Seccadenin altına süpürülecekler listesi!

Fotoğraf: İslam Yakut/AA
Türkiye’de din, milliyetçilik ile birlikte cumhuriyet tarihi boyunca en önemli siyasi istismar konularından biri olageldi. Ancak ABD emperyalizminin bölgeyi Batı kapitalizmiyle uyumlu “ılımlı” İslamcı güçler üzerinden şekillendirme amacıyla büyük/genişletilmiş Ortadoğu projesini gündeme getirdiği ve Türkiye’yi bu projenin ‘model ülke’si ilan ettiği dönemde iktidara gelen/getirilen AKP-Erdoğan yönetimiyle birlikte bu istismarcılığın yeni bir boyuta taşındığı da tartışma götürmez bir gerçektir.
Bugün Erdoğan, her fırsatta dile getirdiği gibi ‘başyücelik devleti’ (tek adam iktidarı) adı altında Türk-İslamcı faşist bir devlet modelini ‘ideal devlet’ olarak sunan Necip Fazıl’ı rehber ediniyor.
Erdoğan iktidarının bu konuda yaptıklarını uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. “Dininin ve kininin davacısı bir gençlik” yaratmak için müfredatlar değiştirildi, Kur’an kursları yaşı 4-6 yaş grubuna düşürüldü; Milli Eğitim Bakanlığı çocuklara tecavüz olayıyla adını duyuran Ensar Vakfı başta olmak üzere, İlim Yayma Cemiyeti, TÜRGEV, TÜVGA gibi vakıf ve cemiyetlerle protokoller imzaladı. Yetmedi, bakanlıklar tarikatlar arasında paylaştırıldı. Kadınlar, çocuklar ve gençlerle birlikte bu Türk-İslamcı, yeni Osmanlıcı ideolojik kuşatmanın hedefinde yer alanların en başında yer aldı.
Batman’da “cihada hazır” olduğunu söyleyip kafa kesmekten söz eden Hizbullahçı, Erdoğan rejiminin “kindar ve dindar nesiller” yetiştirmek amacıyla son 20 yılda topluma dayattığı ideolojik kuşatmadan bağımsız düşünülemez.
Millet İttifakının Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir seccadeye bastığı fotoğrafının medyaya servis edilmesi sonrasında yaşananlar, en zor seçimine hazırlanan Erdoğan’ın bu fotoğraf üzerinden din istismarcılığını seçim kampanyasının merkezine koyacağını gösteriyor. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun seccadeyi görmediğini ve böyle bir görüntü ortaya çıktığı için üzgün olduğunu söylemesine rağmen Erdoğan ve medyası “dine saygısızlık” propagandasına dört elle sarılıyor. Daha önce HDP’lileri “Zerdüşti” ilan edip Kürt illerindeki mitinglerinde elinde Kürtçe Kur’an ile dolaşan Erdoğan, bu kez rakibi Kılıçdaroğlu’nu “din düşmanı” ilan edip miting alanlarında seccade ile dolaşacak gibi görünüyor.
Burada şunu da belirtmek gerekiyor: Türkiye siyasi tarihinde din istismarcılığının büyük bir role sahip olmasında cumhuriyetin kurucu partisi olarak CHP’nin de azımsanmayacak bir payı bulunuyor. Çünkü cumhuriyet rejiminin dini kontrol altında tutmak amacıyla oluşturduğu ‘Diyanet’, dinin ülkenin her tarafında devlet eliyle örgütlenmesinin bir aracına dönüştü. Türkiye şeklen laik ama 90 bin cami ve 140 bine yaklaşan dini personeli ile Sünni İslam’ın devlet dini olarak kabul gördüğü bir ülke haline geldi. Böylesi bir tabloda Erdoğan’ın yeri geldiğinde “CeHaPe’nin camileri ahır yaptığı”, yeri geldiğinde “Gezicilerin camide içki içtiği”, yeri geldiğinde Kılıçdaroğlu’nun Aleviliği üzerine ve yine Kürt ulusal-demokratik hareketinin seküler olması ve bu harekette kadınların önemli roller üstlenmesi karşısında “Zerdüştlük” propagandasını yapmasının nedeni de anlaşılır oluyor.
Peki, yanına Hizbullah’ın devamcısı HÜDA PAR’ı ve Yeniden Refah Partisini alan Erdoğan ve onun Cumhur İttifakının bu politikası karşısında Millet İttifakı nerede duruyor?
Millet İttifakının ‘ortak politikalar mutabakat metni’nde laikliğe yer verilmemesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından önem taşıyan İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönüleceğinden bile söz edilmemesi/edilememesi, bu ittifakın da din istismarcılığıyla mücadele konusunda zaaflarını ve sınırlılıklarını açık biçimde ortaya koyuyor.
Devletin din karşısında ilgisizliği ve her türlü inanç ya da inançsızlık karşısında tarafsız olması, devlet ile din işlerinin, eğitim ve dinin birbirinden ayrılmasına dayalı gerçek bir laisizm ve din istismarcılığının önüne geçilmesi konusunda Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güç Birliği ise, her iki burjuva bloktan-Cumhur ve Millet İttifakı- temelde ayrılıyor.
Gelinen yerde Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun üzerine bastığı seccadeyi ülkeyi yüz yüze bıraktığı büyük yıkım ve sorunları altına süpüreceği bir örtüye dönüştürmek istiyor. On binlerce insanımıza mezar olan bu yağma ve rant düzeninin molozları, milli gelirden aldıkları pay her geçen gün daha çok düşen milyonlarca işçi-emekçinin açlık sınırında yaşaması, eğitimde tarikat-vakıf kuşatması, sağlıkta giderek büyüyen sorunlar, Suriye bölge ülkeleri ile normalleşirken desteklenen on binlerce cihatçı militanın ne olacağı, Kürtlere yönelik saldırganlığın çözümsüzlüğü derinleştirmesi…
Evet, Erdoğan şimdi bütün bu sorunları o küçücük seccadenin altına süpürmenin hesaplarını yapıyor. Bu saldırganlığın boşa çıkartılması Millet İttifakının o ‘utangaç’ tutumuyla değil, ancak işçi sınıfı ve emekçi halklarımızın insanca yaşam, laisizm ve demokrasi konusunda kararlı tutum ve mücadelesi ile mümkün olacaktır. Bu konuda asıl görev, Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güç Birliğine düşüyor.
Evrensel'i Takip Et