19 Nisan 2023

Seçimin matematiği ve teknik bir iş olarak siyaset

Seçime yirmi beş gün kala muhalefetin bir bölümü “seçilecek aday”a oy vermeyi, “Seçilemeyecek adaya oy vermeyin” negatif dili üzerinden tartışıyor. Seçmene rasyonel seçim yap talimatı veren bir dil bu. Geçtiğimiz günlerde Selahattin Demirtaş da ardı ardına bu minvalde tweetler attı. “Akılcı olanda birleşelim. Oyunu, milletvekili çıkarabilecek partilere ver lütfen”, “Lütfen oyunu heba etme, çünkü değişim anahtarı sende” ifadelerini içeren tweetlerdi bunlar. İçinde “lütfen” ricasının bulunması cümlelerdeki direktif veren tonu gizlemeye yetmiyor. Akılcı olanda olduğu kadar duyguda da birleşebiliriz. “Heba etme” demiş Demirtaş, bu sözün sık kullanıldığı eski seçimleri hatırladım.

Demirtaş ayrıca, BBC Türkçe’de yayımlanan röportajında “Bugünkü seçim matematiğinde İnce’ye oy vermekle Erdoğan’a oy vermek arasında fark yok” ifadelerini de kullandı. Sözleri şüphesiz seçim matematiği açısından doğru, ancak demokrasi mücadelesi açısından yanlış. Yıllardır eleştirdiğimiz bir dil ve anlayışı yeniden üretiyor. Oy verilmemesini istediği aday ve partilerin niyeti her ne olursa olsun, böyle bir dili kullanmadan seçim mücadelesini sürdürmek önemli. Sanırım yeterince açıktır ama yine de durduğum yeri netleştireyim. İktidarın Seçim Kanunu’ndaki değişikliklerle bizi çektiği yer, seçim başarısı için en geniş ittifakı zorunlu kılıyor. Böyle bir durumda, bu oyunu mevcut iktidara kaybettirmek isteyen ittifakın dışında ya da hem içinde hem dışında oynayan bir stratejinin doğru olmadığını düşünüyorum. Meselem stratejilerin eleştirilmesinde değil, söz konusu stratejilerle mücadelede kullanılan dilde.

Demirtaş’tan hareketle örneklediğim bu sözler ve “seçilecek aday” üzerinden yapılan tartışmalar aslında Seçim Kanunu’ndaki yeni düzenlemelerin hem profesyonel siyasetçileri hem de seçmenleri içine düşürdüğü halin resmi. Neden mi? Açıklamaya çalışayım.

Temsili demokrasinin ortaya çıkışından bu yana siyaset giderek profesyonel siyasetçilerin anlayabileceği teknik bir işe indirgenmeye başladı. Bu şüphesiz ne yeni ne de Türkiye’ye özgü bir mesele. Temsil sisteminin, istikrar kaygılarının ve iktidar heveslilerinin yeniden seçilebilmeyi garanti altına alma çabalarının yol açtığı bir durum. Seçim sistemlerinin çetrefilleştirilmesi de öyle. Düşünsenize, derslerde seçim sistemlerini anlatıyoruz, öğrencilerin çoğu iki turlu çoğunluk sistemi nedir, milli bakiye sistemi nedir, barajlı D’hondt sistemi nasıl hesaplanır gibi seçim hesaplarını çoğu zaman anlamıyor, sınavı geçmek için ezberliyor geçiyor. Onu da ezberleyebilirse. Onca yıllık seçmen olan anneme bu sistemlerden birinin adını ansam, o da ne der. Onun için önemli olan oy vereceği kişinin kazanıp kazanmayacağı. İşi profesyonel siyasetçilik olanlar da genellikle seçim sisteminin hesaplarını iş üzerinde öğrenir. Onların da tümü değil. Bu işi bilen ve kafa yoranların partilerde paha biçilmez değeri vardır o nedenle de.

Zaten karışık olan bu sistem, Seçim Kanunu’ndaki son değişikliklerle iyice karmaşık bir hal aldı. Seçim ve dolayısıyla siyaset de iyice matematik bir hesaba indirgenmiş oldu. İktidar iktidarını daim kılabilmek için seçimi matematik bir hesaba boğdu. Bu matematik hesap muhalefet tarafından basit bir dille seçmene aylar öncesinden anlatılabilirdi. Ancak, Türkiye’de yumurta kapıya dayanmadan hiçbir iş yapılmadığından ve hatta planlı programlı muhalefet de siyaset de yapılmadığından, şimdilerde seçmene neden büyük partilere ve geniş ittifaklara oy vermesi gerektiği anlatılmaya çalışılıyor. İşi hep son dakikaya bırakma konusunda iktidarın izlediği belirsizlik politikalarının payı vardır elbet, ancak suçun çoğu da senin be kardeşim. Seçim Kanunu’nda değişiklik yapılalı bir yılı geçti (6 Nisan 2022’de Resmi Gazete’de yayımlandı) ama particilerin aklı başına yeni geldi. O da adeta seçmene akıl verme biçimini aldı. Üstelik de bu toplumun hafızasında “Oyun boşa gitmesin” sözlerinin negatif bir çağrışımı varken.

Kaldı ki, boş oya da haksızlık etmemek lazım smiley Beyaz/boş oyun da siyasi literatürde bir anlamı var. Boş oy veren seçmen de bu yolla siyasal düşüncesini ifade eder. Boş değil de boşa giden oya gelince de rasyonel oyun boşa gitmeyeceğinin garantisini kim verebilir?

Evet, önümüzde çok kritik bir seçim var. Hepimiz yakın ya da uzak geleceğimizi bu seçime bağlamış durumdayız. Özgürlüğümüz, işimiz, aşımız, evimiz, ocağımız hep bu seçimin sonucuna bağlı. Benim için de öyle. Kazanamadığımız bir 14 Mayıs gecesini düşünemiyorum bile. Bununla birlikte, yine de çılgın projemiz (!) demokrasi olmalı. Daha dün geniş kesimlerin parlamentoda temsil edilmediğinden dem vururken, bugün zaten daralacağı kadar daralmış temsili daraltmaya dönük talimatlar bizim ağzımızdan çıkmamalı. Mesleğini siyaset olarak belirleyenlerin işi bilgilendirme, müzakere ve ikna olmalı. Özellikle de buyruklar verip hakaretler yağdıran bir dilden koşarak kaçarken…

Ayrıca, “ilk yüz gün icraatlarına” Seçim Kanunu ve temsil sisteminin demokratikleştirilmesi de eklense ne iyi olur. Zira, bizim çabamız, yarım yüzyılı aşkın bir süredir devam eden temsili demokrasiyi demokratikleştirme tartışmalarını ve mücadelesini güçlendirmek olmalı, yoksa yanlışa yanlış bir dille karşılık vermek değil.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Palavra çöktü

Palavra çöktü

Merkez Bankası, 2025 yıl sonu enflasyon tahminini, daha yılın ilk sunumunda yüzde 21'den yüzde 24'e yükseltti. Enflasyonu düşürme bahanesiyle 20 aydır ücret ve maaşlara saldıran ekonomi yönetiminin hiçbir öngörüsü gerçekleşmedi. Enflasyonun temel sebebinin iç talep ve ‘ücret artışları’ olduğu palavrası tamamen çöktü.

2025’te asgari ücrete yüzde 30 zam

Memur ve emeklilere yüzde 11.54 zam

İşçi emeklilerine yüzde 15.75 zam

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et