27 Nisan 2023 04:21

Hukukun üstünlüğü ve demokrasiye saygı ihtiyacı

Gözündeki bağı kaldıran Themis silüeti

İllustrasyon: Pixabay

Paylaş

Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa’nın 2. maddesine göre bir hukuk devletidir. Aynı zamanda demokratik bir devlettir.

Avrupa Birliği’nin aralık 1999 tarihinde Türkiye’yi aday ülke olarak ilan ettiği zamanlarda Kopenhag siyasi kriterleri bağlamında çok konuşulmuş tartışılmıştı kavram, hatırlayınız.

Anayasa’dan bahsediyorduk. Hukuk devleti sayılabilmek için hem yasaların hukukun üstünlüğü ilkesine göre yapılandırılmış ve işler olabilmesi gerekir. Öngörülebilirlik, açıklık, kesinlik gibi, AİHM’nin Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık (1983) kararında vurgulandığı gibi, kamu otoritelerinin bireylerin hak ve özgürlüklerine müdahalesinin etkili hukuksal denetimi anlamına gelir hukukun üstünlüğü ilkesi. Uygulanabilir olması lazım. Yargısal denetim için yargının da bağımsız ve tarafsız olabilmesi lazım. Bireylerin insan hak ve özgürlüklerinin korunabilmesinde somut olarak Türkiye’de yaşandığı gibi, bu yöndeki kararlarının uygulanabilmesi lazım. İkili yanı var: Hem Anayasa’nın 90. maddesine ve devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin imzasına taahhütlerine dayalı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46. maddesine göre taahhüt edilen AİHM’nin kesinleşmiş kararlarına uyulması lazım hem de Anayasa Mahkemesinin bir anayasa hükmü olarak bütün kişi ve kurumları bağlayan kararlarına, her derece mahkemelerin ve bütün kamu otoritelerinin uyması lazım.

İkisi de yok.

Olsa hemen diyebileceğiz, “Hukukun üstünlüğü ilkesi geçerlidir Türkiye’de” diyeceğiz.

Ama söyleyemiyoruz.

Örnek verelim: Bir: AİHM’nin Osman Kavala kararı uygulanmıyor. İki: AİHM’nin Selahattin Demirtaş kararı uygulanmıyor. Bu durumda hangi hukukun üstünlüğü ilkesinden söz edebiliriz.

Bununla da yetinmiyor, hakim ideolojik/siyasi yaklaşım.

Anayasa Mahkemesinin kararları da uygulanmıyor. Uygulamayan Kavala ve Demirtaş davasında olduğu gibi bir yargı kurumu da değil, idari/yürütme makamı.

Galatasaray Lisesi önünde oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri’ne meydanın yasaklanmasını hak ihlali olarak değerlendiren Anayasa Mahkemesi kararına rağmen yürütme birimi ihlale devam ediyor. Uymuyor, uygulamıyor Anayasa Mahkemesi kararını.

Gelelim iki gün önce Diyarbakır’da başlayan avukat, gazeteci, STK aktivistleri, insan hakları savunucuları avına. Toplu gözaltılara. Çok sayıda insanın bir gecede toplanışına. Hem de seçim döneminde oluyor ve gözaltına alınanlar siyasi iktidar partisi taraftarı değil, muhalif düşünce den insanlar. Açık, yasal kimlikleriyle tanınıyorlar.

2016 yılına döndük. Hiç çıkmadık ki, diyenleriniz olabilir. Katılabilirim bu görüşe. KHK rejimini hatırlayalım. Milyonlarca insan ülkeyi yönetecek temsilcilerini seçme demokratik yolunda ilerlerken şimdi, 5 milyona yakın insan tarafından seçilmiş yerel yönetici 95 belediye başkanı, belediye meclis üyeleri bir gecede gözaltına alınmıştı ve hâlâ hapisteler.

Yahu unutabilir miyiz Bekir Avcı’yı, Diyarbakır’ın Sevgili Başkanı Gülten Kışanak’ı, çok çok sevgili son Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Adnan Mızrak’ı ve nasıl unutabiliriz şimdi ana yurdundan ayrı yaşayan Sevgili Osman Baydemir’i…

Demokrasi neye dayanır? Dünya İnsan Hakları Konferansı Viyana Belgesi 8. maddeye göre, halkın, kendi ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel sistemlerini belirlemek için iradesinin özgürce ifade edilmesine dayanır.

Halkın iradesinden, özgür iradesinden bahsediyor, görüyor musunuz?

Diyarbakır’daki demokratik kurumların üyelerine, aktivistlere yönelik operasyonlar, halkın iradesine müdahale operasyonlarıdır.

Vazgeçilmeli, hukukun üstünlüğü ve demokrasi ilkesine saygı gösterilmelidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa