‘Her şey yolunda’ mı?

Türkiye’de yoksullar ya da yoksullaşma riskiyle karşı karşıya kalan milyonlar, bizzat tek adam rejimi ve başındaki şahsın keyfi kararlarıyla içine itildikleri ağır ekonomik sorunların etkisini uzun süredir derinden hissediyorlar.

Uzunca bir süredir ekonomik krizin sonuçlarını en acı şekilde yaşayan milyonların 14 Mayıs seçimlerinde tercihleri ne yönde olursa olsun, seçimler sonrasında ülke ekonomisini çok zor bir dönem beklediği konusunda hemen herkes ortaklaşıyor.

Türkiye’nin 2003 yılında 243 milyar TL olan borcu, son yirmi yıl içinde 7.8 trilyon liraya çıktı. Döviz kurlarında beklenen artışın yaşanması sonrasında söz konusu borç miktarı kaçınılmaz olarak daha da artacak. 14 Mayıs sonrasında kurulacak yeni hükümeti ilk altı ay içinde 632 milyar lira borç ödemesi bekliyor. 2023 yılı bütçesi yapılırken bütçe açığının 660 milyar lira olacağı tahmin edilmişti. Ancak yılın ilk üç ayında açık 250 milyar lira oldu. Ülke ekonomisinin gidişatı ve seçim vaatleri dikkate alınırsa yıl sonuna kadar bütçe açığının 1 trilyon lirayı aşması kaçınılmaz görünüyor.

Halkın ekonomik durumu ise devletten pek farklı değil. Resmi veriler, sadece ülke ekonomisinin değil, halkın da boğazına kadar kredi ve borç batağına saplandığını gösteriyor. TÜİK’in enflasyonu düşse de TL’deki değer kaybının devam etmesi ile satın alım gücünün düşmeye devam etmesi vatandaşın her geçen gün daha da borca girmesine neden oldu. Türkiye’de yaşayan 38 milyona yakın kişinin 2 trilyon liraya yakın bireysel kredi borcu bulunuyor. Bu yılın ilk üç ayındaki bireysel borçlanma miktarı, geçen yılın ilk üç ayına göre 6 kat artmış durumda.

Bugüne kadar benimsenen piyasa merkezli ve patron dostu ekonomi politikaları sonucunda tüm ülke adeta ‘ucuz emek cenneti’ haline getirildi. Çocuk işçiliği hızla yaygınlaşırken, göçmen emeğine dayalı istihdam politikaları sonucunda hem ücretlerin genel seviyesi düştü hem de sigortasız ve güvencesiz istihdam uygulamaları arttı. Gelinen noktada çalışan nüfusun yarısından fazlası asgari ücret ve altında bir ücretle geçinmeye çalışırken, asgari ücret ile ortalama ücret arasındaki makas kısa süre içinde kapanma noktasına geldi.

Ağır ekonomik sorunlar uzun süredir halkın öncelikli gündemi olmayı sürdürmesine rağmen, Erdoğan seçim konuşmalarında ekonomide yaşanan sorunlara yönelik eleştirilere karşı dalga geçer gibi ısrarla ‘Her şey yolunda’ söylemini sürdürüyor. Oysa aklı başında olan, gözleri gören, kulakları duyan hiç kimse ekonomide yaşanan onca olumsuzluğa rağmen her şeyin yolunda olduğunu iddia edemez.

Erdoğan, iktidarın ekonomik krizin yükünü tamamen halkın sırtına yıkan, gelir adaletsizliğini hiç olmadığı kadar derinleştiren, ülke nüfusunun büyük bölümünü yoksullaşan politikaların yaratıcısı kendileri değilmiş gibi meydanlara çıkıp ‘Sorunları ancak biz çözeriz’ diyerek seçmenlerle adeta alay ediyor.

Yapılan kamuoyu araştırmaları halkın ekonomideki kötü gidişattan dolayı iktidarı sorumlu tuttuğunu ve 14 Mayıs seçimlerinde bir iktidar değişikliğinin kuvvetle muhtemel olduğunu gösteriyor. Ülke ekonomisi freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı giderken, ağır ekonomik sorunlara karşı mücadele eden milyonların mevcut iktidarın sorunları çözeceğine olan inancını büyük ölçüde yitirdiği anlaşılıyor. 14 Mayıs’ta sandıktan çıkacak sonucun Erdoğan ve iktidarı lehine olması halinde ülke ekonomisinin fiilen iflasa sürüklenmesi kaçınılmaz görünüyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek imzasıyla taşıt alım satımı hariç ülkedeki tüm alım satım işlemlerinde dövizle ödemenin önü açıldı.

Evrensel'i Takip Et