şeyin değişmediğini ve kolay kolay da değişmeyeceğini gördük yine.
Başlama düdüğü çalana kadar duyarlılık, vicdan, empati, merhamet gibi en yüce duygularla boy gösteren insanların maç başlar başlamaz kazanmak adına ürkütücü bir değişim geçirip bir anda tüm insani değerlerinden sıyrılması, yerleşik futbol algısının ne kadar yüksek seviyede yıkıcı ve bozucu nitelik taşıdığını ortaya koyuyor. Şu acılı süreçte dahi utanç verici işler yapmaktan geri durmayan fanatik taraftarlar bunun en somut örneği.
Onlar için galip gelmek o kadar önemliydi ki, bu uğurda hiç zerrece utanmadan, sıkılmadan rakip takımın teknik direktörüne maç boyunca ana, avrat cinsiyetçi küfürler ettiler. Toksik erilliğin ürünü olarak ortaya çıkan kibrin rehberliğinde potansiyel tecavüzcülüklerini doya doya dışa vurdular.
Küfür ettikleri teknik direktörün tribünde bulunan iki küçük kızına yaşattıkları -ve belki de ömür boyu üstesinden gelemeyecekleri- travma nedeniyle ne kadar gurur duysalar az!..
Savunma niyetiyle dillendirilen, “Ama o da zamanında bunu yapmıştı” lafları, en az edilen küfürler kadar tiksinti verici.
Yanlışların, kötülüklerin hep, bir gün misillemesi yapılmak üzere intikam defterine not edildiği bir futbol ortamımız var. Yanlışa yanlışla, kötülüğe kötülükle, çirkinliğe çirkinlikle karşılık verme edimi, şaşmaz ve vazgeçilmez bir “hesaplaşma” biçimi olarak özümsenmiş durumda. Kinci duygular, futboldaki nefret ve düşmanlık ateşini her daim canlı tutmaktan başka ne işe yarıyor ki?
Küfürlerin hedefi olan teknik direktörün, maçtan sonra olan bitene tepki gösterirken ettiği laflar da ayrı bir facia. Konuyu, kadınlar üzerinden tarif ettiği şeref ve haysiyete getirirken, hayata nasıl da toksik erilliğin cinsiyetçi penceresinden baktığını, bu anlamda kendisine küfür edenlerden aslında hiç de farklı bir zihniyete sahip olmadığını ortaya koydu…
Stadyumlar, tıpkı insanlığın en büyük baş belaları faşizm, ırkçılık, militarizm gibi cinsiyetçiliğin de alabildiğine cüretkarca boy gösterdiği mekanların başında geliyor.
Günümüzde futbol, endüstrinin devasa rant ve kâr hesaplarının aracı olmanın ötesinde, yine endüstrinin dayattığı fanatik taraftarlık kurgusu üzerinden toplumsal alandaki her türlü gericiliğin beslenip yaygınlaştırıldığı bir aktiviteye dönüşmüş durumda. Öyle ki kazanmak adına onurlu, faziletli mücadele ve rakibe saygı gibi en temel insani değerler dahi kolaylıkla gözden çıkarılabiliyor.
Şurası bir gerçek ki futbol; günümüzde endüstrinin çizdiği sınırlar dahilindeki mevcut algılanış ve icra ediliş biçimiyle birlikte, “insanlık düşmanı” unsurlara yataklık edişiyle de her geçen gün daha zararlı hatta tehlikeli bir hale bürünüyor...
- Yapı 12 Aralık 2024 04:32
- Herkesi kendi gibi sananlar 05 Aralık 2024 04:28
- Bize oyunu anlatın 28 Kasım 2024 06:10
- Tutuculuğun bedeli 21 Kasım 2024 04:37
- Buyrun cinnet ortamına... 14 Kasım 2024 04:14
- Komplodan komediye 07 Kasım 2024 04:12
- Seviyesiz saha dışı, kalitesiz saha içi 31 Ekim 2024 04:34
- Mourinho öğretiyor 24 Ekim 2024 03:33
- Milli takım kazandı çünkü... 17 Ekim 2024 04:04
- Hapishaneden milli takıma 10 Ekim 2024 04:45
- Ne kadar rezil olursak... 03 Ekim 2024 04:28
- Oyunu geriden kurma saplantısı 26 Eylül 2024 03:26