29 Nisan 2023 04:35

Provokasyon nedir? Ya da "Seçim öncesi Diyarbakır"

Diyarbakır'da düzenlenen açıklama

Fotoğraf: MA

Paylaş

En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun,
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?
Ziya Paşa (Terkib-i Bend VIII)

Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında başlatılan ve bölgedeki çok sayıda il ve ilçeyi kapsayan operasyonda yüzlerce kişi gözaltına alındı. Çağrılsalar ifade vermeye aksatmadan gidecek sanatçılar, siyasetçiler, hukukçular, hak savunucuları ve gazeteciler “yakalandı”(!). Bölgede benzerleri çok sık görülen bu operasyonda da bildik şiddet görüntüleri ve haksız uygulamalara itirazın önüne konulan engellemeler kamuoyuna yansıdı. Soruşturma dosyasına hızla gizlilik kararı getirildi.

Operasyonun gerekçesinin seçimler öncesinde bölge halkını sindirmek, HDP seçmenine gözdağı vermek ve kitlesini provoke etmek olduğunu ifade edenler oldu. Özellikle seçim ve sandık güvenliği duygusunu geriletmeye, bu konuda aktif görev alacakların elini kolunu bağlamaya yönelik niyetin altı çizildi. Kürt siyasetine karşı yürütülüyor gibi görünse de bu operasyonun tüm muhaliflere yönelik olduğu, haklı olarak, vurgulandı.

İktidar aklının tehdit, istismar, ayrımcılık, hedefe yerleştirme ve abartı düğmelerinin hepsine aynı anda bastığı bir dönemde, hafta boyunca bölgede yaşananlar ‘provokasyon arayışı’nda bir el yükseltme tercihinin de işaretini veriyor. Bu aşamanın hem seçim takviminde geride kalan iki haftanın ilerleyiş dinamikleri ve hem de gözaltına alınan isimlere “terör örgütü üyeliği” suçlaması yöneltilmesiyle daha da daraltılmak istenen meşruiyet alanının genişletilme imkanları açısından layıkıyla yanıtlanması gerekiyor.

* * *

‘Provokasyon’, çoğunlukla şiddet içeren bir reaksiyona neden olmak amacıyla yapılmış bir eylem veya konuşma olarak tanımlanıyor. Aslında duygulara seslenen bir iletişim stratejisi. Provokasyoncu akıl, kişinin çevresinde olup bitene verdiği tepkiyi şekillendiren en önemli faktör olan ‘duygu’yu hedef alarak kışkırtıyor. Duygular kişinin önceliklerini saptamasına, harekete hazır olmasına ve eyleme geçmesine öncülük ediyor. Bu nedenle otoriter siyasetçiler sıkça duygulara, özellikle de öfke ve korku gibi negatif duygulara yönelip, kitleleri etkilemeye çalışıyor. Özellikle demokrasi sayılamayacak ülkelerde provokasyondan doğacak siyasal karar ve davranışlara sıklıkla umut bağlanıyor. Kişinin kendi kişisel güvenliğini de içerecek biçimde büyük bir tehlike altında olduğu, ulusun/toplumun telafisi mümkün olmayan bir tahribata karşı ayağa kalkması gerektiği duygusu yaratılmak isteniyor. Provoke edilenin hemen ve düşünmeden tepki vermesi, saldırıya geçmesi ümit ediliyor.

* * *

Adalet ve Kalkınma Partisi kuruluşundan bu yana, özellikle de son on yılda ayrımcı bir siyasal dil kullandı. Sistemli kayırmacılık yanında tarihsel/toplumsal hassasiyet noktalarına odaklanarak toplumu kutuplaştırmaya özel bir çaba gösterdi. Dönemin gereklerine uygun olarak icat edilen günah keçileri ile yetmezlikler, yolsuzluklar, iş bilmezlikler örtülmek istendi. İktidar özellikle 14 Mayıs seçimleri arifesinde, bildik siyasal mücadele mecralarına yaptığı norm ve meşruiyet dışı eklentilerle ayrımcı yaklaşımını geliştirdi. Görevdeki bakanların unvanlarıyla seçime sürüldüğü, cami avlularında miting düzenlenen, 23 Nisan’da kurulan ve çocuklardan oluşan temsili kabineye muhalefetin Erdoğan tarafından şikayet edilebildiği, etnik ve inanç eksenli farkları uçurum gibi göstermeye odaklanmış olan bu dil giderek şiddetleniyor. ‘Miting’, ‘toplantı’, ‘devlet memuru’, ‘kamu kaynağı’ tanımlarının keyfe göre değerlendirilip, sıkça oyun kuralının maç başladıktan sonra değiştirildiği bu dönemde yapılan sistemli ayrımcılık saklanmadığı gibi, ayrımcılığa uğrayanlar tarafından da kanıksanmış görünüyor.

Bu türden bir siyasal iklimde provokasyon arayışları da sıklaşmış durumda. Yürütmenin tek erk kaynağı olduğu, ‘siyasetçi’, ‘kamu görevlisi’ ve ‘trol’ ayrımının ortadan kalktığı bu süreçte Erdoğan rejimi, siyasal sistemin elde kalan normlarını da bozmaktan çekinmiyor. Siyasal muhalefeti kendi düzeyine indirecek bir ortam yaratmaya özel gayret gösteren bu yaklaşım tarzına verilecek cevap, pozitif duygulara seslenen bir dil tutturmaktan ve Diyarbakır’da yaşatılan adaletsizliği bir an bile olsa unutmamaktan geçiyor.

Unutulmamalı ki provokatörün amacına hizmet edecek bir reaksiyon üretmek için yapılan provokasyon denemesi, provokatörün niyetinin görünür kılınması imkanını da beraberinde getiriyor. Bir iletişim stratejisi olan provokasyonun iki yönlü yapısı, bu yazıya konu olan son örnekte görüldüğü gibi, düğmeye basanın beklentisinin aksine provokatörün ifşa edilmesinin yolunu açıyor.

Ziya Paşa ile başladık, onunla bitirelim:

Bir gün gelecek sen de perîşân olacaksın,
Ey gonca bu cem’iyyeti her-dem mi sanırsın?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa