Dostum dostum
Fotoğraf: Pixabay
Hayat bizi dört koldan sıkıştırdıkça nefes alanı daralıyor.
Ömrümün “İyi ki arkadaşlar var.” cümlesini en sık kurduğum seneleri bunlar. Onlar olmasa yaşadığını hiç hissedemeyecek insan.
Beni hengameden çekip bir çıkış yolu arayışıma destek olan dostuma minnetlerimi anlatıyordum; sayende toparlandım, sayende iyi oldum, sayende bir güç geldi bana, sen de benim yüzümden vaktinden oldun, benim yüzümden planların değişti, benim yüzümden...
Sözümü kesti, kızdı bana. -Gerçek dostluk zaten birbirinin yüzüne kızabildiğindir, ardından ilettiğin sitemler değil.-
“Sen böyle saçma sapan bir teşekkürle bu dostluğu yüzeysel hale getiriyorsun, bana da mı teşekkür?” dedi. Uzun bir nutuk attı bana; keşke kaydetseydim dedirten bir on dakika, Cicero’nun Dostluk Üzerine kitabı halt etmiş yanında. Aklımda kalan kısmın özeti şöyle; ”Dostluk ilişkisinde sayesinde ve yüzünden kelimeleri kullanılmaz. Bu bir yol arkadaşlığı, birbirimize alan açıyoruz, yan yana paylaşarak ilerliyoruz. Birbirini geçmek için koştuğun yol, olimpiyat statlarında olur ve kendi etrafında döner durur. Bizimki öyle değil. Sonu görünmüyor, uzun ve engebeli bir yol, biz birbirimizle rahatlıyoruz, cesaretleniyoruz. Böyle yapmazsak dizlerimizde derman kalmazdı. Birbirimize davranışlarımızın adı jest değil, jest resmiyettir. Bizimki samimiyet. İyilik yapmak değil birbirimize ayırdığımız zaman. Bu bizim birlikte iyilik halimiz.”
İyi dost; bizi sürekli öven değil, karşımıza geçip hatalarımızı söyleyebilendir, ayna tutandır. Yüzümüze söyleyecek cesareti olandır demiyorum, bu bir cesaret işi değil, yılların getirdiği ortak hayatın doğal akışıdır. Yap kadar yapma da diyendir zira sonucu iki tarafı da etkileyecektir. Ve iyi dost, ona rağmen aldığımız bir kararda, havlu atıp giden değil, hasarımızı azaltmaya çalışandır.
25 yıllık bir dostum var mesela, bunca yıl içinde şehirlerimiz değişti, etrafımızdaki insanlar değişti, yaşam şeklimiz değişti. Değişmeyen tek şey, her sağlık sorununda birbirimizin refakatçisi, her büyük kutlamada ilk yan yana gelen olmamız. Birbirimizin çaresizliğini de muzaffer halini de çok yürekten paylaşırız.
35 senelik bir dostum var mesela, aramızda yüzlerce kilometre var. Çok çalışıyoruz, hiç zamanımız olmuyor öyle uzun telefon konuşmalarına. İnsanın açıkça talep edebildiği en zor şeydir şefkat. Herkes korkar aciz durumda görülmekten, dostlukta ise lafı olmaz. Boğaza takılan her yumruda birbirimizi ararız, karşılık bulacağımıza çok emin halde.
12 senelik bir dostum var mesela, başka bir ülkede artık. Birbirimizden bağımsız ve saat farkıyla akıyor günlük hayatlarımız. Kimselere anlatamam dediğimiz her konuda, kendimizle konuşurken objektif olamadığımız anlarda iç sesimiz yerine birbirimize danışırız. İnsan aynada kendi yüzüne kendi hatasını söyleyemiyor bazen, birinin söylemesi lazım: “Çünkü sen böyle bir insansın.”
Otomobil kullanıyordum bir gün, bir arkadaş dedi ki “Neden çarpışan otolardaki gibi yapıştın direksiyona?” dedim “E benim boyum kısa, ayağım yetişmiyor başka türlü gaz pedalına?”
Kim bilir kaç keredir yan yanayız. Boy farkımız tahminim otuz beş santim. Şaşırdı. “Sen kısa değilsin ki?” Geçen kalabalık halde yürürken fark ettim, sanki kadrajım farklı, daha yüksek hissediyorum kendimi, insan dostlarının arasındaysa, kapladığı hacim bile değişiyor demek ki.
Arkadaşlık kıymetlidir, dostluk bir cevher. Olgunluğu zaman alıyor. Aynılar arasındaki değil, benzerler arasındaki dostluk daha besleyici oluyor. Her çoğulculuk her tekçilikten yeğdir.
Hayati bir seçime sayılı pazar kalmışken, tüm köşeyi anılarla dolduracak değilim ve elbet konu seçim sathı mahali.
Cumartesi Emek ve Özgürlük İttifakı; mutabakatını ve seçime nasıl gireceğini açıkladı. 80 seçim bölgesinde tam uzlaşma sağlandı. Öncesinde haftalarca tek liste tartışmaları yaşandı. Dostane de yaşanmadı işin acısı.
21 senelik bu iktidar döneminde, her gün bir yeni baskıya direnirken daima yanımızda olan, gücünü, emeğini, şefkatini bizden yana harcayan dostlarımızdı bu ittifakın her bir bileşeni. Hepsi halk dostu, emek dostu, ezilenlerin dostu partiler. Öyle yazılar yazıldı ki dostluk hukukuna bastı geçti, el masalarında meze tabağı oldu yan yana yürüdüklerine.
1 Mayıs, 8 Mart, 25 Kasım, Newroz, Gazi, Gezi yıl dönümleri, adliye koridorları, emniyet şube önleri, işçi grevleri, öğrenci eylemleri beraberdik. Aynı coplar indi sırtımıza, aynı gazı soluduk. Deprem bölgesinde en çok onlara güvendik.
Yerel seçimlerde, tam da hayalimizdeki gibi olmayacak olsa bile, bir zafer yaşansın diye, kimse açıktan talep dahi etmemişken, ömrümüzün dibine kibrit suyu dökmeye and içmişlere karşı birleştik. Şu hayatta hiçbir şey bizim hayalimizdeki gibi olmadı zaten çünkü biz çıtası çok yüksek tam teşekküllü hayaller kurduk. Fikrimize ket vurulmaz, başka bir alemdi isteğimiz.
İsteklerimiz bire bir gerçekleşmediğinde hayal kırıklığına kapılmayı değil, eldeki kazanım üzerine yeni hayaller inşa edip ona emek vermeyi seçtik.
Yedi düştük sekiz kalktık, daha iyi düşmeye değil, daha sağlam kalkmaya odaklandık.
Ama şimdi görüyorum ki biz de bu sosyal medyanın çatışmadan beslenen algoritmasına kapıldık. Dost meclisinde sohbete değil elindeki telefona kendini kaptıran, bu çağın sanal kalabalıklar içinde yalnızlığını gizleyenleri gibiyiz.
Oysa biz yalnız değiliz. Masa kalabalık, saha kalabalık, el verecek çok yer var, görmeyi bilene.
Tekil haklı çıkma çabalarımız, ben demiştim diyebilme hırsımız değil kazandıracak olan, “Biz birlikte kazanacağız”ı yüksek sesle ve inanarak söyleyebilmek.
Bundan belki on-on beş ay önce yazmıştım, söylemiştim. Seçim yaklaştığında, tüm medya kanalları ağır bir baskıya uğrayabilir, kapatılır, karartılır. Gazeteciler, aydınlar, kanaat önderleri birer birer gözaltına alınabilir, Mecliste fezleke oylamaları hızlanır, tarikat grupları, besledikleri vakıflar, silahlandırdıkları bekçiler çeşitli olaylarla gündeme taşınıp hatırlatılır, parti binalarına saldırılar olabilir, muhalefet kanadı ayrıştırılmaya çalışılır. İstibdadı damarlarımızda hissederiz. Ama insanın zayıf karnı bildiği değil bilmediğidir. Biliyorsak başımıza gelebilecekleri, bir kibrit çöpü gibi kırılmayı beklemek yerine alev almasından korkulan, ele avuca sığmayan koca bir tomar kav olacağız.
Muhalefetin diğer kanadı, kampanyasında bilmediği yerden vurdu iktidarı: İnsan sevgisinden. Çiçek dallarıyla çıktı savaş uçakları, tanklar ve gemiler içeren kampanyaların karşısına.
Banka önündeki kuyruktan et ve süt kurumu önündekine geçen ve siyatiği sızlayan emekliye “Sizden sonraki nesil değil sadece, siz de yaşayabilin diye” dedi.
İkinci baharın hazzını hatırlattı yaşı kemale erenlere. Gençliğe azarlamadan konuşabilen bir lider sundu, korumalar olmadan ulaşılabilen.
Biz de bilmedikleri yerden geliriz. Eleştirelliğimizin sertliğine mi güveniyor bu iktidar? İktidara yönelttiğimizin onda biri eleştiriyi birbirimize ortada söylesek zaten toparlanmaya vakit kalmaz diye mi umuyorlar? İnce’nin sözleri gündemimizden çalar mı sanıyorlar? Geçiniz bayım, önümüze dizdiğiniz barikat ve kalkanları aşarken gösterdiğimiz sertlikte birleşiyoruz, ateşte yürütseniz, geçmişte birlikte yürüdüğümüz yollarda nasır tutmuş tabanlarımız yanmaz öyle kolay. Senden yana savrulacağını bilsek, saçlarımızı kökünden keseriz. Biz icabında bir günde tüm yaralarımızı iyi eder, dizlerimizin tozunu bile silkelemeden koşuya devam ederiz.
Bunca senedir hiçbir hak davasında kendimizden başkasına yetki havale etmedik. Yolumuzdan çekilseler böyle olmazdı bahanesine sığınmadık. Muhatabımız iktidardı, uyarıyı yaptık. Doğruyu işaret ettik ve doğruya giden yolu açmak için tırnaklarımızla kazımaya devam ettik.
Sosyalistlerin kendilerine özgü en güçlü kası içlerinde yürüttükleri öz eleştiri mekanizması. Bu gelenek iğneyi değil çuvaldızı kendine batırır, çünkü nihai acıyı çekecek olan, hareketin kendini adadığı halktır. Kıyamaz, kendi canını yakmayı yeğ tutar. İlkelerini de pazarlık konusu yapmaz. Pazarlık kelimesi kapitalizme ait bir kavramdır. Hakların pazarlığı olmaz. Kavramların etrafından dolanmaz. Laikliğe eş anlam aramaz mesela. Dostunu tanır insan.
Kalbi solda atan herkese sesleniyorum: çuvaldızı şimdi kendimize batıralım. Kazanmak için siyasetteki tüm dengelerin umulduğu gibi gitmesi ön koşul olamaz. Bizim kazanmak için tüm diğer değişkenlerin hayal ettiğimiz gibi gerçekleşmesine ihtiyacımız yok. Zaten böyle bir an tarihte yok.
Kaybetmemek için eldeki kazanım üzerinden yeni bir hayal inşa edelim yeniden. Süremiz az, şansımız bize bağlı.
Ferit Edgü, Yazmak Eylemi kitabında aynı eylemi tam 101 farklı şekilde anlatır. Anlatının dili olayı bambaşka kavratır okura. Kitapta der ki “‘Üslup kişinin kendisidir’ sözü doğruysa, her üslûbun da bir kişiyi yarattığını varsaymak yanlış sayılmaz.”
Yine bir Edgü aforizmasıdır: “Kendinin, karşıtınla tanımlanmasına izin verme.
Bir gün bakarsın karşıtına dönüşmüşsün.”
Karşıtınla aynı argümanı savunma konusuna bir de Edgü penceresinden bakalım. Bir hadisenin 101 şekilde anlatılması mümkün, biz üslubu kazandıracak olandan yana kuralım, yeniden yaratalım:
Zafer bizim olacak, haklıyız, kazanacağız.
Dostların arasındayız.
O zaman hacmimiz olduğundan da büyük, önümüze konan sayılara aldırmayın.
Saydıkları biziz aslında, tek yapmamız gereken: Doğru hizalanalım.
Biz de başlıyoruz…
Buraya bir Oğuz Atay alıntısı bırakıyorum; şimdi güçlü durursak karşımıza kimi oturtacağımızı hatırlatmak adına, içimize bir kor düşürsün ki kazanmak için tutkuyla yanalım. Bilmedikleri yerden vuralım; bir kol sevgiden bir kol dostluktan.
Tutunamayanlar’dan, tutundursun diye:
“Mahkemede, suçlu sandalyesinde, bilerek ya da işledikleri suçları bilmek zahmetine katlanacak kadar dahi düşünmediklerinden bilmeyerek, eziyet eden, hor gören, aşağılayan, ihmal eden, aldırmayan, unutan, kötüleyen, alay eden, ıstırabı paylaşamayan, insanlar arasına duvarlar çeken, küçümseyen, çaresiz bırakan, yalnız bırakan, terk eden, baskı yapan, istismar eden, ezen, cesaret kıran, iyilik etmeyen, değer vermeyen, kalbi temiz olmayan, doğruyu yanlış gösteren, yanlışı doğru gösteren, samimiyetsiz, insafsız, korkutan, yanına yaklaştırmayan, başkasının yaşama hakkına saygı duymayan ve kendinden memnun olabilmek için her davranışı meşru sayan onlar, yani bizim küçük kalabalığımızı hava sızdırmayan tabakalar halinde üst üste saran, nefes almamızı dahi engelleyen, yani mahallemizin bütün bileği kuvvetli ve içi boş küçük kabadayıları ve onların büyük ortakları, yani esasında sayıca üstün olanlar, yani her zavallıdan daima bir rütbe bir kademe bir sınıf yukarıda olanlar, yani şekilsiz hüviyetleriyle daima vuran ve kaçınabilenler, yani hem ezip hem de ezildiklerini kabul etmeyenler, yani bir mertebe aşağıdayken ezilen ve bir derece terfi edince ezenler, yani çırağını, bir şeyler öğretmesine karşılık her zaman döven ve ona insan muamelesi etmeyen ustalar, muavininin başına vuran şoförler ve onlarla birlikte memurlarına dalkavukluk ettiren amirler, duygusuz amirlerle birlikte garsonlara paralarıyla orantılı olarak bağıran müşteriler ve kaba müşterilerle birlikte hakkını arayanlara yumruklarını gösteren görevliler ve yetkilerini kötüye kullanan görevlilerle birlikte bilgisizin bilgisizliğini suratına çarpan ve ondan bir kelime fazla bilen bilgiçler, yani öğrenmek isteyen herkese eziyet eden öğreticiler ve onlarla birlikte bilgisizlerin bilgisizliğine gülen onlardan daha bilgisizler ve cahillerle birlikte her değişik davranışa saldıran şekilsiz kalabalık ve kalabalıkla birlikte onlara alkış tutanlar ve onlarla birlikte her tartışmada en bayağı usullerle haklıyı haksız çıkaranlar ve onlarla birlikte her savaşta kazananı tutanlar ve onlarla birlikte kimseye zararı olmayan zayıfları ezerek kuvvetli olma duygusunu tatmin edenler ve onlarla birlikte her zaman ve her yerde her sınıftan ve her ideolojiden ve her düşünceden insanlar arasında daima ön safa geçerek aslan payını kendilerine ayıranlar ve ayırır ayırmaz insanlarla aralarına aşılmaz duvarlar örenler ve böylelerine her zaman haklı çıkarıcı bahaneler sebepler yasalar kurallar sınıflamalar bulup çıkaranlar yani her zaman insanları insanlardan ayıranlar ve onları birbirlerine düşman edenler ve onlara körü körüne uyan kalabalıklar ve gerçeği boğanlar ve onlarla birlikte insanı bu koca dünyada yalnız bırakarak arkadaşlık dostluk sevgi ile uzatacakları sıcak bir elleri olmayanlar yani elsiz gözsüz akılsız kalpsiz ve kansız gerçek sakatlar yani onlar onlar onlar onlar onlar onlar... Karşımıza oturacaklar.”
- Var mıyız yok muyuz? 18 Ocak 2025 04:08
- Uykusuzluk üzerine 11 Ocak 2025 05:00
- Merhaba yeni sene, mutluluk hangi seneye? 04 Ocak 2025 06:30
- Öngörü, strateji ve bir film üzerine 28 Aralık 2024 04:50
- Uyanık tutan sorular 21 Aralık 2024 05:15
- Kara kış 14 Aralık 2024 04:45
- Karar üzerine tartışma 07 Aralık 2024 06:25
- İçimdeki taziye çadırı 30 Kasım 2024 06:10
- Had aşımı 23 Kasım 2024 05:04
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47
- Soru 09 Kasım 2024 04:19
- Bi'şey 02 Kasım 2024 04:47