‘Özgür olmak’ sanatı kurtarır mı?

Görsel: Pixabay
Seçim sathı mailine girdiğimiz şu dönemde herkes kendi durduğu alandan, işinden bakarak 14 Mayıs sonrasında dair beklentilerini sıralıyor. Söz konusu alana dair partilerin/ ittifakların seçim bildirgelerindeki vaatleri inceleniyor ve bunun yeterlilikleri üzerine kafa yoruluyor. Haliyle kültür- sanat alanında da ilgili insanlar bu konuda kalem oynatıyor ve görüş belirtiyor.
Ben bugün bu seçim beyannamelerinin birçoğunda olmayan, ‘soyut’muş gibi algılanan başka bir meseleye getirmeye çalışacağım sözü. Ama önce ‘özetler’! Sanatta yaratım ortamının büyük bir ‘hassasiyetler’ ablukası altında olduğu kesin. Kürt meselesinden Ermeni Soykırımı’na, LGBTİ temalı içeriklerden sekse dair görsel-yazılı ifadelere kadar daha birçok içerik yalnızca devlet katlarının değil, bu eserleri yayımlayan, gösteren, sergileyen mecraların da ‘kırmızı çizgisi’ olabiliyor çoğu zaman. Yani asıl olarak sansür ve bunu oluşturan ağır politik koşullar nedeniyle ‘mecburen’ otosansür Türkiye’de sanat yaratımının şu an için birincil sorunu olarak dikkat çekiyor. Çünkü yaratımın ‘özgür’ olmadığı yerde başka meseleleri öncelemek de anlamsız hale gelebiliyor.
Dolayısıyla, kültür sanat alanının; yalnızca siyasi değil, hukuki, ahlaki vb. bütün baskılardan azade kılınmasının; toplum, vatan, din hassasiyeti gibi kavramlarla hedefe konulmamasının yolunun açılması çok önemli. Yaratıcının sanatın hangi formunda ortaya çıkaracağına kendisi karar vermeli; eseriyle arasına, eserin yaratacağı etki dışında hiçbir tedirginlik girmemeli. Bundan sonrası artık o sanat ürünüyle temas eden sanatseverlerin yorumları ve özgün değerlendirmelerine kalıyor. İşte dikkat çekmek istediğim mesele tam olarak bu noktada ortaya çıkıyor!
Bugün bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kültür- sanat alanı çoğunlukla kuralsız bir biçimde ‘piyasa’nın insafına terk edilmiş durumda. Filminizi hangi dağıtımcının kaç salonda vizyona sokacağına, kitabınızın kaç adet basılıp nerelerde satılacağına, resmininizin hangi sergi salonunda teşhir edileceğine, müziğinizi bir mekanda sahneleyip sahneleyemeyeceğinize hep ‘piyasanın görünmez eli’ karar veriyor. Liberallerin uydurduğu bu sahte ‘görünmez el’ kavramı aslında çok somut ve görünür olan ‘piyasa belirleyicilerini’ de görünmez kılmakta hayli işlevsel kuşkusuz. ‘Halkın neyi sevip neyi sevmeyeceğini’ piyasada oluşan havaya bakarak kokladığını sanan, hangi filmin çekileceğine, hangi kitabın basılacağına, hangi müziğin dinleneceğine, kimin resimlerinin satılacağına estetik kaygılarla değil, ‘piyasanın beklentileriyle’ bakan bir ‘kültür sanat baronları’ topluluğunun ortaya çıktığına dair tüm dünyada yazılıp çiziliyor.
İçinden geçtiğimiz çağ, bir filmin kaderine hangi festivale kabul edildiği, bir kitabın yolunu çıktığı yayınevinin belirlediği, bir resmin haber olabilmesi için üç beş büyük galeri dışında hiç şansının olmadığı bir zaman aralığı. Bugün artık bir resme değerini veren şey onu kimin yaptığından çok, kimin satın alıp koleksiyonuna koyduğu.
Meselenin tarihsel boyutu ve bununla nasıl mücadele edileceği uzun soluklu tartışmaları da gerektiriyor kuşkusuz. Burada tamamen piyasanın insafına terk edilmiş kültür sanat ortamının ‘özgür’ olma ön koşulu yerine getirildiğinde bile beklediğimiz düzeye ulaşamama ihtimaline dikkat çekmek istiyorum. Piyasanın da yaratıcılar üzerinde baskı kurduğu ve otosansüre neden olduğunu unutmamak gerekiyor. “Halk bunu istiyor” diyenlerin halkın ihtiyacının gerçekte ne olduğuyla fazla ilgileri olmadığını biliyoruz.
Seçimin iki büyük burjuva odağının ekonomi programlarına bakarak bu alana da dair başka bir türlü bir icraatı hayata geçireceğini düşünmek saflık olacaktır. Ama sosyalist-halkçı partilerin, demokratik mücadelede öne çıkan örgütlerin ‘kamucu’ bir ekonomi, ‘toplumcu’ bir sanat derken bir yandan kültür-sanatı özgürleştirip aynı zamanda piyasanın elinden nasıl kurtaracaklarına dair net, vaadi aşan somut çözümleri düşünmelerinin vakti geldi de geçiyor.
Evrensel'i Takip Et