22 Mart 2023 04:49

20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk

HDP CHP görüşmesi

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Geçtiğimiz 20 Mart günü, seçime giden ülkenin kaybetmeye başlamış iktidarına dair bir dizi alamet ardı ardına yaşandı. Aynı güne rastlaması tesadüf sayılabilir belki ama her tesadüfün de sonuçta bir ya da birçok zorunluluğun sonucu olduğu gerçeğini unutmamak lazım. Bu açıdan bakınca söz konusu ‘zorunluluk(lar)’ bir cümlede şöyle özetlenebilir: ‘Tılsımını’, çekim ve ikna gücünü yitirmiş bir iktidara ‘yeter’ diyen halkın değişim talebi ve bu talebin artık ‘yaptıran ya da engelleyen’ bir enerjiye dönüşmüş olması...

***

Öncesinden biliyoruz. “Akşaçlı” Binali Y. ile her seçim dönemi arzı endam eden ve “hiç bir şey olmamışsa da bir şey olmuştur” repliğiyle siyasi tarihe kazıdığı adını hiç unutamayacağımız ünlü Ali İhsan Yavuz tarafından teklif götürülmüştü. Yeniden Refah Partisi’nin başındaki mahdum Erbakan yaşattı ilk bozgunu. Müsbet bir sonuç bekliyor olmalılar ki iktidar medyası tam kadro YRP önünde hazırdaydı. “Seçimlere tek başına gireceğiz elhamdülillah” deyince Erbakan, devlet kanalı yayını kesti. Beklenen olmamıştı. Gider ayak 6284 sayılı yasanın değiştirilmesi talebi üzerinden yarattığı tartışmayı da bırakıp reddetmişti AKP’yi ve Saray’ı... En küçük bir demokratik kaygı duymadığı açık olsa da Erbakan ve partisinin, tabanın AKP’yle işbirliğine çeşitli vesilelerle karşı olduğu açıktı. Sonuçta kaybedecek tarafta olunmak istenmedi ve iktidardaki zengin İslamcıların, bu imaj sahibi İslamcı kesimi de yanına alarak yapmak istediği vitrin düzenlemesi akamete uğradı şimdilik. İktidar nimetlerinden yararlanma güdüsünü baskılayan belirleyici unsur tabanın itirazıydı. Buna, kaybedecek bir iktidarın çekim gücünün çoktan kırılmış olduğu gerçeğini de ekleyelim. Hesaplar yapıldı ve yolun sonuna gelmiş iktidar blokuna eklenti olmak çok da matah bir şey sayılmadı.

Aynı taban basıncını çok önceden Saadet Partisi’nde de görmüştük. Necmettin Erbakan’ın yakın arkadaşı ve partinin en eski kadrosu Oğuzhan Asiltürk, Erdoğan’dan ‘Cumhur’a katılın’ teklifi almıştı ama partisine kabul ettirememişti. Asiltürk bile etkisiz kalmıştı.

***

20 Mart akşamı Mehmet Şimşek de reddetti Erdoğan’dan gelen teklifi. ‘Ekonominin reçetesi onda, Şimşek gelecek ekonomi düzelecek’ güzellemeleriyle adı zikredilen, üzerinden hayal ve beklenti üretilen Şimşek, zamanında ‘ekonominin teslim edildiği Kürt’ diye sunuluyordu miting meydanlarında. “Kürt aşağı, Kürt yukarı... Alın size Kürt” diyordu Erdoğan, Şimşek’in elini tutup halka göstererek. Örnek ya da numune Kürt! Bu ‘iltifatlar’ karşısında ağzı kulaklarına varıyordu Mehmet Şimşek’in o zamanlar. Sonra farklı bir mecraya girilince, ‘örnek Kürt’ de ötelendi, uzaklaştı, işine gücüne baktı. Şimdi yeniden hatırlandı, köpürtüldü... Sonra görüşmeye çağrıldı, kapıda kürsü kuruldu, malum medya dizildi yine. İkna olmuş, hizmete amade Şimşek konuşacaktı ne de olsa! Ve fakat, o da reddetti... Koşullar değişmişti. Hikmetinden sual olunmaz reis, ‘örnek Kürt’ tarafından reddedilmişti! Kala kala Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan gibi bir büyük ‘fenomen’ kalmıştı elde. Ve tabi domuz bağı geleneğinden gelenler... Örneği de numunesi de bunlar artık!

***

Kılıçdaroğlu’nun HDP’yi ziyareti de aynı güne denk geldi. Rejim mahfillerinin tam da “görüşme krizi” diye gürültü yaptıkları bir anda gerçekleşti. Olumlu geçti görüşme. Kılıçdaroğlu, Kürt sorunundan bahsetti. Meclis’e taşınma vurgusunu yaptı. Kayyımlara son verileceğinin altı çizildi. HDP’nin tutum belgesindeki başlıklar bir şekilde konuşulmuştu. MHP’yle kolkola girmiş ve “Kürt sorunu yoktur, çözdük” söylemi dışında Kürtlere vereceği hiçbir ‘siyasi’ vaadi kalmamış rejimin manevra alanı, Kılıçdaroğlu’nun bu ziyareti sonrası çok daha daraldı. Şimdi Bahçeli/Perinçek kıvamındaki “CeHaPe törörle elele” muhabbetleri kaldı elde. Tepe tepe kullansınlar artık. Ki halkın değişim talebinin belirleyiciliği açısından, bu türden cızırtılardan çok, Kılıçdaroğlu’nun meseleyi dile getirmesindeki açıklık ve netlik daha öncelikli ve daha önemlidir.

***

Kılıçdaroğlu’nu bu noktaya getiren de başta vurguladığımız gerçeklik ve zorunluluktur. Damla, olunca düşermiş! Aynı güne bu kadar önemli gelişmeyi sığdıran zorunluluk da budur; halk yeter diyor ve gidiyor gitmekte olan... Hiçbir şey İstanbul seçimleri öncesine döndürülemez. O deneyim yaşandı bir kere, kimse yaşanmadı diyemez. Değişim talebi ve enerjisi, benzemezleri aynı hizaya dizdi ve 25 yıllık bir rant mekanizmasına çomak sokuldu. Tekçi rejim karşısında da aynı enerji, aynı basınç sürüyor. Pazarlıklar, hesaplar, şunlar bunlar... Önümüzdeki seçimin tarihselliğinin yanında hükümsüz görüntülerdir. Böylesi bütün kıytırık görüntülerin ötesindeki gerçek, hem bir dip akıntısı olarak yıllardır içten içe akmakta olan ve hem de giderek hegemonik bir düzeye varan o taleptir. Akşener’i iki günde pişman ettiren de 20 Mart’ta yaşananları koşullayan da halkın talebi ve basıncıdır. Deyim yerindeyse, siyasetçilerin önündedir ve sürüklemektedir. Kim kiminle ne pazarlıklar ederse etsin, "Abê bi gitsinler de…" diyen Kürt gencinin kendince yansıttığı değişim talebinin açtığı yoldan akacaktır siyasetin seli...

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa