AKP’yi içten içe kemiren sınıf çelişkisi

Fotoğraf: Arife Karakum/AA
2001 krizinin yol açtığı büyük yıkımın ardından gerçekleşen 2002 seçimlerinde, daha önce iktidar olan partiler, kitlelerin güven yitimiyle barajın altında kalırken, AKP, yeni bir seçenek olarak tek başına iktidar olmuştu.
CHP’yi seçkincilikle eleştiren AKP, ülkenin yoksullarını dini ya da muhafazakar özelliklerin yanı sıra, ezilmiş ve dışlanmışlık duyguları bakımından da kazanmış, onlarla bir aidiyet bağı kurmayı başarmıştı.
Bu elbette, özünde, Prof. Cihan Tuğal’ın, “Pasif Devrim: İslâmî Muhalefetin Düzenle Bütünleşmesi” adlı kitabında saptadığı gibi, İslamcı siyasetin sistemle birleştirilmesi projesiydi.
AKP yıllar içinde, kendi burjuvazisini yaratmaya girişti. Bazı değerlendirmelerde abartılı sonuçlara varıldığını görsek de, bu konuda epey bir yol aldığı yadsınamaz. Buna ek olarak, AKP iktidarının sağladığı ‘saadet zinciri’ içinde muhafazakar bir orta sınıf da oluştu. Kapılarında Jeep ya da normal bir memur maaşı ile kolay alınamayacak arabaların sıralı olduğu siteler ve tüketim pratikleri, yaşam biçimleriyle magazin dünyasına konu olan bir profildi bu. AKP’nin şu ana kadar iktidarda kalabilmesini mümkün kılan, asıl oy yatağını ise bu zincirin en altındaki yoksul kesimler oluşturdu.
İlk döneminin rüzgarına ek olarak ‘açılım’, ‘çözüm’ ve ‘müzakere’ söylemleriyle geleneksel destek kesimlerinin dışında da etki gösterdiği süreç, AKP için pozisyonunu korumak bakımından yeni imkanlar sunan bir dönemdi.
Masanın devrilmesiyle son bulan o sürecin ardından, rıza üretme çabasından geriye çekilen Erdoğan ve partisi, zoru her geçen gün daha fazla öne çıkarırken, ekonomik koşulların yol açtığı yıpranma karşısında, rakiplerini itibarsızlaştırmaya dayalı nefret dilini gündelik bir siyaset enstrümanı haline getirdi.
Son yerel seçimler öncesinde, Cumhur İttifakının 24 Mart 2019 günü Yenikapı’daki seçim mitinginde, Erdoğan ve Bahçeli, muhalefete karşı en dip seviyede bir sefer dili kullandı. O propaganda yönteminin ardından İstanbul’u üst üste iki kez kaybetmiş olan Erdoğan, tüm bunlara rağmen bugün aynı dilde ısrar ediyorsa, bu ancak, bulunduğu hattı savunmak için elindeki cephanenin sınırlarıyla açıklanabilir.
Şimdi yazının asıl meselesine gelelim. Son birkaç seçimdir, sanayi bölgelerinde oy kaybı yaşayan AKP, bugün nasıl bir gerçeklikle karşı karşıya?
Sahayı dolaştığınızda, başından itibaren AKP’ye oy verdiğini ve 14 Mayıs’ta da vereceğini belirtenler içinde, iktidar sözcülerinin ve medyasının argümanlarıyla uyumlu biçimde, “Birileri soğanı alıp çöpe döktüğü için fiyatlar yükseliyor, yoksa ekonominin durumu iyi” diyenlere rastlayabiliyoruz. Ancak tablonun tamamı bundan mı ibaret? Servetini AKP iktidarına borçlu olanlar ve konforlu hayatının, AKP’nin devamıyla mümkün olabileceğini bilenlere ek olarak, yıllar içindeki teşviklerle büyütülmüş tarikat tabanları da AKP açısından hatırı sayılır bir oy kaynağı. Ancak uzun yıllardır, modern bir sosyal destek ağı yerine, kişiyi AKP’ye mecbur etmeye dayalı ianecilik zincirine mahkum bırakılan yoksullar, “Biz Togg diyoruz adamlar soğan diyor. Biz TCG Anadolu diyoruz, adamlar sarımsak diyor” söylemi karşısında bugün neler hissediyorlar?
Kapalı tarikat yapıları içinde yer alanlar dışında, bu ülkenin çeşitli kentlerindeki fabrikalarda, işletmelerde çalışan, ekmeğinin her geçen gün küçülmesi karşısında sürekli mesaiye kalan ya da ek iş yapan, ailesiyle geçireceği vakit bulamayan bir işçi, mücadele içinde kendisi için sınıf olma bilinciyle henüz tanışmamış olsa dahi bir sorgulamaya açık haldedir. Belirli mücadele süreçleriyle birlikte, AKP’den kopan emekçiler olduğunu biliyoruz. Kuşkusuz bugün açısından kitleler halinde değil.
Ancak, Türkiye’nin birçok kentinde neredeyse kesintisiz hale gelen ek zam talepli direnişler, doğrudan mücadele içinde olmayan bir emekçi açısından bile, onu sorgulamaya iten bir rüzgarı besliyor.
Derinleşen yoksulluk ve hayat pahalılığı göstergeleriyle alay ederek, karşısına, bir emekçinin almayı hayal edemeyeceği bir otomobili koymak ya da ona savaş gemisi ziyareti sunmak, yıllarca ‘seçkinci’ diye eleştirdiklerinden çok daha fazla aristokratlaşmaktan başka nedir?
Artık propaganda söylemiyle bile yoksul kitlelerden kopan AKP, kendisini var eden kitle desteğinin sınıfsal çelişkilerden azade olmadığını öyle görünüyor ki deneyimleyerek öğrenecek.
Bu seçim o seçim midir göreceğiz.
Zamanı geldiğinde yazmak üzere şimdiden şuraya bir yazı başlığı bırakalım: Sınıfsal bir ders olarak “siyasi mevta”.
Evrensel'i Takip Et