03 Nisan 2023 04:35

Bedenden kaldık, tüm kara parçalarında, Hırvatistan dahil

A Milli Futbol Takımı'nın EURO 2024 elemelerinde Hırvatistan ile karşılaştığı maçtan fotoğraf.

Fotoğraf: Serhat Çağdaş/AA

Paylaş

Hırvatistan, Türkiye’yi bir kez daha mağlup edip evine dönerken aslında bize ciddi tartışma konuları bıraktı. Bunların başında Teknik Direktör Zlatko Dalic’in müsabaka öncesi düzenlenen basın toplantısında yaptığı “Biz 3.5 milyonluk ülkeyiz, siz 80 milyonluk. Biz dünya üçüncüsü olduk. Nasıl olduğumuzu siz kendinize sorun” açıklaması geliyordu. Elit sporcular tarafından icra edilen profesyonel sporda başarıyı nüfus üzerinden karşılaştırmanın çoğu şartta manasız olduğunu biliyoruz. Dünyanın en kalabalık 5 ülkesi Çin, Hindistan, ABD, Endonezya ve Pakistan. Bunlardan sadece ABD, yukarıda yaptığımız uzun ve sıkıcı “Elit sporcular tarafından icra edilen profesyonel spor” kategorilerinde başarılı. Çoğu spor dalında, diğer 4 ülkenin adı bile anılmıyor. Bu “uzun ve sıkıcı” kategorilendirmeyi yapmak elzem çünkü bence bir ülkenin spordaki başarısını ölçmenin aracı kupalar, madalyalar ya da nüfusa oranlı galibiyet yüzdesi vs. olamaz. Sporda başarı için benim kıstasım 1931 Viyana İşçi Olimpiyatları’nda yapılan şu vurgudur: “Bizim vizyonumuz sadece birkaç profesyonel atletin dünyayı muhteşem başarılarıyla kendine hayran bırakması değildir. Bizim vizyonumuz milyonların, spor sayesinde daha sağlıklı ve güçlü olmasıdır.” Profesyonel, elit sporcu yetiştirmekle halkın genelini spor yapabilir hale getirmek yer yer birbirini besleyen özelliklere sahip olan ama son kertede birbirinden ayrı kategorilerdir.

ABD’de yapılan ve geçen hafta New York Times’tan haberini okuduğumuz bir araştırmaya göre yoksulluk sınırının 4 katına denk gelen 105 bin doların üzerinde geliri olan ailelerin çocuklarında spor yapma oranı yüzde 70. Bu oran, orta gelir grubunda yüzde 51’e, yoksulluk sınırının altında geliri olan ailelerde ise yüzde 31’e düşüyor. Buna rağmen elit sporcuların birçoğu dar gelirli ailelerin içinden çıkıyor. Profesyonel spor endüstrisini beslemeye odaklı spor sistemi, yetenekli çocukları erken yaşta tespit edip onları “Hedefe ulaştırma” konusunda daha fazla destekleyebiliyor. Profesyonel sporların vadettiği “Sınıf atlama” hayali de çocuklara ve ailelerine benzersiz bir motivasyon sağlıyor. Ancak bu tanıma maalesef dar gelirli çoğunluğun içinde de çok küçük bir nüfus grubu giriyor. Bu yüzden ABD gibi devasa bir spor endüstrisine sahip, zengin bir ülkede bile 1931 Viyana’nın “milyonların, spor sayesinde daha sağlıklı ve güçlü olması” vizyonu hayata geçemiyor. ABD’de 15 yaş üstü nüfusun yüzde 67’si fazla kilolu veya obez durumda. “Fazla kilo ve obezite” sorununun geçmişe göre çok daha yaygın durumda olması değişen beslenme biçimleri ve çalışma koşullarıyla da alakalı. Saatlerce oturarak çalışan insan sayısı artık çok daha fazla. Üstelik Dalic’in haklı olarak övdüğü Hırvat sistemi de bu konuda geriliyor. Eurostat verilerine göre 3.4 milyonluk yetişkin nüfusu olan Hırvatistan’da halkın yüzde 65’i fazla kilolu veya obez. 18-24 yaş arasında bu oran yüzde 25 olsa da yaş ilerledikçe ciddi biçimde artıyor. Bu da sıradan, çalışan insanların çoğunun günlük hayatında sporun sadece “seyredilen” bir şey olarak kaldığını gösteriyor. 

Buna karşılık Hırvatistan’ın köklü profesyonel sporcu yetiştirme becerisinde bir gerileme yok. Futbolla sınırlı kalmayan basketbol, hentbol, tenis, yüzme, su topu, buz hokeyi gibi alanlara kadar ulaşan bu gelenek, Türkiye’yle kıyas kabul etmeyecek kadar gelişkin. Ve elbette Türkiye gibi kendini “futbol delisi” kabul eden bir ülke, futbola bu kadar para harcarken neden Hırvatistan’ın yarısı kadar üretemediğini sorgulamalı. Ama bu sorgulamanın başlığı “sporda başarı” değil “profesyonel sporda başarı” olmalı ve bir gün Hırvatistan seviyesine ulaşsak dahi bir halk sorununu çözdüğümüz sanrısına kapılmamalıyız. Çünkü ilk başlık aslında kaybedilmiş bir sınıf savaşının kalıntısı ve ne yazık ki bu “Tüm kara parçalarında böyle, Hırvatistan dahil!”

Not: Tabii ki Türkiye’nin Hırvatistan gibi ülkelerle baş edemediği alanlardan biri de halka spor sahası sunmak. Deprem öncesi başladığımız ancak yarım kalan “Özgür oyun sahası kalmayan kentler ve futbol” serisi bu gündemi sıcak tutmayı hedefliyordu. Bu köşe ve ülkenin geri kalan spor mecralarının üzerinde durması gereken tartışmaların başında bu geliyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa