14 Nisan 2023

Cumhur ittifakı seçime nasıl bir ortamda gitmek istediğinin ipuçlarını ortaya koyuyor

Fotoğraf: Aytaç Ünal/AA

11 Nisan günü Erdoğan partisinin ve kendisinin “seçim beyannamesi”ni ilan etti.

300 sayfalık beyannamenin en önemli özelliği sanki 21 yıldır iktidarda olan AKP ve bunun son beş yılı da ağzından çıkan yasa olan Erdoğan’ın tek adam yönetimi değilmiş gibi akıllarına gelen ne varsa vaat olarak sıralanmış olması.

Vaatten kim ölmüş ki!

Beyannamenin en başında da deprem var. Beyannamenin açıklanmasından sonra çıktığı kameralar karşısında “İmar aflarına karşı olduğu”nu açıklamakla yetinmeyip “İmar suçlarının katalog suçlar içine alınacağı”nı açıklamada bir çelişki görmedi!

AKP seçim beyannamesinin diğer bir dikkat çeken özelliği ise bir “intihal”, yani başkalarının seçim beyannamesinden kopyalanan, üstelik kimden kopyalandığı belirtilmediği için de bir tür kopya çekmedir. AKP seçim beyannamesine şöyle bir göz atanlar bile örneğin, “Gelir tamamlayıcı aile destek sistemini hayata geçireceğiz”, “Yükseköğrenimdeki gençlerimize bir defaya mahsus olmak üzere cep telefonu ve bilgisayar ediniminde vergi muafiyeti sağlayacağız”, “Kamuda mülakatı kaldıracağız”, “Kentlerimizi depreme dayanaklı hale getireceğiz”… gibi taleplerin 30 Ocak 2023’te Millet İttifakının “ortak politikalar mutabakat metni” olarak yayımlanan seçim bildirgesinden intihal vaatler oluğunu apaçık görülebilirler.

HALKA VERECEK BİR VAADİ KALMAYAN ERDOĞAN, BOŞLUĞU HAKARET VE KÜFÜRLE DOLDURUYOR

Seçim sathı mailinde son düzlüğe girilirken halka hiçbir yeni özgün vaatte bulunamayan Erdoğan, bu önemli handikabını söylemdeki hakaret ve küfür dozunu artırarak kapatmaya çalışıyor.

Erdoğan bunu her zaman yapıyor, ne zaman sıkışsa böyle yapıyor denebilir. Böyle diyenler haklı da olur. Ama bu seferki sıkışıklık AKP için bir varlık yokluk sorunu olması nedeniyle bu hakaret ve küfür üslubunun sadece üslupta kalmayacağını da gösteriyor.

Nitekim, son günlerde Erdoğan’ın Meral Akşener’i hedef göstermesinden bir gün sonra İyi Partinin İstanbul İl Başkanlığının kurşunlanması, ondan bir hafta sonra CHP’nin İstanbul İl Başkanlığının önünde kurşun sıkılması, ertesi gün İstanbul’da Yeşil Sol Partinin seçim bürosuna “üç hilal” imzalı saldırı, önceki gün de CHP’nin İzmir’deki bir seçim bürosuna bir kişinin açıkça siyasi niyetini de ifade ederek saldırması, bu saldırıların ilerleyen günlerde çeşitlenerek yaygınlaşacağını gösteriyordu.

Önceki gün Ankara’da Gar-Kızılay Metrosu’nun açılış töreninde konuşan Erdoğan her zaman oluğu gibi muhalefeti hedefe koydu. Selahattin Demirtaş’a ayrı bir başlık açıp “Selo Kürt değil Zaza” diyerek ırkçılık yapmayı da ihmal etmeden Kobanê davasında hüküm kesti. Sonra da tüm muhalefeti karşısına alıp Ziya Paşa’nın olduğunu iddia ettiği, kendilerine göre revize edilmiş “Ne günlere kaldık ey gazi hünkar/eşek vezir olmuş katır silahtar!” diye uydurma dizelerle hakaret çıtasını biraz daha yukarıya çıkardı.

Herhalde onu rol model görenlerin bu çıtanın üstünden aşan bir koro oluşturduğunu da önümüzdeki günlerde göreceğiz.

IRKÇILARDAN YENİ HAMLELER

Cumhur İttifakının ortaklarından BBP Genel Başkanı Mustafa Destici birkaç gün önce çıktığı bir TV programında TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ı hedef göstermişti!

Destici, Baş’a; “Yugoslavya’da Tito rejimi vardı. Buradan geçiyorsun Almanya’ya. Belli ki Alman istihbaratlarının kontrolünde yetiştiriliyorsun ve Türkiye’ye gönderiliyorsun. Senin gerçek soy ismin ne? Jusoviç. Türkiye’de Baş’ı kullanıyorsun… Türk milletinin karşısına Jusoviç diye çıkabiliyor musun?​” derken ırkçılığın klasik örneklerinden birini sergiledi!

Baş, Twitter’dan yaptığı açıklamada Destici’ye “Hakaret edilen ülkemizdeki milyonlarca Yugoslavya göçmenidir. Ajan diye itham edilen Almanya’da doğmuş milyonlarca işçi çocuğudur” diyerek yanıt verdi. Ama Destici gibilerin bu yanıtla yetinmeyeceği ırkçılığın çeşitli versiyonları üstünden girişimlerini yoğunlaştırması sürpriz olmayacaktır.

Cumhur İttifakı içinde olmayan ama Cumhur İttifakının şoven milliyetçi, ırkçı bileşenleriyle güçlü ideolojik bağları olan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ da, İstanbul-Ümraniye’de partilileri ile yaptığı “esnaf buluşması”ndan sonra önünden geçtiği Yeşil Sol Parti standına bakıp “Bütün siyasi partilerin stantlarını ziyaret ediyoruz. Yeşil Sol Partinin standının önüne geldik ama kimse yok. Muhtemelen dağa çıktılar” diyerek provokatif bir açıklama yaptı. O sırada stantta YSP’liler de olsaydı, nasıl bir tartışma çıkardı bilmiyoruz. Ama sonradan uğradıkları restoranda bile sorun çıkaran Özdağ’ın ortalıkta hiç de hayra dolaşmadığı anlaşılıyor.

CUMHUR İTTİFAKI ULEMAYI DA SAHAYA SÜRÜYOR

Cumhur İttifakı içindeki diğer bileşenler de HÜDA PAR, YRP ve tarikat ve cemaatlerin içinde olduğu Taliban’ın Türkiye versiyonu odaklar.

Nitekim önceki gün Cumhur İttifakı bu bileşenin arkasındaki ulemayı da sahaya sürmeye başladı.

İsmailağa Cemaatinin sözcülerinden Cübbeli Ahmet, 6284 sayılı yasanın değiştirilmesine karşı çıkan AKP’li kadın milletvekillerini hedef alarak, “Ya siz Müslüman mısınız, gavur musunuz, nesiniz siz?​” diyerek kükredi! Cübbeli bu konuda yalnız kalmadı. Daha önce de “Üniversiteler fuhuş yuvası” gibi skandal açıklamaları ile gündemden düşmeyen Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, bu kez de 6284 sayılı Yasa’yı savunan AKP Grup Başkan Vekili Özlem Zengin, AKP Sakarya Milletvekili Çiğdem Erdoğan Atabek ve Aile Bakanı Derya Yanık’ı hedefe koydu: “Listenin neresinde olurlarsa olsunlar, Kabe’nin örtüsüne sarılı olsalar bile, cehennem soğuyuncaya kadar, cehennem soğuyuncaya kadar, cehennem soğuyuncaya kadar…” haykırışıyla Cübbeli’ye destek verdi!

Önümüzdeki günlerde yeni cübbelilerin de sahneye çıkması herhalde sürpriz olmaz. Seçime bir ay kala Cumhur İttifakı cenahının siyasete müdahalesinde durum vaziyet böyle.

Cumhur İttifakının girdiği bu çizgide ilerleyeceği görünüyor. Çünkü halka verebileceği yeni bir vaadi olmadığı gibi “2053 ve 2071 vizyonları” diye atıp tutmadan ibaret “vizyon” dışında az çok inandırıcı bir vizyon da sunamıyor. Öyle olunca iktidarı elinde tutanlar böylece; ırkçı ve radikal dinci yaklaşımlar etrafında gündemler oluşturarak seküler yaşamı benimseyen kesimleri sindirmeyi amaçlarken öte yandan da halkın deprem, açlık, yoksulluk, barış, demokrasi, özgürlükler, emek mücadelesi gibi üstünde tartışılması gereken gerçek sorunlarını gündemden düşürmeyi amaçlamaktadırlar.

“Peki bunu başarabilecekler mi?​” denirse; bu sorunun kısa yanıtı “Bu sefer bunu başaramayacaklar”dır!

Çünkü halklar gerçekleri yaşayarak görmektedir.

Evrensel'i Takip Et