05 Nisan 2023 04:58

‘NATO dağıtılsın’ demeden antiemperyalist mücadele olanaklı değil

NATO üyesi ülke bayrakları

Fotoğraf: AA

Paylaş

Türkiye tarihinin, çok kritik sonuçları olacak seçimine gidiyoruz. Bu artık tek adam rejimine karşı çıkan herkes için tartışılmaz bir gerçek. Bu yüzden de siyasette, medyada, sosyal medyada gündemin baş konusu, hatta tek konusu cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın yenilgiye uğratılması, Mecliste de Cumhur İttifakının azınlığa düşürülmesi! Ki bu yaklaşım, sadece seçim sürecinin resmen başladığı son günlerde değil erken seçim tartışmalarının başladığı iki yılı aşkın bir zamandan beri böyle.

Bunda da şaşılacak bir şey yok. Çünkü 14 Mayıs 2023’te yapılacak seçim, ülkeyi hızla faşist bir diktatörlüğe doğru sürükleyen tek adam rejiminin yıkılmasının önünü açacak gerçekten çok kritik bir seçim.

Ama bazı konular var ki, seçim gündeminin sıcak tartışmalarının üstünü örtmesine izin verilmemesi gerekiyor. Hatta bu konuların seçimle bağlantılarının da öne çıkarılarak gündeme alınması gerekmektedir. Örneğin iklim, savaş-barış (antiemperyalizm), deprem ve ona bağlı konular!

İklim, kuraklık ve sellerle, deprem yol açtığı yıkımlarla kendisini unutturmasa da antiemperyalizm konusu epeyce bir zamandan beri kendini unutturmuş görünüyor. Üstelik de Rusya-Ukrayna savaşı ve nükleer silahların kullanılmasının konuşulmaya başlanmasına karşın!

NATO HÂLÂ BATI EMPERYALİZMİNİN EN BÜYÜK SAVAŞ ÖRGÜTÜ!

NATO’nun İnsanlık tarihin en büyük savaş örgütü olduğunu barış mücadelesi içinde olan herkes biliyor.

Bugün NATO’nun ABD’den Türkiye’ye Portekiz’den Romanya’ya 28 üyesi var. İsveç ve Finlandiya’nın katılımıyla da 30 üyeyi bulacak.

NATO İkinci Dünya Savaşı sonrasında (1947’de) ABD’nin başını çektiği batılı emperyalistler tarafından Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü olarak, komünizmin Avrupa’da yayılmasına karşı kurulmuş bir askeri örgüt. Soğuk savaş yıllarında NATO, üye ülkelerde “kontrgerilla” örgütleri kurmaktan elinin yetiştiği her yerde “askeri darbeler” organize etmeye, her yolla emperyalizmin çıkarlarını savunmuştur. Örneğin ülkemizdeki askeri darbelerin arkasında oluğu gibi, 6-7 Eylül 1955 olaylarından Maraş, Çorum, Sivas Katliamlarına; dağlarda ve kentlerdeki devrimci avlarına kadar binlerce gencin katledilmesinin arkasında NATO vardı!

Bu yüzden de Soğuk Savaş yılları boyunca ülkemizde ve dünyanın her yanında antiemperyalist mücadelelerin baş hedefi hep “NATO’nun dağıtılması” olmuştur.

1990’da Sovyetler Birliği’nin tarih sahnesinden çekilmesi ve Varşova Paktı’nın da çökmesiyle, kuruluş amacı da çöken NATO düşmansız kaldı!

Özellikle de Avrupa ülkeleri kamuoyunda NATO’nun dağıtılması talebi yaygınlaşırken ABD ve İngiltere NATO’nun ayakta tutulması için girişimlerini yoğunlaştırdılar. 1990’lı yıllarda NATO terörizme karşı mücadelenin örgütü olacağı iddiasıyla zoraki ayakta tutulmaya çalışıldı. Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya alınması için girişimler yoğunlaştırıldı. Rusya’nın kendisinin kuşatılması olarak yorumladığı bu girişimlere ilk tepkisi Gürcistan’ı askeri müdahale ile bölmek oldu.

2021’de Defender 21 tatbikatıyla NATO’nun Doğu ve Güney Avrupa’daki üslerini yenileyip tahkim ederek “Karadeniz’i NATO denizi” yapma girişimleri Doğu Avrupa ülkelerinin de dahil edilmesiyle NATO’nun üye sayısını 28’e kadar çıkardı.

Rusya’nın NATO üyesi olmak için harekete geçen ve ABD ve İngiltere’nin provokatif girişimleri sonucu başlayan Ukrayna’ya saldırısının taşları Defender 21’le döşendi. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması sonrasında İsveç ve Finlandiya NATO’ya üyelik başvurusu yaptı.

NATO böylece, “beyin ölümü”nün gerçekleşip gerçekleşmediği tartışması yapılırken hem Avrupa’daki müttefiklerini yeniden hizaya getirip iç bütünlüğünü güçlendirirken görev alanını Avrupa’nın dışına da taşımaya yönelerek batı emperyalizminin nerede ihtiyacı olursa orada hazır olmaya kadar götürdü.

Trump döneminde yapılan Arap NATO’su girişiminden sonuç alınamasa da NATO’nun son zirvesi olan, 28-30 Haziran 2022’de toplanan Madrid zirvesine henüz NATO üyesi olmayan İsveç, Finlandiya, Ukrayna, Gürcistan’ın yanı sıra Güney Kore, Japonya, Tayvan, Avustralya temsilcileri de katıldı. Bir “Pasifik NATO’su kurulması” tartışmaları başlatıldı.

NATO ilk kez bu zirvede açıkça Çin ve Rusya’yı düşman ilan ederek düşmansızlıktan kurtuldu!

ERDOĞAN’IN SAHTE ANTİEMPERYALİZMİ VE ANTİEMPERYALİST MÜCADELE

Türkiye ise; NATO’ya üye oluğu 1952’den bugüne kadar hem NATO’nun en büyük ordularından birisi oldu hem de NATO’nun en sadık üyesi olarak bütün kararların altına imza attı.

Nitekim, son aylarda İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine karşı çıkan Erdoğan, NATO’nun genişlemesine değil, tamamen iç politika amaçlı, özellikle de Batılı yaşam tarzı ve normlara karşı çıkan en gerici odaklara mesaj vermeyi amaçladı.

Nitekim Erdoğan’ın İsveç’in terörizme karşı gerekli tavrı henüz almadığı gerekçesiyle NATO üyeliğine itirazı sürerken Finlandiya’nın üyeliğini onaylaması gerçekte NATO’nun genişlemesine ve misyonuna karşı hiçbir itirazının olmadığını da ortaya koymuş oldu.

Ama burada daha önemli olan antiemperyalist mücadele geleneğine sahip ilerici devrimci güçlerin önemli bir bölümünün bu gelişme karşısında tutum almaması, NATO’nun genişlemesi ve buna Türkiye’nin destek vermesine karşı bir tepkiyi ortaya koyamamış olmasıydı.

Oysa, “çok kritik” bir seçime gidilirken seçimin önemli bir ayağını oluşturacak olan bölge ülkeleri ve halkları arasında barıştan, bölge ülkelerinde demokrasinin gelişmesinden de söz ediyorsak, bu ancak ABD’nin başını çektiği batı emperyalizmi ve onun savaş örgütü NATO’ya ya da Rusya ve Çin emperyalizmine açıkça karşı çıkmakla olanaklı olabilir.

Çünkü bu emperyalist güçler dünyanın her köşesinde çıkarlarına aykırı her gelişmeyi ezmek için elinden gelen her şeyi yapmaktadır.

Ne var ki Erdoğan’ın ve tek adam iktidarının giderayak Finlandiya’nın NATO üyeliğine onayı Meclisten geçirdikten bir gün sonra Resmi Gazete’de yayımlamasına karşı antiemperyalist gelenekten gelen siyasi odaklardan ve emperyalizme karşı mangalda kül bırakmayan çevrelerden bir tepki gelmemesi elbette ki bu çevrelerin nasıl bir zaaf içinde olduğunu göstermektedir.

Kısacası içinden geçtiğimiz süreç ve seçimin kritikliğinin bir ayağını emek ve demokrasi mücadelesi oluşturuyorsa diğer bir ayağını da emperyalizme karşı mücadele oluşturmaktadır. Bugün bunun sıcak yanı NATO’nun dağıtılması talebi etrafındaki barış mücadelesidir.

Ama bu konuda Finlandiya’nın NATO üyeliğine onay verilmesine TKP, TKH ile “Türkiye NATO’dan çıkmalıdır. NATO dağıtılmalıdır” diyen Emek Partisi dışındaki antiemperyalist çevrelerden bir tepkinin gelmemiş olması elbette kabul edilemezdir. Seçim ve ona dair “kritik önem” gerekçeleri de bu tutumun mazereti olamaz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa