Milletvekilliği aday adaylığı ve siyasal temsil sorunu
Son günlerde sosyal medyada ya da basında sık sık milletvekilliği aday adaylığına dair haberler okuyoruz. Şu parti falanca kişiye adaylık teklifi götürdü, falanca kişi X partisinden aday adayı oldu, vs. Aralarında medyadan ya da toplumsal mücadelelerden tanıdığımız çok sayıda isim var. Bu isimlerden bir kısmının adaylık için siyasi kariyer hesabı yaptığı gün gibi ortadaydı. Örneğin, içlerinden biri ile gerçek hayatta hiç karşılaşmadım, sosyal ve görsel medyadan tanıyorum kendisini. Sorsanız, iki yıl önce de size şu partiden milletvekili aday adayı olacak derdim. Bu “işin” de kodları var ve bu kodları okumak için illa da siyaset bilimi profesörü olmaya gerek yok.
Siyasal temsil siyaset biliminin en temel meselelerinden biri. Temsili demokrasinin icadından beri temsilin nasıl olduğu ve hatta olması gerektiği üzerine teoride ve pratikte çok tartışma yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. Mesele seçilme hakkı ile birebir ilişkili, ancak çoğu zaman tartışma seçilme hakkının ötesine de geçiyor. Toplumsal cinsiyet haklarından siyasetin finansmanına, toplumsal sınıflardan meslek ve siyaset ilişkisine uzanan çok boyutlu ve bir o kadar da çetrefil bir mesele. Seçme ve seçilme, belirli bir yaşa gelmiş ve vergi ödeyen erkeklerle başlayan bir süreç olduğundan, bu grupta yer alanlar her zaman siyasette daha avantajlı konumda oldu. Buna karşılık, kadınlar, gençler ve yoksullar siyasette kendilerine yer açabilmek için her daim mücadele etmek zorunda kaldılar.
Tarih boyunca, bazı meslek grupları siyasal temsil bakımından hemen her dönem ön planda oldu. Hukukçular bunlar arasında sayılabilir. Bazı meslek grupları da konjonktürel olarak daha avantajlı konuma sahip oldu. Bazı ülkelerde siyasi temsilde meslek kriteri getirildi. Kimi ülkelerde ise böyle bir kriter örtük olarak her zaman vardı. İş insanları kimi zaman bizzat kendileri siyasete soyundu, kimi zaman da parlamentoya ya da belediye meclislerine belirledikleri temsilcileri gönderdiler.
On dokuzuncu yüzyıldan bugüne para, siyasetin finansmanı ve siyasal temsil her daim birbiriyle çok yakından ilişkili oldu. Günümüzde de hem özelde kendi seçim kampanyasını hem de listesinden aday olduğu partinin kampanyasını finanse edebilecek olan aday adayları, “seçilebilecek aday” olma konusunda diğer aday adaylarına göre daha fazla şansa sahipler. Mesele tamamen duygusal yani. Parlamentoda temsil gücüne sahip partiler arasında, siyasal yelpazedeki konumlarına göre, “duygusallık(!)” dereceleri bakımından sadece nüanslar olabiliyor, yoksa para her zaman önemli bir etmen.
Paranın yanında, teknik bilgi konusu da var. Zira teknik bilgi, temsili demokrasinin gelişmesindeki temel etmenlerden biri. Siyasetin giderek çetrefilleşmesi, teknik bilgi gerektirmesi profesyonel bir siyasetçi sınıfının gelişmesine neden oldu, siyaset ve temsil giderek bir meslek olarak görülmeye başlandı. Öyle ki, örneğin bir kez parlamentoya girmeyi başaran artık mezara kadar milletvekili olarak mesleğini icra etmek(!) ister hale geldi. Bunun hakkı olduğunu düşünmekte beis görmedi. Şayet bir gün bu anlayışa karşı mücadele yürütmeye başlarsak, “mezarda vekilliğe son”, “siyasi temsilcilik bir meslek değildir” gibi sloganlar atabiliriz.
Medyanın toplumsal ve siyasal yaşamda giderek güç kazanması ile birlikte, medyada görünür olanların siyasal temsilcilikte birkaç adım öne geçtiği gerçeğini de sanırım yadsıyamayız. Sahada yürüttüğü mücadelelerle değil, ekranda görünme süresi ile paralel bir avantajlı olma hali bu. Onlarca kitap yazmış olabilirsiniz, ama gününüzü ekrandaki tartışma programlarında geçirmiyorsanız, haber bültenlerinde boy göstermiyorsanız bilginizin çok da kıymeti olmadığı bir çağdayız. Böyle bir çağ şüphesiz milletvekili listelerini de şekillendiriyor. Herkes “büyümek”, büyüyünce de milletvekili olmak istiyor Zira, temsil bahane bireysel çıkarlar şahane! Aslında çıkarlar sadece bireysel de değil, sağlık hizmetlerinden diplomatik pasaporta birçok ayrıcalıktan milletvekillerinin aile bireyleri de yararlanıyor. Üstelik sunduğu konfor da ömür boyu…
Böyle bir sistemde seçmenle siyasal temsilcisi arasındaki bağ hızla kopuyor, kopmaya mahkum. Bilmem kaç bin avroluk saati takabilen, emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı çıkan, alım gücü giderek düşen seçmenin halinden anlamıyor. Sağlık hakkına ayrıcalıklı bir biçimde erişen, doktor randevusu almak için aylarca beklemek zorunda olan seçmenini görmüyor, duymuyor. Liste çok uzun.
Peki çare? Daha demokratik bir temsil mekanizması için mücadele.
Evrensel'i Takip Et