İkinci dalganın sınırları
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/156889.jpg)
Fotoğraf: AA
Şili’de Boric Hükümeti ülkedeki lityum kaynaklarının kamusal kontrolünü ve dünyanın en büyük lityum üreticisi şirket olan SQM’nin işletme haklarını iptal ederek üretimin kamulaştırılacağını ilan ettiği için muhalefet tarafından ‘Allendevari’ davranmakla ‘suçlanıyor’. Lula, Brezilya’nın Rusya-Ukrayna çatışmasının çözümünde üçüncü bir yol inşa etme yönünde oynayacağı rolün taşlarını döşediği yurt dışı gezilerine devam ediyor ve ülkenin Bolsonaro dönemindeki sıkışmışlığını aşmaya çalışıyor. Benzer bir biçimde Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro, ABD ziyaretinde ortaya çıkan, Venezuela’da 2024’te muhalefet ile anlaşılarak şeffaf seçimlere gidilmesi yönündeki planını uluslararası bir konferans ile somutlaştırmaya çalışıyor. Meksika Devlet Başkanı López Obrador, seçim vaatlerinin en önemlilerinden biri olan lüks başkanlık uçağını en sonunda Tacikistan’a satmayı başarırken, partisi Morena, ara eyalet seçimlerinden güçlü çıkarak PRI’nin kalesi olan Meksiko Eyaleti ve Coahulia’yı almak ve 2024 başkanlık seçimlerine bu öz güvenle gitmeyi hedefliyor. Arjantin’de Peronistler ekonomik çöküntüyü aşamayan ülkede, faturayı Başkan Fernández’e keserek seçimlerde aday göstermemenin yollarını arıyorlar. Peru’da yaşanan darbe sonrasında gerçekleşen toplumsal mobilizasyonun ana aktörü olan kırsal toplulukların Lima’daki enerjisi tükenmişken, kendi bölgeleri olan And Dağlarında halen aktif durumda olmaya devam ediyor. Ancak ülke genelinde eylemler sükunete ermiş gibi gözüküyor.
Bu tabloya bakıldığında Latin Amerika’da yaşanan ikinci sol dalganın bölgesel olarak önemli virajlarından birinde olduğu veya sınırlarına eriştiği söylenebilir mi? Hiç şüphesiz, içinde bulunduğumuz dönemde sol ve ilerici hükümetlerin önemli ulusal ve bölgesel inisiyatifler üstlendikleri ve kendi politik ajandalarının bir kısmını uygulamaya çalıştıkları tespiti yapılabilir. Bunun yanında, bu ülkelerdeki geleneksel oligarşik yapıların, büyük sermaye gruplarının ve medya kuruluşlarının yürüttükleri karşı politik ajandanın bu siyasi iktidarları büyük ölçüde kısıtladığını da söylemek mümkün. Küresel ekonomik ortam ise hiçbir şekilde 2000’lerdeki ilk sol dalganın karşılaştığı ekonomik ortam ile benzer değil. O dönemde artan küresel emtia ve ham madde fiyatları ilerici hükümetlerin sosyal politikalarını finanse etmesini sağlamışken, bugün için yüksek enflasyon, gıda ve enerji fiyatları bu ülkelerde en büyük sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Belki de daha da önemlisi, ilk sol dalgadaki ideolojik çerçeve, toplumsal örgütlülük ve mobilizasyon, ikinci dalgadaki sol hükümetleri tanımlayan özellikler olmaktan çok uzak. Bugün, bölgedeki sol ya da ilerici hükümetler neredeyse tamamen, sağ ve aşırı sağ hükümetlerin ekonomik ve politik başarısızlıklarının yarattığı ortamlarda sınırlı seçim zaferleri sonucunda iktidarı ele geçirdiler. Bu bağlamda, kendi ulusal koşulları içerisinde politik ve ekonomik dönüşümün birer öznesi olarak kitlesel desteklerini konsolide etmeleri mümkün olmadı. Hatta kendi politik ajandalarını müzakereye açtıklarında bile muhalefetin sert tutumu ile karşılaştılar, ya başarısız oldular ya da büyük tavizler vermek durumunda kaldılar.
İdeolojik olarak ise ortaya önemli bir alternatif koymaktan uzak, mevcut sorunların çözümünde ılımlı bir piyasacılığı savunmanın sınırları içerisine hapsoldular. Tartışma hâlâ solun sahasına taşınmamış bulunuyor, sol, karşı sahada, karşı sahanın kurallarıyla, yanlı bir hakemin ve sayıca fazla oyuncuların içinde oynamaya devam ediyor. Hal böyle olunca da kazanılan seçim zaferleri, politik açıdan konsolidasyon ve ilerleme, yerine çözülme ve güç kaybetmeye tekabül etmekten başka bir işe yaramıyor.
Evrensel'i Takip Et