Kuru hukuk tartışmaları

Bu söz bir CHP yöneticisinin. Pazar gecesi Halk TV’de söyledi. Erdoğan’nın diploması meselesi ya da 3. defa aday olup olmayacağı konusunda kuru hukuk tartışmaları yapacağımıza ekonomik sorunları, yolsuzlukları, işlenen suçları, depremle ilgili konuları konuşalım dedi. Cümlenin ikinci kısmı elbette doğru. Bütün bunlar konuşulmalı, tartışılmalı, Cumhur İttifakının hataları, yanlışları, suçları teşhir edilmeli ama YSK’nin seçimlerle ilgili yasalara ve Anayasa’ya aykırı konuları konuşmak kuru hukuk tartışması değildir.

YSK’nin kararlarına itiraz edilebilecek bir üst mahkeme ya da makam yok. Ve YSK’nin kararları seçimler sonundaki iktidarı belirleyici nitelikte. Bu niteliği ile süper mahkeme. Mahkeme denebilir mi? O da ayrı bir tartışma konusu. Süper hakem diyelim.

Bu süper hakem yasada mühürsüz oylar geçersizdir demesine rağmen, milyonlarca mühürsüz oyu geçerli sayarak seçimlerin sonucunu değiştirebiliyor.

Yasa, YSK 7 asil 4 yedek üyeden oluşur demesine rağmen asil ve yedek üye seçimi yapmıyor ve yasayı takmıyor.

Bir zarf içinden çıkan dört oyun üçünü geçerli, birini geçersiz sayabiliyor.

Bütün cumhurbaşkanı adaylarından diploma isterken birinden istemiyor.

Anayasa bir kişi iki kereden fazla cumhurbaşkanı olamaz dediği halde Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı başvurusunu kabul ediyor.

Anayasa seçimlerin gününden önce yapılmasına TBMM 360 oyla karar verebilir dediği halde, Cumhurbaşkanının hiçbir yasal ve anayasal dayanağı olmadığı halde seçimi 34 gün önce yapabiliyor.

Bu hakemin aldığı kararlar nedeniyle ondan hesap da soramıyorsunuz. Ancak şike yaptıklarını, rüşvet aldıklarını falan kanıtlarsanız belki yargılayabilirsiniz. Onları yargılayacak olan mahkemenin hakimleri de onlardan farksız. Hepsi yasaları, Anayasa’yı değil kendilerini o makama getiren iradeyi ve o iradenin iki dudağı arasından dökülen sözleri uyulacak yasa olarak görüyorlar.

O irade demokratik bir seçim sonrası seçilse belki demokratik seçimle seçilen bir padişahlık rejimi bu deriz ve demokratik bir başka seçimde padişahı beğenmezsek değiştirebiliriz deriz. Ama durum öyle değil. Padişah zaten demokratik seçimle başa gelmemiş. Ve geldikten sonra demokrasiyi tamamen ortadan kaldırmış. Ondan sonraki seçimler hiçbir zaman demokratik olmamış.

Sonuç olarak YSK’nin, Anayasa Mahkemesinin, Yargıtayın, Danıştayın Sayıştayın kararları rejimin niteliğini ve hepimizin hayatını belirliyor ve bütün bu mahkemelerin üyeleri tek adam tarafından yandaşları arasından seçilmiş. Bunları tartışmak nasıl kuru hukuk tartışması olabilir.

AKP ve FETÖ bunu kuru hukuk tartışması olarak düşünmedi ve 12 Eylül 2010 referandumu ile bütün bu yargıçları seçme hakkını elde etti. Ve o günden bugüne bütün yargıçları tek tek belirledi. FETÖ’cülerin tasfiyesinden sonra da onların yandaşları ya da adamları yerine yandaşlarını geçirdi.

Yani “kuru hukuk tartışması” denilen konu “tek adam rejimi”nin en önemli dayanağı oldu. Dört yüz milletvekili olmadıktan sonra da bu “yargı” sistemini değiştiremezsiniz. 15 Temmuz’ dan sonraki “temizlik” harekatı gibi bir şey olmazsa.

İtalya’da “Temiz Eller” operasyonu falan yargı eliyle yapıldı ama orada yargı bizdeki gibi değildi.

Ortalığı tek temizleyebilecek güç halkın gücü. Halkın örgütlü gücü ayakta ve tetikte olmadıktan ve seçtiklerini deneyleyip yönlendirmedikten sonra işler zor.

Evrensel'i Takip Et