17 Nisan 2023 05:35

Gazetecilerin iddianamesindeki Susurluk ruhu

Gözaltındaki gazeteciler adliyeye sevk edildi

Fotoğraf: Fırat Topal/Evrensel

Paylaş

Diyarbakır’da 8 Haziran 2022’de gözaltına alındıktan 8 gün sonra çıkarıldıkları mahkemece tutuklanan Gazeteciler Abdurrahman Öncü, Aziz Oruç, Elif Üngür, İbrahim Koyuncu, Lezgin Akdeniz, Mazlum Güler, Mehmet Ali Ertaş, Neşe Toprak, Ömer Çelik, Ramazan Geciken, Remziye Temel, Serdar Altan, Suat Doğuhan, Zeynel Abidin Bulut ve Mehmet Şahin ile serbest bırakılan Kadir Bayram, Esmer Tunç ve Mehmet Yalçın hakkında, 10 ay sonra hazırlanan iddianame kabul edildi. Meslektaşlarımızın ilk duruşması ise, tutuklanmalarından 13 ay sonra, 11 Temmuz’da görülecek.

Aradan geçen zamanı da düşünerek, meslektaşlarımızın nasıl bir iklimde gözaltına alındığını hatırlatalım. Kürt sorununda iktidarın müzakere sürecine son vermesinin ardından, HDP’nin eş başkanlarının da aralarında olduğu çok sayıda Kürt siyasetçi ile yerlerine kayyum atanan belediye başkanları tutuklanmıştı. İktidarın bu pratiklerinin bir parçası olarak, Kürt basını üzerindeki baskı da, ‘açılım’ söylemlerinin revaçta olduğu kısa dönem aralığının ardından yeniden artmış, birçok Kürt basın emekçisi çeşitli tarihlerde gözaltına alınmış, bazıları tutuklanmış, serbest bırakılanların ardından bir süre sonra bölgeden başka Kürt basın emekçilerinin gözaltına alınarak tutuklandığına tanıklık etmiştik.

KCK basın davasında ve Kürt siyasetçiler hakkındaki Kobanê davasındaki gibi, gazeteci tutuklamalarında da yöneltilen suçlamalar, belirlenen bir iktidar politikası etrafında delil oluşturma gayretine dayanıyordu. ‘Terörle mücadele’ konsepti etrafında delil oluşturma enstrümanı olarak kullanılan ‘gizli tanık’ müessesesi rutin hale geldi.

Uzunca bir süredir, iddianamelere monte edilen gizli tanıklar konusunda tutarlılık gayreti bile o iddianameleri hazırlayanlar tarafından gereksiz fazla mesai sayılarak bir kenara bırakılmış durumda. ‘Dönem bizim, yargı bizim, iktidar bizim’ anlayışına sırtını dayama hali, bu rahatlık açısından da ciddi bir konfor sağlıyor.Dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın 1997 yılında hazırladığı Susurluk Raporu’ndaki bir bölümü hatırlatalım: “Nitekim Musa Anter’in öldürülmesinden-tüm olayları tasvip edenlerin dahi- pişman olduğu tespit edilmiştir.

Musa Anter’in silahlı bir eylem içinde olmadığı, daha çok işin filozofisi ile meşgul olduğu, öldürülmesinin yarattığı etkinin, kendisinin gerçek etkisini geçtiği ve öldürülme kararının hatalı olduğu söylenmektedir.”

Devlet ve iktidarların dönem politikalarına bağlı olarak devreye sokulan pratiklerin, gazeteci cinayetleri, gazete bombalamaları olarak karşımıza çıktığı resmi devlet raporunda da yer buldu. O resmi raporda ‘hata’ diye not düşülen de insan hayatlarıydı. Bu ülkede gerçeklerin halka ulaşması için risk almaktan çekinmemiş olan gazetecilerin ödemek zorunda bırakıldıkları bedel hayatları oldu.

Diyarbakır 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen 728 sayfalık iddianame, meslektaşlarımız tutuklanarak cezaevine konulduktan aylar sonra geriye dönük olarak suç icat etme gayretini yansıttığı için saçma sapan gerekçe ve iddialarla sayfalar doldurulmuş olması kimseyi şaşırtmıyor.

İddianamede Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eş Başkanı Serdar Altan’a dair bölümde Altan’ın 20 Eylül 2020 tarihinde Musa Anter’in 28’inci ölüm yıl dönümünde yapılan anma etkinliğindeki konuşmasının “Örgütsel basın açıklaması” olarak geçmesi aslında bütün iddianamenin felsefesini özetliyor. Bu, Susurluk Raporu’nda ‘hata’ diye itiraf edilen devlet refleksinin 26 yıl sonra, Kürt basın emekçilerine dair hazırlanan iddianameye ruh verdiğini gösteriyor.

İddianamedeki delil sondajında, tutuklu meslektaşlarımızın, yurt dışından yayın yapan televizyon kanallarında yaptıkları programlara yer verilmesi de, yöneltilen suçlamaların temelsizliğinin ve iddianamenin ‘doldurma’ niteliğinin göstergesi. Eğer öyle olmasaydı, bu programlardan herhangi birinde bir suç işlendiği iddiası varsa, o programın yapıldığı dönemde dava konusu edilmesi gerekirdi. Normal prosedür budur. 2021 yılında yapılmış olan programlar, 2023 yılında bir iddianamenin delilleri arasında sayılıyorsa bu, suç icat etmek için geriye dönük olarak sondaj yapıldığının göstergesidir.

İktidarın dönem politikaları açısından hedefe konulan kişiler hakkında suç icat etmek için, kişilerin sosyal medya paylaşımları taranarak, yıllar önceki yapılmış ve dava konusu olmamış paylaşımlarının, yıllar sonra yargılama delili olarak sunulması ile aynı ruhtan besleniyor.

İktidar, Susurluk ruhuna uygun ittifaklarla, kendisi için ‘beka’ seçimlerine giderken, iddianamelerde de aynı ruhun izini görüyoruz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa