Temsili demokrasiden umudu kesmek
Fotoğraf: DHA
Hoca taktı bu temsili demokrasiye diyeceksiniz. Haklısınız, uzunca bir süredir taktım. İnsanın öğrencisi olmayınca meselelere takıyor Aslında olması gerektiği gibi… Bu köşede, ünlü Yazar José Saramago’ya atıfla ya da atıf yapmadan, “Bizim seçtiklerimiz bizi ne kadar temsil ediyor?” sorusu etrafında farklı boyutları ele alan yazılar yazdım, yazmaya da devam edeceğim.
Milletvekili aday listelerinin Yüksek Seçim Kuruluna (YSK) teslim edilmesini izleyen şu günlerde de yazmasam olmaz sanırım. Yazarken pozisyonumu da belirteyim. Bu yazıyı kaleme aldığımda listelerin YSK’ye teslim edilmesinin üzerinden henüz yirmi dört saat geçmemişti ve benim duygu durumumu ve muhakemelerimi “Hiç bu kadar hayal kırıklığı yaratan, kötü listeler hazırlanmış mıydı?” sorusu biçimlendiriyordu. Kesin olmuştur, hatta beteri de olmuştur, ancak “baharları” beklerken, umut bu kadar yükseltilmişken, en kötüsünü yaşıyor hissi insanda ister istemez hakim oluyor. Bu hissi yaşarken baktığım yer CHP ve Yeşil Sol listeleri. TİP’in adaylarını -ünlüler geçidini- henüz masaya yatırmadım.
Bu listelere dönüp baktığımızda, bizim seçtiklerimiz (seçeceklerimiz) bizi ne kadar temsil ediyor sorusuna nasıl bir yanıt verebiliriz? Kadınlar olarak bu soruya verilecek yanıtımız çok net, durum içler acısı. CHP erkekler kulübü olarak yola devam diyor. Listelerde yer bulabilmiş az sayıda kadının çoğu da erkek siyaseti yaparak kendine yer bulmuş durumda. Para, güç, ayak oyunları, vs. başta olmak üzere. Bir de bir erkek üzerinden kendini siyaseten var eden kadınlar var ki, o konuya hiç giremeyeceğim. Çok hassas bir konu ve Türkiye öyle bir tartışmayı kaldırabilecek düzeye henüz gelmedi. Bir gün belki biri cesaretini toplar ve meseleyi tartışmaya açar. O kişi kesinlikle ben değilim
Bizim seçtiklerimiz bizi ne kadar temsil ediyor sorusuna sınıfsal açıdan verilecek yanıt da temsilin parası olan orta üst sınıfların “işi” olduğunu gösteriyor. Seçilecek sırada yer alan yeni adayların profil verileri bunu açıkça gösterecektir. Geçmişte de açıkça gösterdiği gibi. Meslek boyuta gelince, profesyonel meslek sahipleri Türkiye siyasetinde egemen güç. Ancak bunlar arasında da dağılım çok eşitsiz. Yeni sunulan listelerden hareketle ilerleyen günlerde bunların daha detaylı bir analizini yaparız nasıl olsa. Ancak, bu veri analizini yapmadan da iyi bildiğimiz bir şey var. İşçiler, zanaatkarlar, ücretli/ücretsiz ev işçileri bu tabloda kendisine hemen hiç yer bulamıyor. Bu kesim yalnız da değil üstelik. Çağımızın sömürüsü yüksek bazı işlerinde çalışanlar da bu tabloda yok. Kimler mi? Güvencesiz çalışanlar, plaza çalışanları, çağrı merkezlerinde çalışanlar… Çoğu kez siyasi partilerin bu kesimlere dair bir sözü bile yok.
Birkaç gün önce, çağrı merkezi çalışanlarının yaşadığı sorunları, 2016’da Güney Kore’nin küçük bir kentinde yaşanan ve sonrasında ülkenin çalışma mevzuatında değişikliğe gidilmesine yol açan bir olaydan hareketle ele alan bir film izledim. Film Kore yapımı, July Jung imzalı. About Kim Sohee (Kim Sohee Hakkında). Kim Sohee başarılı bir lise öğrencisi, dans tutkunu, yaşama sevinci ile dolu genç bir kadın. Mezun olabilmek için okulunun anlaşmalı olduğu büyük bir telefon şirketinde staja başlıyor. Daha doğrusu staj adı altında çalışmaya başlıyor. Stajyerlerin bu çok ağır çalışma koşulları altında istifalarının önüne geçmek için şirket bu gençlere iki farklı iş sözleşmesi imzalatıyor. İkincisi, ilkinde yer alan bazı sınırlı hakları rafa kaldıran bir sözleşme. Stajyerlerin burada yaptıkları iş, aboneliklerini sonlandırmak için arayan kişileri ikna edip sözüm ona daha avantajlı bir biçimde aboneliklerini sürdürmeleri için ikna etmek. İkna yüzdeleri, ikna etmede geçen süre gibi faktörler alacakları ücreti ve kendilerine hiç ödenmeyecek olan primleri belirliyor. Uzun çalışma saatleri, telefon görüşmelerinde maruz kalınan hakaretler ve taciz, elde edilemeyen haklar, kötü muamele, çalışanları rekabet adı altında birbirine kırdırma, güvencesizlik, vs. çağrı merkezi çalışanlarına hak görülen çalışma koşulları. Sonucu depresyon, gülüşün solması, yaşamla bağını koparma, içe kapanma ve intihar. Nitekim, söz konusu şirkette çalışan iki kişi bu koşullar karşısında intihar ediyor. Bunlardan biri de 17 yaşındaki Kim Sohee. İki kişinin yaşamına son vermesinin ardından işverenin ölümlerdeki sorumluluğunu örtbas etmesi ve kurduğu yalan düzeni insanı dehşete düşürüyor.
Filmin Kim Sohee’nin hikayesinden hareketle somutladığı, çoğu zaman farkına bile varmadığımız, kimi zaman telefonda kızıp bağırdığımız ve hatta hakaret bile ettiğimiz gündelik yaşamımıza nüfuz etmiş, ama bir o kadar da görünmez olan bir toplumsal kesim. Bu toplumsal grubu “ünlülerin” peşinde koşan partiler de görmüyor. Seslerini duyurmaları için yol açmadıkları gibi, sesleri de olmuyorlar. Partilerin görmediği, daha doğrusu particilerin toplumsal ve sınıfsal aidiyetlerinden dolayı göremediği tek kesim çağrı merkezi çalışanları değil şüphesiz. Mevcut yapısıyla siyaset kurumu ezilenleri ve sömürüyü görmüyor, göremiyor.
- Umutla umutsuzluk arasında 2024 27 Aralık 2023 04:30
- Adabımuaşeret dersleri 20 Aralık 2023 04:42
- Zor zamanların dostu Tunç Soyer 13 Aralık 2023 04:57
- Bir mülksüzün konut krizi hatıratı 29 Kasım 2023 04:50
- Hukuk devletinde sona doğru 15 Kasım 2023 04:50
- Siyasetle ve siyaset için yaşayan kişiler 08 Kasım 2023 04:45
- Zordur barış akademisyeni olmak 01 Kasım 2023 04:57
- Filistin halkına destek, İsrail hükümetini protesto eylemleri 25 Ekim 2023 04:50
- Gazze'deki savaş Fransa'yı da yakar 18 Ekim 2023 04:20
- Gerçek dışı bir mekan olarak üniversiteler 04 Ekim 2023 04:57
- Göçmen karşıtlığından beslenen particiler 27 Eylül 2023 05:26
- Hakikat, özgürlükler ve otosansür 20 Eylül 2023 05:00