23 Mart 2023 04:57

"Birleşerek ve direnerek kazanacağız!"

1 Mayıs kutlaması

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

“Direne direne kazanacağız!” ile “Birleşe birleşe kazanacağız!” sloganları birbirini tamamlayıcı muhtevaya sahiptir. Genel bir ifade ile emekçilerin ileri kesimleri tarafından mücadele pratiği içinde üretildiler. Sosyal, ekonomik ve politik taleplerin elde edilmesi için birleşmeye ve direnmeye ihtiyaç olduğunu vurgulayan ve şiar haline gelmiş bulunan bu iki slogan süreç içinde işçi ve emekçilerin daha geniş kesimleri tarafından benimsendi. İşçilerin, kadınların, gençlerin, egitim ve sağlık emekçilerinin polis barikatlarını aşmak ve iktidarın özel yasalarla korumaya alınmış saldırı güçlerinin vahşete dönüşen kuşatmasını yarmak için ürettiği bu sloganların burjuva muhalefet partilerine destek veren binlerce kişi tarafından bir seçim ittifakı dolayısıyla haykırılması ilginçti ama şaşırtıcı olmadı. O muhalefetin iki en büyük partisinin seçim propaganda panolarında “Birlikte kazanacağız!” diye de yazıyor.

Bir etki yayılmasıyla bir aşırma halinin iç içe geçtiği zamanlar olmuştur. Burjuvazi kendi iktidar savaşı için kendisini tüm toplumun çıkarlarının temsilcisi ilan etmiş; özgürlük, eşitlik, kardeşlik vadederek emekçileri ardısıra yer almaya çağrı çıkarmıştır. Sınıf savaşları işçilerle kapitalistler arasındaki karşıtlığı açık hale getiren yüzlerce ve binlerce örnek sunmasına rağmen, bu iki sınıfın emek-sermaye ilişkileri zemininde şekillenen ilişkileri, burjuvazinin emekçiler üzerindeki düşünsel etkisinin devamını olanaklı kılagelmiştir.

Burjuvazinin bir özelliği de ikiyüzlülüğüdür. Sınıf iktidarının devamı sömürü ilişkilerinin devamına, tersinden ikincisinin devamı ilkinin varlığına bağlıdır. Bu devamlılık için her türlü entrika, güç kullanımı ve saptırmaya girişmekten geri durmaz. Bu özelliği onun çıkarlarıyla bağlı siyasal-askeri ve diğer örgütlenmelere yön verir. Burjuva parti fraksiyonları-gruplarının halk kitlelerinin desteği olmaksızın çünkü “meşruiyet kazanmaları” mümkün değildir. Cebri-açık saldırganlığı silah edinip kitlelerin baskıyla sindirilmesinin araçları arasında yer alanları da dahil olmak üzere toplumun sömürülen ve ezilen kesimlerini de etki altına alacak şekilde sosyal, ekonomik ve siyasal gereksinmelerin karşılanacağı vaatleriyle destek arayışı politikası izlemeyen sermaye partisi yoktur. İktidar aygıtının aparatları arasında yer aldıklarında da vaatlerinin bir kısmı olsun yerine getirmeye çalışırlar. Aksi durumda kendilerine gerek duyulmayacak, yığınsal aldatı sanatında daha etkin olmak üzere yenileri peydahlanacak ve bu durum işçi sınıfı ve kent kır emekçileri burjuva egemenliğine son verene dek aşağı-yukarı böyle devam edecektir.

Erdoğan yönetiminin birleşerek sonlandırılması yönündeki söylem ve çağrının bir özelliği de, toplumun geniş emekçi kesimlerinin istemleriyle uygun düşmesidir. Birleşerek kazanma ihtiyacının burjuva parti sözcülerince de dile getirilmiş olması, halkça birleşmeye, işçi-emekçi birleşmesine olan ihtiyacı zayıflatmıyor, aksine daha da önemli ve gerekli kılıyor. 21 yıllık iktidar sürecinde burjuva devlet iktidarını tüm kurumsal örgütlenmesiyle ele geçirip “yeniden yapılandıran”, şoven milliyetçiliği ve siyasal İslamcılığı tekelci gericiliğin çıkarları doğrultusunda kitle iletişiminin aracı olarak kullanan Erdoğan yönetiminin sona erdirilmesi hiç kuşkusuz en başta baskı altında tutulan, sömürülen, polis-jandarma-mafya çetelerinin saldırıları ve tehditleriyle yıldırılmaya çalışılan emekçilerin yararına olacaktır. Sermayeden bağımsız sınıf tutumuyla ortaya çıkarak burjuva egemenliğini sonlandırmaya henüz hazır olmayan ve önemlice kesimleriyle şu ya da bu burjuva partisinin etkisi altında bulunan işçi sınıfı ve kent-kır emekçilerinin iktidar karşıtı oy kullanması, kuşku yok ki bu partilerin hanesine de bir şeyler yazacak, onlara güç verecektir.

Ancak ileri işçi ve emekçilerin ve devrimci örgütlerinin yürüttükleri çalışmanın bu durumu değiştirmek için henüz yeterli düzey ve güce ulaşamadığı günümüz koşullarında, halk kitlelerine nefes aldırmaz politikalarıyla Erdoğan yönetimi ve “başkanlık sistemi”nin son bulması yine de halk yararına olacaktır. Bundandır ki devrimci parti ve örgütler burjuva kapitalist parti fraksiyonları dışındaki bir alandan emekçilerin bağımsız politik tutumunun gelişmesi için, -her biri kendi araç ve yöntemlerince- çaba gösterirken, tek adam yönetimine son verilmesini de önemli görmekte, siyasal teşhir ve ajitasyonda bunu öne çıkarmaktadırlar.

14 Mayıs seçimlerinin bir özelliği de, depremin ve sonuçlarının devlet-halk ilişkilerini sarsıcı bir etkiye yol açtığı koşullarda yapılıyor olmasıdır. Erdoğan iktidarının artan güvensizliği alelacele inşaatçılıkla sonlandırıp kendi yararına bir durum yaratmaya; burjuva muhalefet partilerinin yıkımın sonuçlarıyla yüz yüze bırakılan yüz binlerce kişinin iktidara duyduğu tepkiyi oy desteğine dönüştürmeye; kapitalistlerin yıkımdan daha fazla kâr için yararlanmaya çalıştıkları bu koşullar halkça birleşmeye duyulan ihtiyacı bir kez daha ortaya koydu. Kapitalist kâr güdüsüyle depremin yıkıntılarından ucuz işgücü çıkarmaya çalışan burjuvalarla örgütlerinin yamyamca tutumu bir kez daha açıklık kazandı. Yıkım, emekçi birliği ve örgütlenmesinin hayati önemini de göstermiş oldu.

Bu birleşmeye ihtiyacın arttığı ve bu yönlü girişimlerin güç kazanması için koşulların daha fazla dayatıcı hale geldiği bir dönemde yapılacak seçimlere, işçi sınıfı ve emekçiler sermaye ve burjuva devlet iktidarı karşıtı mücadelenin olanaklarını genişletecek bir tutumla katılmalıydılar. “Birleşe birleşe, direne direne kazanacağız!” sloganında ifadesini bulan düşünce grevci işçilerin, direnen kadın ve gençlerin, siyasal baskı, yasak ve saldırıları protesto edenlerin, ulusal talepleri reddedilen Kürt halk kitlelerinin pratiğinde vücut bulmuştu. Hem bir istemi hem de gerekliliği dile getirmekteydi.

Burjuva istismar politikaları bu gerçekliği değiştirmiyor. Burjuvazi, hakim sınıf konumuyla sahip olduğu araç ve olanakları kullanmasına rağmen eninde sonunda yenilmeye mahkum olduğunu biliyor ve bunu önlemek için baskının yanı sıra aldatıya baş vuruyor. Saflarındaki birlik ama kapitalist rekabet ile de bağlı olarak dağılmaya mahkumdur. İç kargaşa örnekleri neredeyse hergün yaşanıyor.

İşçi sınıfı ise kapitalist üretimin mahkum olduğu emek gücü ihtiyacıyla bağlı olarak fabrika ve iş yerlerinde bir araya gelmekle talepleri için birlikte mücadeleye zorunlu kılınır. Hayatın dayattığı bir zorunluluktur bu! “Birleşe birleşe kazanacağız!” sloganı da bunu ifade ediyor. Hem bir grev ve direniş için hem de daha kapsamlı hedeflere ulaşmak için işçi-emekçi birliğinin güç kazanması şarttır. Sömürü sistemine son verme hedefiyle bağlı mücadele de ancak bu birleşme ve direnme tutumunda ısrarla ve burjuva istismarlar boşa çıkarılarak başarıya ulaştırılabilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa