Sınıf mücadelesi ve seçimler

Fotoğraf: Özge Eli Kızıl/AA

Avrupa’nın merkez ülkelerinde sınıf mücadelesi yükselirken, ülkemiz oldukça sert geçmekte olan bir seçim süreci yaşıyor. Fransa’da işçi ve emekçiler geri adım atmayacaklarını, büyük sermayenin çıkarları uğruna haklarından vazgeçmeyeceklerini eylemleri ile kanıtlıyorlar. Almanya’da genel grev yaşamı durdurdu. İngiltere’de yaygın ve kitlesel mücadelelere tanıklık ettik. Avrupa’nın diğer ülkelerinde de sınıf mücadeleleri açısından hareketli bir dönem yaşanıyor. Yaşananlar, sınıf mücadelesinin bittiğine ilişkin teori üretenlerin gerçeklerin değil, hayallerin dünyasında yaşadığını bir kez daha kanıtladı. Ülkemizde ise bir işçi mücadelesinin yaşanmadığı tek bir gün bile yok.

Sınıf mücadelesi ile seçim mücadelesi arasında nasıl bir ilişki var? Deniyor ki, “Fransa’da bugün mücadele edenler Macron’a oy vermişlerdi… ders olsun”. Demek istiyorlar ki, bu yanlıştı, bu mücadeleyi o zaman vermeleri gerekirdi. Yani ders almaları gerekirken subjektivizmleriyle ders vermeye çalışıyorlar. Evet işçi ve emekçilerin büyük kesimi faşist Le Pen’in başkan olmasındansa, Macron’un başkan olmasını tercih etti. Onlar bunu yapmakla birlikte Macron hakkında boş hayallere kapılmadılar. Yaptıkları sadece şuydu; ‘Haklarımızı ve mücadelemizi faşist olmayan bir yönetim altında daha güçlü savunabiliriz, mücadelemizin gelişip, güçleneceği zemini daha elverişli hale getirebiliriz.’ Sınıf mücadelesinin yükselip, alçalmasının nesnel koşulları vardır ve bu koşullar iradi olarak belirlenemez. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler bugün harekete geçmişse bunun nesnel ve subjektif koşulları bir önceki döneme göre daha olgun hale gelmiş demektir. Bu koşullarda örgütlenme ve bilinç düzeyi hareketin kaderini belirleyecektir.

Fransız, Alman, İngiliz vb. ülkelerin işçi ve emekçileri iktidarlar eylemlere karşı şiddet kullanıyorlarsa da az çok demokratik koşullarda mücadelelerini sürdürüyorlar. Buna karşın Türkiye işçi sınıfının ve emekçi halklarının mücadelesi her adımında iktidarın faşist terörü ve baskısıyla karşılaşıyor. Örgütlenme, söz ve basın özgürlüğünün, demokratik hakların bu kadar baskı ve terör altında olduğu koşullarda sınıf mücadelesinin önünde demokratik hak ve özgürlükleri kazanmak, tam olarak kazanamıyorsa da bunu kazanacak bir kapıyı aralamak, buradan geçerek mücadelesini yükselteceği zemini daha da geliştirmek gibi bir zorunluluk bulunuyor. Bugün Türkiye işçi sınıfının ve emekçi halklarının karşı karşıya bulunduğu gerçek budur.

Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halklarının mücadelesi bir seçim döneminin kendine özgü koşullarında devam ediyor. Bir yanda ülkeyi baskı ve terör koşullarında yöneten, seçim sürecinde en karanlık güçleri yanına çeken, faşist ve dinci özellikleri tüm yönleri ile egemen kılmak isteyen iktidar bloku, diğer yanda içerisinde burjuva liberallerinden, sosyal demokratlara, liberal dincilerden, milliyetçilikle merkez sağ arasında konumlanmakta kararsız ögelere kadar “Demokrasi vaat eden” Millet İttifakı bloku, diğer bir tarafta da emekçilerin ve ezilen halkın oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı ile diğer sol güçler var. Bu durum, seçim sürecine damga vuran temel sorun olarak politik hak ve özgürlükleri ya tam kazanmayı, ya da bunu kazanacak zemini geliştirecek tercihleri öne çıkarıyor. Ülkenin bugün içinde bulunduğu duruma damga vuran gerçeklik bu ve sınıf mücadelesinin yakın politik hedefini belirleyen gerçek de bu.

Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olarak belirlenmesi muhalefetin geniş kesimlerince destekleniyor. Emek ve Özgürlük İttifakı bu nedenle aday çıkarmayacağını açıkladı. Şimdi sert bir seçim süreci yaşanıyor. İktidar bakanlarını da milletvekili adayı olarak sahaya sürdü. Bu sadece Erdoğan’ın değil, onların da seçim yasaklarından muaf olacaklarını, yasaları diledikleri gibi ihlal ederek tüm devlet gücünü kullanacakları anlamına geliyor. Tüm paramiliter örgütler, karanlık güçler, kolluk güçleri, seçim kurulları ve YSK dahil bütün mihraklar Erdoğan’ın kazanması için harekete geçirilmiş durumda. Bu durum tüm muhalif güçlere, özellikle ilerici güçlere her alanda sıkı bir iş birliğini, dayanışmayı, sağlam durmayı, fedakarlığı, yetenekli bir çalışma yürütmeyi dayatıyor. Bu iktidarın gönderilmesi amacına kilitlenmek, demokratik hak ve özgürlükleri kazanmanın yolunu açacak, daha ileri mücadeleler için kapıyı aralayacaktır. Sınıf mücadelesinde işçi sınıfı ve emekçi halkın acil güncel politik ve ekonomik taleplerine bağlanmayan, bunları sınıf mücadelesine bağlamayan bir yaklaşımla değil, bunları birbirine bağlayan halkları kavrayarak ilerlemek gerekiyor. Yaşanan süreç de zaten bunu kanıtlıyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, bir süredir beklenen mesajı, DEM Parti İmralı heyeti aracılığıyla duyuruldu. Öcalan, “Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” çağrısı yaptı. Açıklamada Suriye’deki Kürtlerin siyasi ve askeri durumuyla ilgili bir ifade yer almadı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
CHP'li belediyelere silkeleme ve sabah dörtte operasyonlar yapılırken AKP'li Sincan Belediyesine Cumhurbaşkanlığı bütçesinden 30 milyonluk bağış yapıldığı iddia edildi.

Evrensel'i Takip Et