02 Nisan 2023 04:55

Provokasyonlara karşı mücadele, seçim ve sandık güvenliği için de önemli

Binanın camında kurşun deliği

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Tek adam rejimi ekonomide ve siyasette çok sıkıştı. İktidar, seçimi “götürme” stratejisinin bu iki ayağında da önemli sorunlarla karşı karşıya.

İktidarın kesenin ağzını açarak emekçilerin taleplerini istismar edip seçim rüşvetine dönüştürme hamleleri de ayağına dolanmaya başladı.

Bu kapsamda, 2021 aralık ayında mucizevi bir icat olarak devreye sokulan kur korumalı mevduat (KKM) hesaplarına uygulanan faizin üst sınırının kaldırılması ve böylece “Ortada ‘Nas’ varsa sana, bana ne oluyor” diyerek başlatılan ekonomi programında havlu atılmış oldu. Dahası, iki buçuk milyon EYT’linin emekli olmasını sağlayan düzenlemeyle nisan ayında maaş almayı bekleyen EYT’lilere verilen sözler tutulmayacak gibi görünüyor. Bu konuda son günlerde iktidar cenahından yapılan açıklamalar, mart ve nisan aylarında başvuranların maaşlarını ancak eylül-ekim aylarında alabileceklerini gösteriyor. 

Et ve süt ürünleri başta olmak üzere gıda maddelerinin fiyatlarının önlenemez yükselişine, yoksul sofralarının simgesi “kuru soğan”ın, daha önce görülmemiş bir biçimde, 20-25 TL’yi bulması da eklendiğinde, tek adam rejiminin ekonomide ülkeyi nerelere sürüklediği gerçeğinin üstünün, seçim rüşvetleri kapsamındaki girişimlerle de örtülemeyeceği görülüyor. 

İYİ PARTİ BİNASININ KURŞUNLANMASINDA EMNİYETİN AÇIKLAMASI KİMSEYİ İNANDIRMADI!

Siyasette ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Cumhur İttifakını büyütme çabaları, HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisinin (YRP) protokollere geçirilen tavizlerle ittifak içine alınması, AKP içinde de siyasi sonuçları olabilecek çatlaklara yol açtı. Ama bu çatlaklar Erdoğan’ın elini zayıflattığı gibi, ittifak içindeki MHP, YRP, HÜDA PAR’ın da herkesin kendi başının çaresine bakacağı bir çizgiye doğru yönelmesini kolaylaştırdı.

Deprem ve ekonomideki artık saklanamaz hale gelen başarısızlıklarıyla da birleştiğinde bu sıkıntıların Erdoğan’ın kimyasını bozma aşamasına geldiği gözleniyor. 

Cuma günü İyi Partinin Zeytinburnu’da bulanan İstanbul İl Başkanlığı binasının kurşunlanması da bu sıkışmışlık içinde değerlendirildiği ölçüde anlamlanır.

Ancak İstanbul Emniyeti, İyi Parti binasına kurşun isabet etmesinin bu parti ile ilişkili bir saldırı olmadığını, bu binaya isabet eden kurşunların Çevredeki bir inşaat bekçisinin görevli olduğu inşaatta yaşanan hırsızlık girişimini engellemek amacıyla hırsızlara doğru ateşlediği silahından çıktığını” açıkladı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da bu doğrultuda bir değerlendirme yaptı.

Ancak Akşener ve Kılıçdaroğlu başta olmak üzere Millet İttifakı bileşenlerinin sözcüleri ve diğer muhalif kesimler bu saldırının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir gün önce, bir televizyon kanalında Akşener’i hedef alıp “Bizim adımıza dikkat et. Benim adım Tayyip, soyadım da Erdoğan. Erdoğan’a da dikkat et, Tayyip ismine de dikkat et. Konuştuğun zaman buna göre konuş. Beni, kendinle de uğraştırma” demesine dikkat çekerek, haklı olarak bu saldırının İyi Partinin binasına yönelik olduğunu öne sürmektedirler. Dahası saldırı İyi Partinin binasını hedef almış görünse de sadece İyı Partiye değil tüm muhalif güçlere yönelik olup, seçim sürecini provoke amaçlı bir saldırı olarak biçimlenmiştir. Bu yüzden de İstanbul Emniyetinin açıklaması, bu açıklamaya inanmaya hazır malum çevreler dışında kimse için inandırıcı gelmemektedir.

PROVOKASYONUN KÜÇÜĞÜ BÜYÜĞÜ OLMAZ

Elbette ki bu ülkede partilerin binalarına kurşun sıkılması az rastlanır bir vaka değil! Tersine, pek çok muhalif partinin binaları kurşunlanmış, bu saldırılar HDP’nin İzmir İl Örgütünde Deniz Poyraz’ın vahşice öldürülmesine kadar varmıştır. Bugün İyi Partinin binasının kurşunlanmasına böylesi yüksek düzeyde tepki gösterilmesi, hiç kuşkusuz bu saldırının;

  1. Bugüne kadar iktidarın muhalif pek çok gazeteci, aydın ve muhalif siyasetçiye yönelik sadırıların ve partilere kurşun sıkılmasının arkasındaki güçlerin ortaya çıkarılması bir yana, yakalanan saldırganların hiç birini cezalandırmamış olması, hatta bu saldırıların adeta saldırganların “Fikirlerini ifade etme özgürlüğü kapsamında” gösterilmesi,
  2. AKP ve MHP yöneticilerinin, en başta da Erdoğan ve Bahçeli’nin muhalif muhataplarını açıkça tehdit eden bir üslup ve ülkenin siyasi iklimini sürekli olarak zehirleyen bir politika tarzında ısrar etmeleri,
  3. Tek adam yönetiminin iktidarda kalmak için muhalefeti itibarsızlaştırma ve etkisizleştirmeyi esas alan bir seçim stratejisi benimsemesi ve bunun için de şiddeti kullanmaktan imtina etmeyeceğinin ortaya çıkmasıyla bir muhalefet partisinin binasının kurşunlanması olarak ortaya çıkan provokasyon, elbette ki eylemin kendisinden çok daha fazla etkileyici sonuçlar doğurur. Hele de bu saldırıdan bir gün önce Erdoğan’ın Akşener’i, “Benim adım Tayyip” diye başlayıp, “Beni kendinle uğraştırma” diye bitirdiği “racon” kesmesiyle birleştiğinde!

Saldırıda can kaybının olmaması, saldırının ve ona karşı çıkmanın önemini azaltmaz. Çünkü provokasyonların özelliği zaten yapılanın ve verdiği maddi zayiatın ötesinde sonuçlara yol açan bir eylem olmasıdır. Ve asıl olarak etkisinin, yapıldığı süreçle bağlantılı bir işleve sahip olmasıyla provokasyonlar yıkıcı bir özellik taşırlar. Bu yüzden de İyi Parti binasına saldırının sadece o partiye değil tüm muhalif güçlere yönelik, seçim ortamını provoke etme amaçlı bir saldırı olduğunun belirtilmesi doğru bir yaklaşımdır. Ki, içinden geçilen sürecin özellikleri dikkate alındığında eylem ister “Bir fanatiğin durumdan vazife çıkarması” ister “daha organize bir saldırı” olsun yarattığı sonuçları değiştirmez. Sürece müdahale etmek isteyen güçler için her yöntem mübahtır zaten!Bu yüzden büyük küçük, kime karşı yapılmış demeden tüm provokasyonlara karşı mücadele her zaman önemli olmuştur ama içinden geçtiğimiz seçim sürecinde bu mücadele daha da önem kazanmış bulunuyor.

Çünkü bugün, “seçim ve sandık güvenliği”nin sağlanabilmesi, bu tür provokasyonlara ve provokasyonların arkasındaki güçlere karşı mücadeleden geçmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa