Ne hayal edersen hatırladığın odur: Demirci Kawa ya da Hizbullah
Fotoğraf: Şerif Karataş/Evrensel
Bütün ölmüş kuşakların geleneği büyük bir ağırlıkla yaşayanların zihnine çöker; ve insanlar, yepyeni bir şey yaratmakla uğraşır göründüklerinde bile geçmişteki ruhları yardıma çağırırlar. Newroz da, mitoloji çağından günümüze çağrılan; diktatörlerin sıradan bir emekçi, yani Demirci Kawa tarafından al aşağı edilebileceğini gösteren mit, her yıl isyanla ve şenlikle hatırlanıyor. Sıradan olanın yenilmez olana karşı kazandığı zaferin döngüsel tekrarı, Kawa olma halini örgütlü birliğinde yaşayan ve yaşatan halkların yepyeni bir şey yaratmak için veya yaratırken sarıldığı simgedir.
Yine bir Newroz haftasındayız. Yarından itibaren büyük mitingler zamanı. Ancak konuştuğumuz konu, kendi geçmişinin ruhlarını çağıran iktidarın onlar aracılığıyla kurmaya çalıştığı kendi ‘yepyenisi’ oluyor nedense? Tek adam yönetimi için Alpaslan’ın, Fatih’in ve Muhteşem Süleyman’ın tarihin derinliklerinden çekilen bir müjde olduğu bildik anlatı değil söz konusu olan. O şaşaalı günler geçti. Şimdi ortalıkta dolaşıp insan kaçırılan, içinde muhbirlik teklif edilen siyah transporterların varlığına rağmen medet umulan simge, ’90’ların Beyaz Torosları, Yeşil’i, Hizbullah’ı…
’90’lı yıllar faili meçhul cinayetlerin, katliamların, adam kaçırmaların, işkencelerin, asit kuyularının, toplu mezarların, domuz bağıyla öldürmelerin, ölüm evlerinin, OHAL zulmü altında gazeteci ve kitle örgütü yöneticilerine saldırıların, paramiliter örgütlerin, JİTEM, özel tim, kontrgerilla suçlarının, Hizbullah cinayetlerinin, asker botuyla cephe dolaşan Tansu Çiller’in, bin operasyoncu Mehmet Ağar’ın ve çetesinin yıllarıydı. Tansu Çiller’e ‘tak diye emreder şak’ diye yaparım diyen Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in, elindeki vesayeti ikram ettiği Tansu Çiller yönetimi altında Türkiye’nin kamu kaynaklarının yağmalandığı, ‘düşük yoğunluklu savaş’a kara para tahkimatı sağlayanların kral olduğu dönemdi.
17 bin kişi öldü bu dönemde. Devletin; ‘düşük yoğunluklu savaş’ sırasında kendilerine bahşedilen inisiyatifi sual edilemez derebeyliklere dönüştüren kadroların artık işlevini bitirdiği yıllarda açılan ‘temizlik’ operasyonlarında harcamaya kıyamadığı adamları Mehmet Ağar’ın deyimiyle ovaya inip siyasete karıştılar.
Mehmet Ağar’ın kendisi başta olmak üzere. Onu, ne iki MİT raporuna yansıyan fraksiyon çatışmaları, ne Susurluk kazasıyla asfalta dökülen kirli çamaşırlar, ne Ergenekon ve Balyoz ne de başka bir şey geriletebildi. Yeşil ne olduğu belirsiz bir şekilde ortadan kayboldu. Hizbullah ise ovada sessiz ve derinden, pek göze çarpmadan gitmeye devam etti. JİTEM’in yıllardır süren davasında savcı bu hafta beraat talep etti.
’90’lı yıllarda yaşananlar Hizbullah’ın ovaya inmiş biçimi HÜDA-PAR’ın Cumhur İttifakı adayını destekleyeceğini açıklamasıyla hafta boyunca bol bol tartışıldı. Amed Spor Bursaspor maçında Beyaz Toros ve Yeşil fotoğraflarının taşınmasının hemen arkasından gerçekleşen açıklama ve JİTEM için istenen beraat, zaten kendi siyasetini paramiliter bir düzenekle işleten iktidarın hangi ilişkilere bel bağladığını gösteriyor.
Devlette devamlılık esastır. Önceden uyutulmuş güçler ve dondurulmuş ilişkiler sonra yeniden seferber olabilir. Osmanlı İmparatorluğu’nun ünlü padişahlarıyla anlatılan yükselişten çöküş dönemine hızla geçen mevcut iktidarı için de bir kural bu. Son bir haftada yaşananlar da Taliban’dan Azerbaycan mafyasına, kara para trafiğinden uyuşturucuya, Suriye’deki cihatçılardan SADAT’a kadar uzanan paramiliter ve gayriresmi ilişkileri göklerden gelen bir karar uydurarak altın kaplamalı tek adam koltuğu arkasında gizleyen bir ucubeliğin artık kartları açık oynayacağının alameti. Ya da en azından niyeti.
Mevcut iktidarın tarihin uzak dönemlerinden çağıracağı mitolojisi kalmadı. Depremle ve ardından gelen selle birlikte, sayelerinde nasıl bir sistem biçimlendiği iyice açığa çıktığı için ‘Bana bir yıl verin, her şey çok güzel olacak’ vaadi tutmuyor. Doğudan batıya kadar bu süreci, yoksulluğu ve krizi derin bir acıyla yaşayan halkın biriken öfkesiyle kırılan fay hatları; devleti bir yana halkı öte yana yerleştirdi.
Arada kolay onarılamaz bir mesafe var. Böyle durumlarda halka sunacak hiçbir şeyi olmayanların sopa göstermesi adettendir. Bir mazeret bulamayınca yardımlarla kurulan çadır kentleri basıp, depremzedenin üstündeki çadırı, altındaki döşeği çekmeye çalışırlar… mesela. iktidar blokunun yönetim anlayışının özü budur. İttifaklarıyla da bu özde buluşurlar.
Demek ki o cephede yeni bir şey yok. Yepyeni bir şey yaratmakla uğraşır göründüklerinde bile geçmişteki ruhları yardıma çağıran bir hüküm, yakın geçmişten bula bula HÜDA PAR’ı buldu. Bütün ölmüş kuşakların geleneği büyük bir ağırlıkla yaşayanların zihnine çöker diyor Marx, çok haklı. Ne yapmak istiyorsan, hatırladığın odur.
Zamane Dehhak’ları için Jitem, Hizbullah…
Dehhak’ları tarihe gömmek isteyen halklarınki… Demirci Kawa.
Newroz kutlu olsun!
- Çakma halk devrimi, imitasyon Che Guevera 20 Aralık 2024 05:33
- Suriye'de bitmedi, sürüyor, sürecek o kaos... 13 Aralık 2024 05:00
- Aile hekimliği yönetmeliğinin yakın sonucu güvencesizlik, şiddet ve çeteleşmedir 06 Aralık 2024 06:10
- 28 Şubat yaşıyor, yaşatılıyor! 01 Aralık 2024 04:58
- Gerisi gözaltı, yasak 29 Kasım 2024 06:25
- Ya bendensin ya da her şey kötü olacak 22 Kasım 2024 06:27
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55