Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali!
Fotoğraf: Hadi Ozışık'ın kendi Youtube kanalında yaptığı programdan ekran görüntüsü alınmıştır.
Ayhan Bilgen, partisi HDP’den ayrıldığında epeyce konuşulmuştu. O dönem, kendisine yönelik bazı sığ ve hamasi yaftalamalara mesafe koyarak, önerdiği siyaset tarzının ve savunduğu çizginin iktidara meyilli zeminini eleştirmiştik bu köşede. “İktidarla muhalefet arasındaki keskin iletişim kopuşu(nu)” temel sorunlardan biri olarak gören Bilgen’in, savunduğu ‘yapıcı muhalefet’ manipülasyonu içinde giderek iktidara payanda olabileceğinden bahsetmiştik. Aradan geçen bir buçuk yıl içinde parti kuran ve sonrasında pek de haber olmayan Bilgen, yeniden gündemde. Seçim dönemlerinin bereketi işte; mikrofon uzatanlar çoğalıyor. Hele Bilgen gibi zamanında Kürt siyaseti içinde yer almış olup da şimdi belli mesafelerde dolaşıp muhalif sınırlara dokunanlar, iktidarın levazım elemanlarınca özellikle ihmal edilmiyor. Sorular kategorize edilip ‘hadi anlat’ deniliyor. Konuşandaki cüzi doz muhaliflik bile buhar olup uçuyor. Geriye esas olarak muhalife muhalif bir garip görüntü kalmış oluyor. Bilgen örneğinde ise bu görüntü, onun artık bile isteye oluşturmak istediği bütünlüklü bir siyasetçi tipolojisine işaret ediyor sanki.
Esas olarak, şu meşhur Hadi Özışık’ın youtube kanalında çıktığı programdaki “performansı”ndan bahsedeceğiz burada. Yetiyor zaten. En az anlattıkları kadar, böyle birine konuşmuş olması da manidâr diyeceğiz de “fazla biçimci” sayabilir bizi Bilgen. Ama el insaf yahu; söz konusu kişi, mafya şefi Peker’le kankalığı ve onunla malum Bakan arasındaki ağda yeri ve rolü ifşa olmuş biriyse eğer, uzatılan mikrofona konuşmamak kadar ‘biçimcilik’ herkese lazım deriz! Rasyonel Bilgen, bunu sorun etmiyor demek. Ki anlattıkları ile iktidar aparatlığı ayyuka çıkmış birinin karşısındaki “çözülmüşlüğü” arasında bir bütünlük oluşuyor zaten.
Yapıcılık senin olsun da muhalifliğin nerede?
Siyasal gündeme dair, ‘(iktidarla muhalefet arasında) aman taraf olmayayım’ hassasiyetine denk düşen bir profilde geziniyor Bilgen. Bilindik “eski siyaset tarzları bırakılmalıdır” söylemiyle birlikte, “politik çekişme ve polemiklerin” yersiz olduğuna dair vurgular yapıyor sık sık. İktidarın niteliğinden, yasa-hukuk tanımazlığından, keyfiliğinden, yargıyı güdümüne almış olmasından, açlığa varmış yoksulluktan, barınma sorunundan, deprem gerçeklerinden, vs...vs... bahsetmek ona göre “politik çekişme ve polemik”le iştigal etmek olsa gerek. Bunlara dair pek bir şey duyamıyoruz ondan.
İktidar ve muhalefet arasında bir yerde duruyor Bilgen ama eleştirileri daha çok muhalefete dönük. Çözüm sürecinde Erdoğan’ın cesur olduğunu hatırlatıp, Altılı Masa muhalefetinin o günkü Erdoğan kadar cesur olmadığını söylüyor mesela. Doğru da görünüyor belki ama Erdoğan’ın bugününü konuşmuyor. ‘Cesur Erdoğan’ın masayı devirdikten sonraki (ki ona göre masayı deviren de Demirtaş’tır!) sürecine pek ilişmiyor.
Kılıçdaroğlu ve ittifakı o dönemin Erdoğan’ı kadar cesur sayılmayabilir. Evet ama bugün “Kürt sorunundan bahseden haindir” diyen Bahçeli’yle, bir zamanın Hizbulkontra’sının evrilmiş temsilcileriyle kolkola girmiş ve “Kürt sorununu çözdük, bitti” diyen Saray siyasetinin bugünkü ‘cesaretinin’ Kılıçdaroğlu’nun titrekliğinden daha ağır bir sorun olduğu görmezden gelinebilir mi? Kayyımlar, cezaevlerindeki belediye başkanları, eş başkanlar, vekiller, siyasetçiler ortadayken, muhalefetin titrekliğine mi yapılmalıdır esas vurgu?
Kılıçdaroğlu-HDP görüşmesinde yapılan ‘çözüm yeri Meclis’ ortak fikrini de ‘gecikmiş’ buluyor Bilgen. CHP açısından gecikmiş de olsa bugün gelinen bu noktanın “yapıcı muhalif” Bilgen açısından özellikle ‘yapıcı’ bulunup önemsenmesi gerekmiyor mu? Kılıçdaroğlu ya da ittifakının meseleye dair çelişki, açmaz ya da korkaklıklarından daha mı önemsizdir iktidar blokundaki inkârcılık? Çeyrek asırlık bir iktidar ve parti devleti haline gelmiş bir rejim, ‘terör sorunu’ diyor ve nerede bir Kürdî talep varsa orayı sorun bölgesi olarak telakki ediyor. Bunlar konuşulmuyor. “Yapıcı muhalif”lik böyle bir şey oluyor!
Yediğin içtiğin senin olsun da gördüklerini anlat diye bir söz vardır. Bilgen’e de şunu sormak gerek herhalde: Yapıcılığın senin olsun da muhalefetin nerede arkadaşım? Kime karşı muhalifsin? Belirsiz diyeceğiz ama değil, daha çok muhaliflere muhalif!
Demirtaş takıntısı!
Gelelim Ayhan Bilgen’in artık gözümüze soktuğu Demirtaş takıntısına... Bunun partiyi sola açmak ile muhafazakâr limanlara demirlemek arasındaki siyasal çekişmeden doğduğunu ve sonrasındaki kopuşa rağmen Bilgen’de hâlâ tazeliğini koruduğunu anlıyoruz. Farkındadır mutlaka, iktidarın, cezaevinde de olsa çok etkili muhalefet yapan Demirtaş’ı itibarsızlaştırma ihtiyacına kendiliğinden de olsa önemli katkılarda bulunuyor Bilgen.
Demirtaş’ın “Seni Başkan yaptırmayacağız” çıkışını eleştiriyor. Kimseye danışmadan yaptığını, bununla bir birikimi heder ettiğini söylüyor. Yani? Demirtaş bu çıkışıyla çözüm sürecini bitirmiş oluyor, Bilgen’e göre. Böyle olmadığını biliyoruz ve burada uzun boylu tartışmayacağız. Meclis Araştırma Komisyonu’nun 9 Kasım 2016 tarihli tutanaklarına da geçmiş olan, dönemin istihbarat sorumlularından Emre Taner’in ‘devlet üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmedi’ minvalindeki sözlerine bakmak bile yeter aslında. Ama oraya gitmeyelim, yaşananları hatırlayalım: Operasyonlar, kayyımlar, kentlerin içlerine yürüyen tanklar, malum bodrumlar, Jöh-Pöh-Esadullah timleri, vs... Nedeni Demirtaş’ın fevri çıkışıymış demek! Geçelim...
Bilgen’in ‘aşırı’ gerçekçiliği!
HDP’li bazı yöneticilerin Kandil ve İmralı adına konuştuklarını ima edip onları kullandıklarını, onların istemediği şeyleri onlar adına dayattıklarını söylüyor Bilgen. Ve bunu söylerken Demirtaş’ı ima ediyor. Yapılacak şey midir bu şimdi?
Ona yönelik, “gizli tanık”, “Demirtaş’ın tutuklanmasının asli gerekçesi Bilgen’in sözleridir”, vb. ithamlara bozuluyor Bilgen. Tamam da onun bu söyledikleri yenilir yutulur şeyler midir? Eleştiri, hadi özensiz eleştiri denilip geçilebilir mi?
Siyaset ahlakı bakımından bazı normlardan asla imtina edilmemelidir. Söyledikleriniz ne zaman, kiminle ve hangi bağlamda konuştuğunuza bağlı olarak nitelik değiştirebilir. Bir arkadaşınızla paylaşabileceğiniz, sitem ya da eleştiri konusu edilebilecek bir mesele, bir başka zeminde konuşulduğunda ‘bel altı’ sayılabilir pekala. Bilgen’in zamanında HDP içerisinde yer aldığı yetkili kurullarda yaptığını söylediği eleştiriler, itirazlar o mecra içinde gayet anlaşılır ve meşrudur. Hele biz dışardakiler için hiç sorun edilemez. Parti işleyişi ve hukuku içinde konuşup tartışmışlardır. Ama aynı şeyleri yıllar sonra bir seçim öngününde, iktidar nezdinde ‘terör örgütü’ muamelesi gören bir siyasal partinin halen cezaevinde bulunan yönetici ya da yöneticilerine karşı söylenmişse... Bilgen kusura bakmasın ama, teşbihte hata olmaz, insanın aklına bir tür ‘itirafçılık’ geliyor maalesef. Böylesi bir pozisyondur. “Yalan değil ki bunlar, aksini söylesinler” demek de değiştirmez durumu. İtirafçılar da çoğu zaman “gerçeği” söylüyorlardı. Ama yanlış yerde! Yalçın Küçük, biraz da ironik olarak, “aşırı gerçekçilik” demişti zamanında, itirafçıların yaptıkları için. Şimdi, mafya ile iktidar arasındaki alengirli trafik içerisinde bayağı bir yeri olduğu ortaya çıkmış, bu aralıkta ikbal edinmiş, deyim yerindeyse ipliği pazara çıkmış birinin karşısında bunları konuşmak, bir zaptiye karakolunda çözülmekten daha az kötü değildir. Kendisi muhtemelen bunu da sorun yapmıyordur belki ama geldiği nokta en azından hazindir.
Kişilerle işi olmaz ama...
Başka söyleşilerinde de Öcalan’ın tecritteyken Demirtaş’ın içeride ve rahatlıkla siyaset yapabildiğine, hasta ziyaretine götürülebildiğine dikkat çekiyor Bilgen. Kürtlerin kulağına kar suyu mu kaçırmak istiyor? Kendisine yönelik suçlama ve ithamlara karşı Demirtaş’a mı vurmak gerekiyor? Dedik ya, bütün konuşmalarında ima yollu ya da doğrudan, Demirtaş konu ediliyor mutlaka. “Benim kişilerle işim olmaz, hayatım boyunca pop star modeli siyasetçi tarzına prim vermedim.” diyor da her konuştuğu yerde bir Demirtaş muhabbeti alıp yürüyor. Ayrıca “pop star” benzetmesi de altı yıldır hapiste yatan biri için kullanılıyorsa eğer, yine kusura bakılmasın ama artık zıvanadan çıkmışlığa işaret ediyor.
“Siz bana bunu mu diyorsunuz o halde ben de şunu konuşurum!” gibisinden, tahrik etmeye ve tahrik olmaya oldukça açık bir pozisyonda duruyor Bilgen. Özellikle mi yapıyor, bilmiyoruz. Onda bilip tanıdığımız olgunluk ve soğukkanlılıkla asla bağdaşmayan bir ‘iştah’ ve kestirmecilik gözlemliyoruz. Kendisini savunmakla ilişkilendiriyor olabilir bunu ama verdiği toplam fotoğrafın tam da iktidar odaklarının ihtiyacına denk düştüğünü hatırlatarak bitirelim.
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16
- Yarattığı enkazın altında kalan Akşener’in tarih bile olamama hali! 05 Mart 2023 04:53