İktidar ‘bilerek ve isteyerek’ gerçeklerin üstünü örtmek amaçlı bir kara propaganda yapıyor
Fotoğraf: Murat Kula/AA
Seçime sadece 16 gün kala, meydanlar ısınmaya başladı.
Özellikle Millet İttifakının iki büyük ortağı CHP ve İyi Partinin her gün 3-4 kentte kalabalık mitingler organize etmesine tanık oluyoruz. Bu mitinglere yerine göre ittifak partilerinin genel başkanları da katılıp konuşmalar yapıyorlar. Ama mitinglerde Kılıçdaroğlu’nun yanında daha çok Yavaş ve İmamoğlu’nu görüyoruz. Yani Millet İttifakı 3-4 koldan her gün meydanlarda!
Emek ve Özgürlük İttifakı ise, bu seçimde büyük mitingleri bazı kentlerle sınırlı tutacak. Asıl çalışmasını illerdeki milletvekili adayları ve yerel örgütlerini emekçi mahallelerine yayıp halkla doğrudan teması artırarak sürdürmeyi amaçlayan Emek ve Özgürlük İttifakı pazarlar, işçi servis durakları, kalabalıkların yoğun olarak bulunduğu yol ve meydanlarda seçim materyalleri dağıtımı, ev toplantıları… gibi imkanları değerlendiren yöntemler kullanıyor.
Cumhur İttifakı ise, Erdoğan üstünden devletin ve yerel yönetimlerin imkanlarını seferber ederek “Temel atma ve açılış törenleri”ni seçim mitingine dönüştürerek çalışmalarını sürdürüyor. Ki geçen hafta cami avlularının seçim mitingine dönüştürülmesine de tanık olduk. Ve tabii TRT ve yandaş kanalların büyük korosunu da bunlara eklemek gerek. Ama temel atma ve açılış töreni adı altındaki mitinglerin valiler ve öteki yerel yöneticilerin “Cumhurbaşkanımızın mitingine katıl” çağrı ve organizasyonlarına karşın beklenen kalabalık sağlanamıyor. AKP örgütlerini canlandırsın diye illerin başına gönderilen bakan vekil adayları da boş salon ve meydanlara konuşmak zorda kalıyorlar.
Ama bu haftanın asıl çıkışını, “iktidarın Abdullah Öcalan’a heyet gönderdiğini” açıklayan Selahattin Demirtaş yaptı. Demirtaş, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Erdoğan, İmralı’ya heyet gönderip ne istemiş olabilir sizce? İstediğini alamayınca yine hepimizi ‘terörle’ iş birliği yapmakla suçlamaya başladı anlaşılan” diyerek, Erdoğan ve Cumhur İttifakı sözcülerinin HDP, CHP ve tüm muhalefeti “terörle ilişkili” gösterme iddialarını boşa düşürmüş oldu.
Demirtaş’ın bu tweetine Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Bunun açık ve net olarak yalan olduğunu ifade etmek isterim…” diyerek tepki gösterdi. Ama bu açıklamaya pek inanan olmadı!
‘BİZ TOGG DİYORUZ ONLAR SOĞAN’ DİYENLERE GÖRE MARIE ANTOINETTE ÇOK MASUMDUR!
14 Mayıs’ta yapılacak seçimin önemli bir özelliği de yakın geçmişteki seçimlere göre bile daha fazla yalana, iftiraya, karalamaya, kör gözüm parmağına gerçeklerin tam tersini söyleyen bir kara propagandaya daha çok başvurulmasıdır. Üstelik de bu kara propaganda Erdoğan’ın motive ettiği bir tutuma dönüşmüş bulunmaktadır.
Özellikle de soğanın 30 TL’ye çıkması etrafında sürdürülen son günlerdeki tartışmalarla tek adam yönetiminin derinleşen ve yaygınlaşan yoksulluk karşısındaki tutumu tarihsel örnekleri de tartışmaya açmış bulunmaktadır.
Nitekim “Soğanın 30 TL’ye çıkması”yla gündeme gelen yoksulluk tartışması içinde ilk akla gelen Marie Antoinette oldu. Çünkü 200 yıldan fazla bir zamandan beri Kraliçe Marie Antoinette’nin kraliyet sarayının önünde toplanan yoksulların protestosuna bakıp kalabalığın ekmek istediğini öğrendiğinde, “Niye böyle bağırıp çağırıyorlar? Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” demesi, halktan kopuk, halkın acılarını anlamayan iktidarların geldiği aşamayı ifade etmek için kullanılmaktadır.
Erdoğan ve Bahçeli’den başlayarak AKP sözcülerinin son günlerde soğanın kilosunun 30 TL’yi bulmasında simgelenen hayat pahalılığı karşısında, “Biz Togg diyoruz onlar soğan diyor. Biz TGC Anadolu diyoruz onlar domates, patates, salatalık diyor” diyen bir propagandayı öne çıkarmış olmaları elbette ki hepimizin aklına hemen Antoinette’ye atfedilen “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözlerini getirdi! Ama biraz daha yakından bakıldığında saraylarda büyümüş Antoinette elbette ki halkın ne yaşadığından, ekmek bulamamanın ne anlama geldiğinden habersizdir. Bu nedenle de halktan kopuk iktidarların halkın sorunlarından habersizliğinin ve umursamazlığının sembolü olarak tarihe geçmiş olmayı hak etmektedir. Ama aynı zamanda sarayın dışında bir yaşamı olmamış, yoksulluğu, açlığı hiç tanımamış olması nedeniyle de kişisel olarak söylediklerinde samimidir ve halkın ihtiyaçlarını istismar ederek, “Biz Togg diyoruz onlar soğan diyor” diyen siyaset aristokrasisine dönüşmüş tek adam yönetiminin siyaset erbabına göre de fazlasıyla masumdur!
BİZİMKİLER ANTOINETTE İLE DEĞİL ANCAK GOEBBELS’LE KIYASLANABİLİR
Tek adam yönetimin kara propaganda sözcüleriyle tarihsel bir paralellik kurulacaksa bu Marie Antoinette değil olsa olsa, 1930’ların Nazi döneminde; “Almanya’nın çocuklarının iyi beslenebilmesi için daha çok tereyağına ihtiyaç var” diyenlere karşı “Almanya’nın daha çok tereyağına değil tanklarının ve toplarının iyi çalışabilmesi için daha çok gres yağına ihtiyaç var” diyen Goebbels ve Goebbelsçi propaganda ile paralellik kurulabilir.
Çünkü bugün, “Biz Togg diyoruz onlar soğan diyor…” diye sadece muhalefeti değil halkı da aşağılayan, özellikle de daha 20 yıl önce, kendilerini halkın içinden gelen bu nedenle de halkın sıkıntılarını anladıklarını, “halka hizmet için” iktidar olmak istediklerini söyleyenler, “Tek servetim parmağımdaki yüzüktür” diye övünen politikacılardır. Yani tek adam yönetiminin en yukarıdan başlayarak her kademeden sözcüleri, Kraliçe Antoinette gibi halktan kopuk oldukları için soğanın 30 liraya çıkmasında sembolleşen hayat pahalılığının halk için ne anlama geldiğini bilmedikleri için “Biz Togg diyoruz onlar soğan diyor…” diyenler değildir. Tam tersine Togg’la, TGC Anadolu ile soğanı, domatesi, insanların yaşamak için zorunlu ihtiyaçlarını karşı karşıya getirerek gerçeklerin üstünü örtmeyi amaçlamaktadırlar. Çünkü bilerek ve isteyerek yalan, iftira, karalama gibi yöntemlerle, provokatif girişimlerle insanların kafasını karıştırmayı amaçlayan, bunun için şovenizm, militarizm, din-mezhep ayrımcılığı… her yolla halkı birbirine karşı kışkırtmayı başlıca tutum olarak benimsemektedirler.
Bu yüzden de burada dikkate alınması gereken “halktan kopmuş” bir iktidarın halkın ihtiyacını bilmeyen değil tersine bunları iyi bilen ama sorunları çözmek yerine sorunların üstünü din-mezhep etnik köken, faklı bir yaşam tarzına sahip kesimlerin birbirine karşı kışkırtılması üstünden örtmeyi amaçlayan, yoksullardan en zenginlere servet aktaran sistemin sorunsuz çalışmasını amaçlayan bir iktidara karşı mücadeledir. Ki, bu mücadelenin bir boyutu da iktidarın kara propagandasına karşı gerçekleri açığa çıkarma mücadelesidir.
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47
- Bakan Tekin ve arkasındakiler laikliğe cepheden savaş açan bir konumdadır! 21 Kasım 2024 04:52
- İktidar 'iç cepheyi güçlendirmek' istiyor, emek ve demokrasi güçleri ise 'birleşik mücadele' diyor 17 Kasım 2024 04:44