Arzu Okay: ‘Keşkesiz Bir Kadın’ (1)
Arzu Okay ve Mesut Kara / Fotoğraf: Mesut Kara'nın kişisel arşivi
Ortaokul ikinci sınıftaydım yanılmıyorsam; ders arasında kızlar tuvaletinin önündeki kalabalıktan lisede okuyan kızlardan birinin intihar girişiminde bulunduğunu öğreniyoruz. Okulun güzel kızlarından olan Ayşen, sevgilisinden hamile kaldığı için intihar girişiminde bulunmuş, ölmek istemişti. Onu daha sonraki günlerde okulda görmedik.
Yıllar sonra Ayşen çok daha acımasız bir sömürü çarkının dişlileri arasında hard-seks filmlerinin yıldızlarından biri olarak çıkıyordu karşımıza.
Yaşanan bütün dramlara rağmen hayat akıp gidiyordu. Aradan yıllar geçti. İlk gençliğimi yaşadığım günlerde hayatımızın akışı da değişmeye başlıyordu yavaş yavaş. Bugünlerde özlemini daha çok çektiğimiz değerler, erdemler, yaşam biçimleri hayattan el çekmeye başlamışlardı birer birer. Tramvaylar, troleybüsler, bahçe içindeki evler, boş yeşil alanlar, çocukluk oyunlarımız; mendil kapmacalar, köşe kapmacalar, saklambaçlar ve aç kapıyı bezirganbaşılar, gazoz kapakları, hatta gazozlar, tahta bacak canbazlar, misketler, macuncular ve pamuk helvacılar, cikletlerden çıkan artist resimleri... Her biri birer birer çekiliyordu hayatımızdan. “Benim balonlarım vardı, onları kimler aldı” gibi şarkılar yapılıyordu artık.
Biz de misketlerimizi, balonlarımızı, uçurtmalarımızı arıyorduk, geri istiyorduk. Fakat artık yoktular... Tıpkı çocukluk-gençlik idollerimiz gibi... Onları beyaz perdesinde izlediğimiz sinema salonları gibi... O sinemalar da yerlerini apartmanlara, iş hanlarına bırakmışlardı. Her şey değişiyordu...
’70’li yılların ortalarına geldiğimizde Ayhan Işık’lı, Cüneyt Arkın’lı, Yılmaz Güney’li, Ediz Hun’lu, Türkan Şoray’lı, Fatma Girik’li, Hülya Koçyiğit’li filmleri izleyeceğimiz salonlar kalmamıştı artık. Ülke çalkantılı günler yaşıyor, aileler evlerine çekiliyordu... Yeşilçam’ın idolleri de kopmuşlardı çok sevdikleri sinemadan. İşte o günlerde krizi çok derin yaşayan Yeşilçam yeni arayışlara girmiş, televizyonun da etkisiyle eve kapanan ailenin yerine “sokaktaki adama”, “lümpen” seyirciye film yapmaya başlamıştı. Önceleri seks-komedi diye başlayan bu furya zamanla pornoya kadar uzandı.
Filmlerin masum kızları, örnekse Arzu Okay soyunmaya başlamıştı fakat hiçbir zaman seks filmlerinde oynamadı, seks yıldızı olmadı. Fakat toplumsal riya (ikiyüzlülük), işi Yeşilçam’ın bu masum güzelinden “seks yıldızı efsanesi” yaratmaya kadar vardırdı. Masum güzeli acımasızca “lanetli kadın”a dönüştürdü. Oysa Arzu Okay ’80’lerde yapılan “kadın filmlerinde”, cinsellik içeren filmlerde oynayan kadın oyuncular kadar bile soyunmamış, çıplak olmamıştı filmlerinde.
***
İlk iki kitabımı Parantez Yayınları’ndan yayımlayan Metin Celal bir “Arzu Okay kitabı” yazmamı istemişti. Daha önce neredeyse bütün filmlerini izlediğim, Uç’ta bağlantılı bir arkadaş sayesinde şiirlerini yayımladığım Arzu Okay’la tanıştığımda, kendisiyle ilgili bir kitap hazırlamak istediğimi söylediğimde son derece olgun, kendini korumuş ve iyi yetiştirip dönüştürmüş, birikimli ve entelektüel arkadaş çevresi olan, mütevazı, olabildiğince sade, “sıradan” biri vardı karşımda. Sık sık görüştüğü sohbet ettiği arkadaşları arsında Ömer Laçiner, Mehmet Güreli, Oyuncu Görkem Yeltan gibi sanatçılar vardı. ‘Yaratılan, dayatılan’ imajın, algının, toplumsal riyanın oluşturduğu algının çok ötesindeydi.
İsteğimi olumlu karşıladıktan sonra sabahları Nişantaşı’da Sezer Sezin’in evinin karşısındaki evine gidip çalışmaya, söyleşiler yapmaya başlamıştık. Kitap bir nehir söyleşi olacaktı ya da söyleşilerden yola çıkarak yazacağım bir portre, yaşam öyküsü olacaktı.
Fakat Arzu Hanım’ın yaşamını sürdürdüğü Paris’e dönme zamanı gelmişti, “Geldiğimde sürdürürüz” diyerek Paris’e gitmişti. Fakat Arzu Okay beni tekrar aramadı ve kitap çalışmasını sürdüremedik. Tamamlanamayan bir çalışma olarak kalmış olması beni hep üzdü.
Yıllar Sonra (2021) Gazeteci Türey Köse’nin Arzu Hanım’la birlikte çalışarak hazırladığı farklı zamanlarda farklı yerlerde yaptıkları nehir söyleşiden (söyleşilerden) oluşan “Arzu Okay- Keşkesiz Bir Kadın”(1) kitabı yayımlandı. Geçtiğimiz yıl Arzu Okay ve Türey Köse söyleşi ve kitap imzası için Kuşadası’ya geldiklerinde Arzu ablayla kısa da olsa yeniden sohbet edebilme olanağı bulabilmiştim.
Bu kitap dışında Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezinin, “Türkiye Sineması Görsel Hafıza Projesi” kapsamında kayda aldıkları sinemacılardan biri de Arzu Okay’dı. O kayıtta da yaşam öyküsünü, sinema serüvenini ayrıntılı biçimde anlatıyordu Arzu Okay. Ayrıca kendisiyle yapılmış önemli belge içeriğinde söyleşiler de var: Fatih Türkmenoğlu’nun 15 Nisan 2007 tarihli söyleşisi gibi
ORTA HALLİ MÜTEVAZI BİR AİLEDEN MÜTEVAZI BİR ‘YILDIZ’A UZANAN HAYAT YOLCULUĞU
Açık sözlü, dürüst, sade, birikimli ve kendi tanımıyla “sıradan”, kendini yetiştirmiş, yaptığı işlerde başarılı bir kadındı Arzu Okay. Üstelik bütün bunları erkek egemen bir sinema ortamında, erkek egemen bir ticaret dünyasında “yalnız bir kadın” olarak başarmıştı.
2000 yılında 12 sayı yayımladığımız UÇ adlı dergide şiirlerini yayımladığım Arzu Okay iyi ve yaratıcı bir kitap okuruydu…
Nüfusunda İzmir yazıyor olsa da 1955 yılında İstanbul’da Bomonti’de bir apartmanda doğmuş, sonra Şişli’de Perihan Sokak’ta Perihan Apartmanı’nda oturmuşlar bir süre.
O günleri şöyle anlatır Arzu Okay: “Bizim evin kapısının önünde oturunca karşıda bir sinema vardı, Arzu Sineması. Çocukken arkamdan ‘Arzu Sineması’ diye bağırıyorlardı. Ortalık sessiz, aşağısı tamamen dutluk, yukarıda Arzu Sinemasını görüyorduk tamamen. Oturup oradan gece film seyrediyorduk, filmin sesi de geliyordu. Başka yazlık sinemalar vardı, onlar da çok güzeldi. Bir tanesi kovboy filmleri oynatıyordu, bir tanesi yabancı filmler, haftanın bilmem kaç günü yazlık sinemaya gidilir, çekirdek çitlenir, gazozlar alınırdı.”(*)
“15 yaşında sinema güzeli seçildik, bu hayata düştük!” diye espriyle söz ettiği günlerde 14 yaşındayken Zeki Müren’le bir fotoromanda oynamıştır. Saklambaç gazetesi fotoromanları için “Bir kız arıyordur”, yarışmaya girip kazanır. Daha sonra başka fotoromanlarda da oynar böylece. Gazetenin reklamlarında modellik yapar.
- Haftaya devam edeceğiz
(1) Arzu Okay- Keşkesiz Bir Kadın, Söyleşi Türey Köse, İletişim Yayınları
(*) “Türkiye Sineması Görsel Hafıza Projesi”, Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi
- Düşen yapraklar (1) 27 Mart 2024 04:15
- Nihat Ziyalan: Yılmaz Güney’in kan kardeşi, filmlerin kötü, gönlümüzün ve edebiyatın iyi insanı (2) 13 Mart 2024 04:20
- Nihat Ziyalan: Yılmaz Güney’in kan kardeşi, filmlerin kötü, gönlümüzün ve edebiyatın iyi insanı (1) 06 Mart 2024 04:15
- Bilal İnci: Zalim, gaddar, acımasız kötü adam 28 Şubat 2024 04:20
- Geleneksel Türk tiyatrosunun son temsilcisi: İsmail Dümbüllü 21 Şubat 2024 04:00
- Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (3) 14 Şubat 2024 04:15
- Atatürk, “Ben Bir İnkılap Çocuğuyum” filmi ve Münir Hayri Egeli (2) 09 Şubat 2024 04:20
- Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (1) 04 Şubat 2024 04:35
- Jönlükten kötü adamlığa bir sinema sevdalısı: Hüseyin Peyda 28 Ocak 2024 04:33
- Şerafettin Kaya: Ben İyi Biri Olmadan Önce 21 Ocak 2024 05:10
- Yeşilçam’ın Çınarları (6): Vedat Örfi Bengü: ‘Mısır’da sinemayı kuran Türk’ 14 Ocak 2024 04:43
- Yeşilçam’ın Çınarları (4): Aziz Basmacı, Vahi Öz 07 Ocak 2024 04:04