VAR’a gelene kadar neler neler var

Fotoğraf: Doğukan Keskinkılıç/AA

VAR, kulüplerin yeni hedef tahtası oldu. Yöneticiler, teknik direktörler puan kaybettikleri maçların ardından sadece hakemleri suçlamakla yetinmiyor, VAR’ı da dillerine doluyorlar artık. Ağırlıklı olarak hakem kararları üzerinden yayın yapan medya için de yeni bir satış malzemesi oldu VAR.

Oyunun teknik kurallarıyla ilgili yeterli bilgiye sahip olmasak da hakem kararlarını tartışmayı seviyoruz. Böylesi hem çok kolay hem de daha çok satıyor. Hakem kararlarının tartışılmasıyla birlikte kaçınılmaz olarak birtakım komplo kurguları da ortaya atılıyor. Ardından gelsin suçlamalar, gözdağı vermeler, meydan okumalar, göndermeler, tehditler, şantajlar… Ne heyecan ama…

Tabii aslında bütün bunlar karanlıkta boşluğa yumruk sallamaktan öte bir anlam taşımıyor. Çünkü ortada komplo kurgularını doğrulayacak ne bir kanıt ne de bir belge var…

Dünyada oyun nereye gidiyor, biz nelerle uğraşıyoruz…

“VAR o pozisyonda niye devreye girmedi ve hakemi izlemeye davet etmedi?​” sorusunun yanı sıra, “VAR kayıtları açıklansın, sahadaki hakem ile VAR odasındaki hakemler arasında geçen konuşmaları bilmek istiyoruz” talebi havada uçuşuyor. Bu konuşmalarda, kendilerine yönelik operasyonla ilgili ipuçları yakalamayı umuyorlar belli ki...

Oysa kulüplerin ilgilenmesi gereken VAR (Video Yardımcı Hakem sistemi) değil, başka ‘var’lar.

Örneğin; takımlarının oyununda ciddi eksiklikler, zayıflıklar var. Zamanlarını, enerjilerini bu eksikliklerin, zayıflıkların giderilmesi yolunda harcasalar, oyunu geliştirme yönünde mesafe kat etme şansı yakalamış ve dolayısıyla çok daha yararlı bir iş yapmış olurlar...

Her şeyden önce, bir saplantı haline gelmiş kısa vadede başarı hedefi var…

Belirlenen hedefe ancak, çok sayıda yabancı “yıldız oyuncunun” transfer edilerek ulaşılabileceği inancı var…

Bu inanç doğrultusunda, büyük paralar verilerek transfer edilen “yıldız oyuncular” kendilerinden bekleneni veremeyince yaşanan büyük hayal kırıklıkları var…

Ve bütün bunların sonucunda geriye kalan muazzam bir borç var...

Bilginin, emeğin değerini kavramaktan uzak kalıp oyunu hakem kararlarıyla ya da şans, kader, kısmet, talih, hırs, arzu, istek gibi anlamsız kavramlarla açıklama ve yeri geldiğinde bu kavramların ardına sığınma alışkanlığı/cehaleti var…

Kafalarda, bazı karanlık güçlerin seni hedefine ulaşmaktan alıkoymak üzere birtakım tezgahlar hazırladığı düşüncesi/paranoyası var…

Hepsi bir yana, oyunu salt kazanma ve başarı beklentisiyle izleyen, rakibe saygı, onurlu faziletli mücadele gibi insani değerleri zerrece dahi umursamayan ve sonuçta skor odaklı arızalı bakışı sürekli olarak besleyip güçlendiren yaygın bir fanatizm dalgası var...

Saha içinde ahlaksızlık, tribünlerde ise nefret, düşmanlık, küfür, cinsiyetçilik, milliyetçilik, ırkçılık var...  

İşte oyunu, saçma sapan bir hırgüre, itiş kakışa ve izleyenler açısından eziyete dönüştüren asıl “var”lar bunlar. Bu “var”ların üstesinden gelinemediği sürece oyunu ne teknik ne de kültürel anlamda geliştirebilmek ve keyif alınır hale getirebilmek mümkün.

Öncelikli hedef hem saha içinde hem de saha dışındaki bütün unsurlar nezdinde oyunun seviyesini, kalitesini yükseltmek olmalı. Zaten bu gerçekleştirildiği zaman diğer hedeflere ulaşmak da kolaylaşacaktır. 

Oyunu her türlü enfeksiyonlu olgudan arındırmanın da istikrarlı başarılar yakalayabilmenin yolu da bilginin, emeğin değerini bilmekten, özümsemekten ve bunların hakkını vermekten geçiyor...

Bilgi, emek, etik varsa, olumsuzluk kaynağı diğer bütün “var”lar hükümsüz kalacaktır…

Evrensel'i Takip Et