26 Nisan 2023 04:52

Karteller ve yayılmacılık

Fotoğraf: AA&Unsplash Kolaj: Evrensel

Paylaş

Kartelleşme ekonomik, toplumsal, kültürel, siyasal ve askeri alanlarda sonuçlar yaratan bir olgu. Kökeni Mill ve Hobson’a uzanan bir emperyalizm eleştirisini güncelleyen Jack Snyder’a göre:

“Emperyalist ve askeri çıkar grupları kendi dar çıkarlarını, milli çıkar şeklinde meşrulaştırırken saldırgan politikaların maliyetini bütün topluma yüklemeye çalışırlar. Bu gruplar ne kadar güçlü ve ikna ediciyse devlet o kadar öz yıkıcı bir saldırganlığa meyledecektir.” (1991: 15)

Saldırganlığın, yayılmacılığın maliyeti bir noktadan sonra toplumu yabancılaştırmaya ve onun üretkenliğini baltalamaya başlar. Böylece, yayılmanın yönetici elitin altını oymaya başladığı aşırı-yayılmaya geçilir. Peki, “Bir sosyal emperyalizm stratejisi geliştirecek kadar rasyonel olan bir birleşik elit nasıl olur da buna rağmen stratejinin maliyeti faydasını aştığında geri çekilme kabiliyetini yitirir?​” (16). Snyder, bu olgunun tek başına emperyalist grupların gücü ve ikna kabiliyetiyle değil ancak bu grupların nasıl koalisyon kurdukları ve bu koalisyonları nasıl meşrulaştırdığıyla açıklanabileceğini öne sürüyor. Dar emperyalist çıkarlar iki şekilde zayıflıklarının üstesinden gelip ulusal siyasete hakim oluyorlar:

1) Çeşitli çıkar gruplarıyla değiş tokuşa girerek bunları müttefik haline getiriyorlar. Bu gruplara verilen lütufların maliyeti vergi mükelleflerine yansıtılıyor. Farklı yayılma programlarının birbirine eklenmesinden ötürü devlet, tek tek grupların murat ettiğinden çok daha aşırı yayılıyor. Yani, aşırı-yayılma doğrudan koalisyon kuruluşuna içkin bir olgu.

2) Emperyalist koalisyon devleti ele geçirerek propaganda kaynaklarını tekelleştiriyor. Devlet gücü ve propagandanın tekelleşmesi sadece vergi mükelleflerini ikna ve seferber etmek için değil, koalisyonu oluşturan liderlerin çıkar değiş tokuşundan kaynaklanan taahhüt fazlasını da meşrulaştırmak için de kullanılıyor. Böylece stratejik efsaneler onları icat edenleri bile büyülemeye başlıyor.

Sonuçta, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Alman Amirali Tirpitz örneğinde olduğu gibi donanmayı güçlendirmeye yönelik bir ittifaklaşma, arzu edilmeyen bir savaşa sürüklüyor. Yayılmacılığı teşvik eden çıkar değiş-tokuşunun (logrolling) bir siyasal sisteme ne kadar hakim olduğu toplumdaki güç ve çıkar dağılımı ve siyasi kurumların karakteri tarafından belirlenir. Snyder’e göre Wilhelm Almanyası ve Japon İmparatorluğu’nda geç sanayileşme dar çıkar grupları arasında yayılmacı politika ve ideolojiyi üreten bir çıkar-değiş tokuşunu hakim hale getirmiştir. Yayılmacı gruplar üç avantaja sahiptir (32):

1) Emperyalizmden çıkar sağlayan grupların çıkarlarının diğer grupların çıkarlarına nazaran daha yoğunlaşmış olması bunlara örgütsel ve motivasyonel avantajlar sağlar. Emperyalist maliyetin yükünü taşıyan vergi mükelleflerinin anti-emperyalist çıkarları dağınıktır. Değiş-tokuş mekanizması yoğunlaşmış grup çıkarlarını ödüllendirirken, vergi mükellefleri gibi örgütlenmesi zor dağınık çıkar gruplarını dışlar. 2) Emperyalizmin kazançları ve maliyetlerine dair bilgi üzerinde kısmi bir tekel kurarlar. 3) Devletle yakın bağları vardır.

Snyder, emperyalist gruplar arasındaki çıkar-değiş tokuşuyla aşırı-yayılma arasında önemli bir ilişkiyi ortaya çıkarıyor. Dar grupların emperyalist çıkarları için devleti ele geçirme fırsatları en çok kartelleşmiş siyasal sistemde mevcuttur (43-46). Bu sistemde “Maddi kaynaklar, örgütsel kuvvet ve bilgi gibi güç kaynakları, her birinin çıkarı belirli bir ekonomik sektör veya bürokratik alanda yoğunlaşan bir avuç dar grubun elinde yoğunlaşmıştır” (31). Ancak kanımca, yazarın kartelleşmenin toplumda hakim olup olmamasına dair koşullar olarak belirlediği güç ve çıkar dağılımı ve siyasi kurumların karakteri de kartelleşme tarafından şekilleniyor. Kartelleşme güçlü çıkar grupları arasında pazarlığa indirgendiğinde, bu grupları pazarlığa girmeye ehil kılan toplumsal gücü nasıl elde ettikleri göz ardı ediliyor. Yayılmacılık basitçe çıkar grupları arasında değiş-tokuşun sonucu değil, değiş-tokuşun kendisi de sermaye birikiminin kartelleşme eğiliminin bir ürünü.

Snyder emperyalizmi salt bir devlet politikası olarak tanımlarken, kartelleşme analizine de sadece siyasi güce ulaşmış sermaye ve devlet fraksiyonları giriyor. Oysa, emperyalizmi devleti de şekillendiren bir toplumsal ilişki biçimi olarak tanımladığımızda, kartelleşmenin halkı oluşturan diğer sınıflar ve bunların içindeki tabakalarda da mevcut bir örgütlenme biçimi olduğunu görebiliriz. Orta sınıflar ve işçi aristokrasisini tartışmadan emperyalizmi incelemek mümkün mü? Tarikatlardan mafyaya, sendikalardan siyasi partilere ve hatta sivil toplum kuruluşlarına uzanan birçok örgütte benzer bir kartelleşmeyi gözlemlemek mümkün. Ricardo’nun rant ve Weber’in örgüt kuramlarına başvuran Mihályi and Szelényi (2019) kartellerin günümüz otokratik rejimlerinin omurgasını oluşturan rant dağıtımı şebekelerinin inşasının bir gereği olduğunu ortaya koyuyorlar. Yazarlara göre rant- kârdan farklı olarak -yeni bir değer değil, kıtlık yaratarak gelir sağlıyor. Dolayısıyla, negatif toplamlı bir oyun olan rant-arayıcılık ekonomik gelişmeyi baltalıyor ve geliri alt sınıflardan üst sınıflara transfer ediyor. Bu rant tanımı Ricardo’nun belirlediği toprak yanında, emlak, tekeller, lisanslar, sertifikalar, diplomalar, tapular, krediye erişimi de içeriyor. Mihályi and Szelényi’nin, eğitim ve sosyal çevre gibi kuşaktan kuşağa aktarılan ayrıcalıkların da yeni bir kentli aristokrasi yaratan rant kaynakları olduğunu iddia ediyor. Bu bağlamda CHP’nin gençlere seslenirken liyakat söyleminin eşitlik boyutunun alt orta sınıf ve işçi sınıfı açısından güdük kaldığını söyleyebiliriz.

Mihályi and Szelényi’ye göre karteller mevcut kıt pozisyonları işgal ederek veya arzu edilen mal ve hizmetleri kendi müşterilerine sağlayan kapalı toplumsal ilişkiler. Yazarlar, kartel üyelerinin bu kapalı ilişkiden elde ettikleri avantaja “dayanışma rantı” diyorlar. AKP’nin yoksul muhafazakar-milliyetçi seçmeni “çitleme” hamlesini bu kartelleşmenin bir ürünü olarak okumalı. İktidarın kültür kavgası stratejisi, dindarlığı dışlayıcı, neredeyse bir kan bağı, hısımlık, akrabalık olarak tanımlanması, yani sosyal bilimlerdeki ifadeyle “ırklaştırılması” rant-arayışını tetiklemek ve seçmeni siyasi müşteri haline getirmek için vazgeçilmez. Ücretler yükselirken ve rant-arayışı pozitif toplamlı bir oyunken (88) kurulan çitler, ücretler düşmekteyken ne kadar sağlam kalabilecek? Bu soruyu cevaplarken insanların zaman ufuklarını belirleyen çok temel bir başka toplumsal ilişkiyi hesaba katmalı: Kredi, yani finans sermayesi. Tekel “Kapitalist gelişmenin son aşamasının son sözüdür” diyor Lenin ve bankaların rolünü dikkate almazsak modern tekellerin gerçek gücü ve önemini anlayamayacağımızı öne sürüyor. Faiz politikasının, para arzı kontrolünün hükümete bütün ekonomiyi etkileyecek biçimde bir rant mekanizması yarattığını düşünürsek, çitlemenin toplumda nasıl katman katman gerçekleştiğini göz önüne getirebiliriz. Dolayısıyla her katmana yönelik taktikler geliştiren geniş bir kartel-karşıtlığını örmek gerekiyor. Bir sonraki yazıda doğrudan parti finansmanından doğan yeni bir siyasi örgüt modelinden bahsedeceğim: “Kartel parti.”

-Mihályi, P. and Szelényi, I., 2019. “The Place of Rent-Seeking and Corruption in Varieties of Capitalism Models”, Market Liberalism and Economic Patriotism in the Capitalist World-System içinde, Gerőcs Tamás and Miklós Szanyi (Der). 67-97. Cham: Palgrave Macmillan.

-Snyder, Jack. 1991. Myths of Empire: Domestic Politics and International Ambition. Ithaca: Cornell University Press.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa