Seçim raconu

Fotoğraf: DHA
Sedat Peker sekiz yıl önce ‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisine imza atan akademisyenleri ‘Oluk oluk kanınızı akıtacağız, akan kanınızda duş alacağız’ diye tehdit etmişti. Bu akademisyenlerin büyük çoğunluğu üniversitelerinden atıldı, işsizlik ve açlığa mahkum edildi; bu yüzden bir kısmı yurt dışında hâlâ sürgün. Aradan yıllar geçti ve Peker’in kendisi de iktidarla arası bozulunca memleketi terk etti. Kendi sürgününden yaptığı bir dizi ifşada oluk oluk kan akıtma konusunu ‘O zaman korku ortamı yaratmak gerekiyordu, yaptık’ diye açıkladı.
2015’in ekim ayıydı ve 7 Haziran’da yapılan seçimlerde AKP tek başına iktidar olabileceği oyu alamamıştı. Bu seçimleri saymamak için elinden geleni yaptı devrik iktidar; Beyaz Toroslar hatırlatıldı, aba altından sopa gösterildi, halka verin 400’ü rahat edin mesajı salındı, 10 Ekim Katliamı’ndan skor çıkaranlar oldu. İttire kaktıra, ürküte, korkuta tek başına iktidara yeniden geldi AKP. Sedat Peker de işte böyle karanlık bir ortama tüy dikenlerdendi.
Önümüzdeki seçimlere sayılı günler kalmışken yine aynı karanlığa yol döşeniyor. Sedat Peker gibi aracı figürlere ihtiyaç duymadan, asiller vekillerin sahasına indi. Aradan geçen onca zaman içinde mafyatik yöntemler, yeraltı raconu iyice içselleştiği için yüksek makamlardan bacağa sıkmalar şaşırtmıyor da artık. İyi Parti İstanbul İl Başkanlığına, ardından CHP-İstanbul İl’e sıkılan kurşunlara itiraz edilemez gerekçeler uydurmak için bile ilgili ve yetkililer zahmete girmiyor. Meral Akşener’in çarşamba günkü grup konuşmasında dediği gibi mağdur neredeyse kurşuna kafa atmakla suçlanacak! CHP binasına yedi el ateş ise, İstanbul Valiliğinden yapılan açıklamaya göre otoyolda hızla seyreden bir araçtan havaya açılmış!
Seçimleri korku ortamı yaratarak kazanmaya çalışmaktan daha karanlık olan durum, oy kullanmaya sıkıştırılmış, cılız ve zavallı demokraside partiler yarışının ancak fırtınalı iklimde yapılabileceğine ilişkin beklentinin yerleşmesi olabilir. Bu aysbergin altında dönen müthiş bölüşüm kavgaları içinde tekeller birbirini yedikçe sallanan parmaklar artıyor.
İktidar bloku bu ülkeye en büyük zararlarından birini böyle verdi. Sürekli bir provokasyon ve saldırı halini, peşin cezalandırmayı, kurşunlanmayı ve bombalanmayı seçim ortalaması olarak dayattıktan sonra ötesi ne olabilir. Seccade provokasyonlarını, fotomontajları, hileli dövüşleri de eklersek epey şenlikli bir 30 gün geçireceğimiz şimdiden belli oldu. Başka şansı yok; varaklı iktidar koltuğuna miadı dolduğu halde yapışıp kalmış siyasi güç aynı gemi masalını tüketti. Deprem aynı yağmurda beraber yürünen şarkıları sonlandırdı. Aşkla meşkle yönetiyoruz masalı, kilosu 30 liraya yükselen kuru soğana çarptı.
Neoliberalizm dönemindeki seçmenler ve seçimlerle ilgili analizleri yapanlar vaat döneminin bittiğini söylüyorlardı. Genelde gelişmiş ülkelerdeki bölüşüm sisteminin emekçiler aleyhine bozulmasının doğal çıktısı olarak tespit edilmişti bu. İki yüz yıllık kazanımların tasfiye edildiği ’90’lardan itibaren toplumun ekonomi politik kuruluşu parçalanmış; kurumsal dayanışma ağları ve örgütlülükler çözülmüş ve dünya işçi sınıfı kendi tarihinin en başına, en yalnız olduğu döneme ağır ağır postalanmaya çalışılmıştı. Mücadeleci bir sınıfı kazanmak için ekonomik refah, sosyal haklar, taleplerin karşılanmasını vadeden hakim siyasi partilerin artık bunlara ihtiyaç duymadığı bir zemin oluşmuştu.
Bizde AKP dönemi bu tablonun abartısından oluşur. Vaat ne kelime işsizlik fonu, ortak birikimi dolaysız yağmalayan ve bunu bir hak olarak gören sonradan görmelikten seçmenin kafasına çay atmak çıkar. Ya da deprem bölgesinde çocukların eline tutuşturulan 200 lira. Bunlar iletisi kalmamış siyaseti telafi etme gayretinden başka bir şey değil. Ediyor mu? Etmiyor. Dalga konusu olan propaganda biçimine tenezzül etmek, dikkati dağıtmak için seccadeden başka dayanağı olmamak vahim bir durum.
Durum zorlaştıkça kör kurşunlar dolaşıyor ortada. Oradan sekiyor buradan sekiyor gidip bir genel başkanın fotoğrafının yakınına isabet ediyor.
Biz bu filmi zaten görmüştük. Çünkü kaç yıldır ‘totale hitap eden dijital platformlardaki üçüncü sınıf, kalitesiz aksiyon filmlerindeki gibi ‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun’ raconunu döndüre döndüre seyretmeye mecbur edildik.
Yetsin artık.
Evrensel'i Takip Et