‘İlk’lerin muhteşem, efsane sanatçısı Bedia Muvahhit (2)
Fotoğraf: Gökhan akçura arşivi
Önemli ve Değerli Araştırmacı, Arşivci Koleksiyoner Yazar Gökhan Akçura’nın her çalışması, her kitabı birçoğumuz gibi benim için de yararlandığım, başucu kitaplarımdan olmuştur. Bedia Muvahhit’in 70. sanat yılı için 1993 yılında hazırladığı “Bedia Muvahhit Bir Cumhuriyet Sanatçısı,” kitabı da öyle.(1)
İstanbul Belediyesi sanatçının 70. sanat yılını bir dizi etkinlikle kutlamayı kararlaştırmıştır. Bu etkinliklerden biri de Bedia Muvahhit’in yaşamını aktaran bir kitaptır. Kitabı hazırlama işini Gökhan Akçura üstlenir. Sanatçı hayattadır ve 97 yaşındadır. Gökhan Akçura Bedia Hanım’ın evine girme, daha yakından tanıma ve bu önemli kaynak kitabı hazırlama şansını, olanağını yakalar.
Bu kitaptan ve hakkında yazılmış makalelerden, doktora ya da uzmanlık tezlerinden ve diğer yazılı-basılı kaynaklardan da yararlanarak sinemamızın ve tiyatromuzun ilk kadın oyuncularından Bedia Muvahhit’le ilgili geçen hafta başladığımız yazımızı kaldığımız yerden sürdürelim…
11 Ağustos 1923 tarihinde İzmir’de ‘Palas Sineması’nda Atatürk’ün isteği ve katılımıyla onun karşısında İbnürrefik Ahmet Nuri’nin “Ceza Kanunu” oyununda sahneye çıkar; büyük beğeni ve alkış alır.
Vasfi Rıza Zobu o günü anlatırken şöyle der: “Temsil büyük bir başarı ile sona erdi. Gazi başta olmak üzere, büyük kumandanların alkışlarını selamlamak, sanatkarlar için emsali görülmemiş heyecanlı bir zevkti. Davayı kazanmış, Müslüman Türk kadını, imtihanını muvaffakiyetle vermiş ve böylece Türk sahnesine “İrade-i Milliye” ile yerleşip sahip olmuştu.” (Akçura, s. 35))
TİYARODA KADIN DEVRİMİ
Bedia Muvahhit’in İzmir’de sahneye çıkışının ardından, Muhsin Ertuğrul da İstanbul’da Türk kadınının tiyatro sahnesine çıkması için girişimde bulunmaya karar verir. 6 Aralık 1923’de, Beyoğlu’da Fransız Tiyatrosu (şimdiki Ses Tiyatrosu) sahnesinde Shakespeare’in “Othello”sunu sahneler. “Muhsin Ertuğrul bir yazısında bu olayı şöyle değerlendiriyor: “Oyun başladı: Cumhuriyetin ilanından tam 38 gün sonra, İstanbul’da bir devrimi perçinleyecek ve Türk tiyatrosunda ‘Kadınlı Çağ’ı gerçekleştirecek olan perde açıldı. Bedia Muvahhit ‘Desdemona’yı, Neyyire Neyir ‘Emilia’yı canlandırdılar. Piyes hiç aksamadan oynandı. Oyun süresince hiçbir taşkınlık olmadı, alkıştan başka! Böylelikle İstanbul’da Cumhuriyet Hükümeti’nin yetkili mümessilleri önünde, Türk kadınına bağnazlık eliyle vurulan pranganın halkaları kırılmış oldu. Tiyatro sanatı da Cumhuriyet’in erdemlerinden ilkini böyle tanıdı ve tattı.” (Akçura, s. 38)
Bir gazetede “Türk sanat hayatında bir hadise” başlıklı yazıda şunlar yazılır:
“Hanımların sahneye çıkması gibi daha bir iki sene evvel herkese aykırı görünen bir hadisenin hoş görülmesi ve memnuniyetle telakki edilmesi memleketin gayrı meri bir fikir inkılabı geçirdiğine alamettir.” (Akçura, s. 40)
Oyunu izleyen Halide Edip de Akşam gazetesindeki yazısında (9 Aralık 1923) şunları yazar: “Otello çok kusurlu oynandı; fakat daima basit ve sanatla münasebeti olmayan Avrupai ortaoyunlarını en mükemmel bir surette oynamaktansa, güzel ve büyük eserleri kusurlu başlayarak yavaş yavaş tekemmül ettirmek, halkın zevkini yükseltmek, halka güzel eserleri Türkçemizde tanıtmak için çalışmak her halde müreccahtır. (…) Bedia hanımın Desdemona’yı oynamak cesaretini samimiyetle tebrik ederim. Bu cesaretinin ve tiyatro evzaının bir kısmının verdiği yüksek ümitler, beni onu açık ve kuvvetle tenkide sevk ediyor. (Akçura, s. 42)
1930 yılında İstanbul’a gelen bir Yunan tiyatro heyetinin Odeon Tiyatrosunda (Lüks Sineması) sahnelediği Otello oyununda konuk sanatçı olarak rol alır ve Desdemona’yı Yunanca oynar. Öylesine başarılı olmuştur ki ertesi yıl İsmet İnönü başkanlığında Yunanistan’a giden heyete katılması için çağrı alır.
1927 yılında eşi Muvahhit Bey’i, veremden çok genç yaşta kaybetmiştir, 1933 yılında konservatuar öğretmenlerinden Şehir Tiyatrolarında besteci ve piyanist olarak çalışan Avusturyalı Frederich von Statzer’in evlenme teklifini kabul eder. Frederich evlendikten sonra adını Ferdi olarak değiştirir. Bedia Muvahhit Statzer olarak 18 yıl süren evliliği boyunca Avrupa’yı görme fırsatı bulan Bedia Hanım eşinden ayrıldıktan sonra tekrar evlenmez.
CUMHURİYETİN 50. YILI BEDİA MUVAHHİT’İN DE SAHNEDE 50. YILIDIR
1973 hem cumhuriyetin hem de sahne hayatı cumhuriyetle yaşıt olan Bedia Muvahhit’in sahnede 50. yılıdır. 4 Ağustos 1973’de Belediye Başkanı Fahri Atabey öncülüğünde Açık Hava Tiyatrosunda, Bedia Hanım için geliri Emekli Sahne Sanatçıları Derneğine bırakılan “50. Sanat Yılı” düzenlenir, sanatçı bu jübileden iki yıl sonra (1975) Şehir Tiyatrolarından emekli olur. Yalnızca oyunculukla yetinmez Bedia Hanım, çok iyi bildiği Fransızcasıyla çok sayıda oyun çevirir, uyarlamalar yapar.
Sahnede izleme olanağı bulamadığım Bedia Muvahhit’i oynadığı filmlerde hayranlıkla izledim. Sözünü esirgemeyen, nüktedanlığını yaşım yettiğince görebilme, tanık olma olanağını yakaladım. Kulaktan kulağa yayılan, anlatılan, yazılan her biri bir hayat dersi olan ve fıkra gibi esprili anılarını, anekdotları, duydum okudum; olgunluk dönemini filmlerinde gördüm izledim. Özellikle sahne arkadaşı Vasfi Rıza ile komik diyalogları, anıları şehir efsanesi değil, tanıklıklarla desteklenen yaşanmışlıklardı.
Ömrünü tiyatroya adayan Bedia Muvahhit “Ateşten Gömlek” (1923) filmiyle başlayan sinema oyunculuğu serüvenini 1969 yılına kadar 49 filmde yer alarak sürdürür.
Gökhan Akçura’nın derlediği anekdotlardan birini aktararak tamamlayalım yazımızı:
“Tepebaşı’nda yanan Komedi Tiyatrosu’nda bir oyundan sonra, sahne elbiselerimi çıkardım, makyajımı sildim, üzerime pardösüyü aldım.
Tam dışarı çıkarken, Ercümend Behzat (Lâv) bey;
‘Bedia nereye gidiyorsun?’ dedi.
Ve elimden çekip sahneye götürdü, perdeyi aralayarak:
‘Bak koltukta bir seyirci kalmış. Daha çıkmamış. Senin ne hakkın var, onun seyrettiği oyundaki Bedia’nın hayalini yıkıp, ondan önce tiyatroyu terk etmeye?’ O günden sonra, her zaman tiyatroyu bütün seyircilerden sonra terk ettim.”
(1) Gökhan Akçura, Bedia Muvahhit Bir Cumhuriyet Sanatçısı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İstanbul 1993
- Düşen yapraklar (1) 27 Mart 2024 04:15
- Nihat Ziyalan: Yılmaz Güney’in kan kardeşi, filmlerin kötü, gönlümüzün ve edebiyatın iyi insanı (2) 13 Mart 2024 04:20
- Nihat Ziyalan: Yılmaz Güney’in kan kardeşi, filmlerin kötü, gönlümüzün ve edebiyatın iyi insanı (1) 06 Mart 2024 04:15
- Bilal İnci: Zalim, gaddar, acımasız kötü adam 28 Şubat 2024 04:20
- Geleneksel Türk tiyatrosunun son temsilcisi: İsmail Dümbüllü 21 Şubat 2024 04:00
- Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (3) 14 Şubat 2024 04:15
- Atatürk, “Ben Bir İnkılap Çocuğuyum” filmi ve Münir Hayri Egeli (2) 09 Şubat 2024 04:20
- Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (1) 04 Şubat 2024 04:35
- Jönlükten kötü adamlığa bir sinema sevdalısı: Hüseyin Peyda 28 Ocak 2024 04:33
- Şerafettin Kaya: Ben İyi Biri Olmadan Önce 21 Ocak 2024 05:10
- Yeşilçam’ın Çınarları (6): Vedat Örfi Bengü: ‘Mısır’da sinemayı kuran Türk’ 14 Ocak 2024 04:43
- Yeşilçam’ın Çınarları (4): Aziz Basmacı, Vahi Öz 07 Ocak 2024 04:04