Biz ne güzel ölüyoruz

DİĞER YAZILARI
Prestij 27 Temmuz 2024
Adalet 20 Temmuz 2024
Ayın karanlık yüzü 13 Temmuz 2024
Şampiyonun düşüşü 8 Haziran 2024
Kim bu Gukesh 27 Nisan 2024
Gordion Düğümü 20 Nisan 2024
YAZI ARŞİVİ

Evet, burası gazetemizin satranç köşesi ve satranç hakkında yazmak için buradayım, biliyorum, ama satranç hakkında yazamıyorum. Yaklaşık dört yıldır, en sevdiğim uğraşı insanlarla paylaşmak için her hafta heyecanla bilgisayarın başına otururum oysa. Depremden ancak dört hafta sonra boğazım düğümlenerek yazabilmiştim. Şimdi yine satranç hakkında yazamıyorum çünkü bir satrançsever ya da köşe yazarından öte insanım ben. Mesela bugün size 13 yaşındaki Uluslararası Ustamız Ediz Gürel’in geçen hafta Avrupa Şampiyonasında nasıl muhteşem bir başarı elde ettiğini ve dünya kupasına katılmayı bileğinin hakkıyla kazandığını yazmak, sizleri de bu heyecana ortak etmek istiyordum ama yapamıyorum. Yapamıyorum, çünkü defalarca kendi kategorisinde satrançta şampiyon olan ancak depreme Isias Otelde yakalanıp hayatını kaybeden 14 yaşındaki Kıbrıslı Satranç Sporcusu Selin Karakaya geliyor gözümün önüne. İnsan sevdiği şeyi yazmaya utanır mı? Bir kız babası olarak Selin’in ailesinin acısı aklıma geldikçe satranç hakkında yazmaya utanıyorum. O yüzden bugün satrancı değil içimdekileri yazacağım.

Psikanalist Erich Fromm “Sevgi ve Şiddetin Kaynağı” adlı kitapta “Yaşam sever” ve “Ölüm sever” olmak üzere iki tip insan olduğundan bahseder. Bizi yönetenlerin yaşam tarzlarına bakınca “Ölüm sever” olmadıklarını ama bizim “Ölüm sever” olmamızı istediklerini de bir o kadar net görebiliyoruz.

Biz ne güzel ölüyoruz!.. Bizden duymak istedikleri cümle bu. O zaman hep birlikte söyleyelim; depremde beş yıldızlı otellerde sporcu çocuklar ölüyor, gözünü rant bürümüş müteahhitler uğruna ölüyoruz. Ne güzel ölüyoruz biz!.. Enkaz altında yavaş yavaş ezilerek, kan kaybederek, kolumuz bacağımız kopmuşken günlerce kurtarılmayı beklemenin umuduyla bağıra bağıra ölüyoruz. Çocukken harçlıklarımızı gönderdiğimiz Kızılay’ın depremzedeler için çadır sattığını öğrenerek titriyor ve donarak ölüyoruz. Soma’da göçük altında kalan madenciler gibi nefessiz kalarak ölüyoruz. Önce, “Ah bir ataş ver, cigaramı yakayım” diye türkü söyleyerek sonra vahşi kapitalizmin imar aflarıyla ölüyoruz.

İçiniz mi karardı? Kararmasın, çünkü biz gerçekten çok güzel ölüyoruz, ölümün her türlüsünü görüyor, iliklerimize kadar hissediyor, yaşıyoruz hamdolsun. Karda yollar kapandığı için hastaneye yetişemeyerek çuval içinde ölen 2 yaşındaki Muharrem Taş olup ölüyoruz. 9 yaşındaki Oğuz Arda Sel oluyor tren kazasında ölüyoruz. 15 yaşındaki Berkin oluyor ekmek almaya giderken kafamıza sıkılan plastik mermi ile ölüyoruz. Yine 15 yaşında Eren Bülbül oluyor güvenlik güçlerinin operasyonuna götürüldüğümüz için silahlı çatışmada ölüyoruz. Asker oluyor, IŞİD tarafından yakılarak ölüyoruz. Yangın söndürme uçakları çalışmadığı gerekçesiyle ormanlar yanarken sincap, kuş, ağaç, kaplumbağa oluyor cayır cayır ölüyoruz. Doktor Ekrem Karakaya olup hayat kurtarmaya çalışırken ölüyoruz. Okuldan eve dönen 11 yaşındaki Rabia Naz Vatan olduğumuz için, Rixos Otelde staj yapan 16 yaşındaki Burak Oğraş olduğumuz için, Yeldana Kaharman olduğumuz için ölüyoruz. Merve Yeşiltaş olunca üzerine benzin dökülerek, Münevver Karabulut olunca testereyle kesilerek ölüyoruz. Sedir ve kızılçam ormanını korumak için mermer ocağıyla mücadele eden Ali Ulvi ve Ayşin Büyüknohutçu olduğumuz için ölüyoruz.

Adımız değişince sadece ölüm şeklimiz değişiyor. Hasan Ferit Gedik olunca çocukları zehirleyen uyuşturucu çetelerine karşı çıktığımız için silahla vurularak ölüyoruz, Ali İsmail Korkmaz olunca sokak ortasında dövülerek ölüyoruz. Altın madenlerini işletenler daha çok para kazansın diye siyanürle zehirledikleri toprakla, ağaçlarını kestikleri ormanla birlikte ölüyoruz mesela. İçine binbir türlü kimyasalın katıldığı, bu yüzden bizi yavaş yavaş zehirleyen gıdalarla sorumlular gereğini yapmadığı için kanser oluyor, ne olduğunu anlayamadan ölüyoruz.

Sel oluyor, alt geçitlerde çamur ciğerlerimize girerek, AKP’li Tarım ve Orman Bakanının televizyona çıkıp, “Kuraklık riski vardı. Bir taraftan 15 canımızı aldı ama diğer taraftan toprak suya kavuştu” cümlesini dinleyerek ölüyoruz. Afetleri ve cinayetleri dini inançlarına bağlayanlara inandığımız, bilimi esas almadığımız için ölüyoruz. Ölümü sevmemizi istiyor, şehit diyerek kutsallaştırıyor, kader diyerek unutmamızı, sömürülmemizi, sessiz kalmamızı, fıtrat diyerek ölmeye devam etmemizi istiyorlar.

O kadar öldük ki, ölümden korkmuyoruz artık ama ölümü de sevmeyeceğiz çünkü biz ölmüyor, düpedüz öldürülüyoruz. “Bayrakları bayrak yapan üstündeki candır, toprak eğer üstündeki insanlar özgür ve mutlu ise vatandır” diyecek, bizi öldürdükleri bu kahrolası düzeni değiştireceğiz…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et