AKP ekonomide kaybedenler için çıkış hikayesi yazabilir mi?(2)
Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA
Dün AKP’nin, ‘başarılı’ var sayılan ilk10 yılına baktık.
Yabancı sermaye akışıyla beslenen ‘parlaklığının’ altında tüm melanetlerin nasıl önemsizleştirildiğini hatırlattık:
Zengin fakir arasındaki uçurum büyümüş; dert değil!
Ekonomiyi iyice dışa bağımlı hale gelmiş; döviz geldikçe önemsiz!
İşsizlik AKP öncesine göre daha artmış; istihdam edilen çoğalırken işsizliğin çoğalmasında sorun yok!
Büyümeden küçük de olsa pay verilen emekçiler de ‘kredi’ ve ‘sosyal yardım’ gibi telafi mekanizmalarıyla sürece ikna edilmişti.
Sermaye kesimleri (Kâr, faiz ve rant elde edenler) memnun, emekçiler ikna, esnaf ‘mutlu’. Bu tablo altında sonuç: AKP’nin oyu yüzde 50.
İşte bu devran aynen böyle dönsün diye, bu devranı döndürecek yabancı sermaye gelsin diye yapıldı; AKP filminin-beğenilmeyen-ikinci ikinci yarısında ne yapıldıysa.
Yapılanlara bakalım!
İKTİDAR MAKİNESİ BOZULUNCA
2013 sonrası dünyada bol ve ucuz döviz dönemi bitti! İşte o andan itibaren iktidarın o güne kadar tıkır tıkır işleyen makinesi bozulmaya başladı!
İlk adım: Mega projeleri yoğunlaştır.
Yurt dışından kaynak akışını sağlayacak, rantı büyütecek bir formül olarak mega projeler hayata geçirildi. Havaalanları, yollar, finans merkezi, tüneller, köprüler, şehir hastaneleri… Ülke tam anlamıyla şantiyeye döndü.
Karşılığındaki hazine garantili borçlar: 250 milyar dolar! (Torunların geleceği şimdiden ipotek altında!)
Geleceği ipotek altına alan bu projeler bugün de cep deliyor!
Örnek geçiş ücreti 1000 TL olan Osmangazi Köprüsü. Bayramda köprüden arabasıyla geçenler 184.5 lira ödedi. Geriye kalan 815.5 liralık kısmını ise devlet bizden aldığı vergilerden, ‘katkı payı’ olarak ödedi.
İkinci adım: Doğa ve toprak rantını hızlandır.
Her akarsuya HES, her ovaya termik santral, Kaz Dağlarından Artvin’e her dağa madencilik izni…
Boşuna değil inşaat, maden, enerji şirketleri istilası; sermaye birikmeye devam etsin diye!
Doğayı katletmesi bir yana…
HES’lerin kuruttuğu dereleri mi sayalım. Kurak yazlarda elektrik üretmemesini mi hatırlatalım.
Yoksa…
‘Yakıt maliyeti yok’, ‘işletmesi ucuz’ denilen HES’lerin pahalı elektrik satmasından mı?
İthal kömür, ithal doğal gaz kullanan termikleri mi sıralayalım.
Üçüncü adım: Kamu bankalarını sermaye için kullan.
Kamu bankalarının kredi musluğu, ‘içeriyi’ besleyebilmek için kullanıldı; kamu bankaları ucuz kredi dağıtım merkezlerine dönüştürüldü.
***
Rant ve kredi sistemi kaynakları kara delik misali yuttu! Yetmeyince de ‘Nereden, ne geliyorsa gelsin’ anlayışına geçildi.
Yeni bir adım daha atıldı; ‘tulumbaya’ su, illegal ticaretten akıtılır oldu!
Ülkenin boğazına kadar uyuşturucuya battığını görmek de uluslararası mafya çatışmalarının ülkede sıradanlaşması da tesadüf değil; giderek ülke mafyasının da ülke iktisadiyatının parçası haline gelmesi de.
Çökme, haraç, komisyon, kamulaştırma…
Ekonomik çarkın dişlileri artık.
ABD’de yargılanan Sezgin Baran Korkmaz-devlet ilişkileri ne anlatıyordu?
Mafyanın hesabı kişisel değil. Mafyanın yasa dışı finansal kaynakların yaratılmasında kullanılmasının ve mülkiyetin zorla ele geçirilmesinin (Sedat Peker’in deyişiyle mala çökülmesinin) amacı belli: Ganimetin iktidara yakın ulusal ve uluslararası sermaye grupları arasında yeniden paylaşılması.
Yalıkavak Marina’ya çökmeye dair Mehmet Ağar’ın dikkat çektiği gibi; mevcut ekonomi politikte bir ‘döviz makinesi’nin kimin kontrolünde olacağına, kanun, şeffaf ihaleler, serbest piyasa hazretleri falan karar veremez.
Böyle olunca da ‘Ulusötesi Organize Suçlara Karşı Küresel Girişim’in raporlarında ‘Türkiye artık bir mafya devleti’ olarak geçmesi normalleşiyor.
Öte yandan yasal çökmeler de hızlandı: Acele kamulaştırmalar; İkizdere’den Kaz Dağlarına kural tanımamalar vb.
Gerekirse zor yoluyla hayata geçirilen bir politika bu! Bazen jandarma/polis zoruyla köylülerin derdest edilmesinde bazen de kentsel dönüşüm adıyla emekçilerin cop ve gazlarla mahallesinden çıkarılışında tanık olduğumuz gibi!
Mülksüzleştirme yoluyla sermaye birikimi, Türkiye kapitalizminin güncel ve etkin bir yönelimidir artık.
Depremde bile aynen süren bir politikadır bu; depreme yönelik OHAL ilanı ve o kapsamda çıkarılan kararnamelerle sürdürülen.
Çevre Şehircilik Bakanlığı, bir kararnameyle neredeyse sınırsız denebilecek yetkilerle donatıldı; depremzede yurttaşların mülkiyet hakları üzerinde her türlü tasarrufta bulunmaktan ormanların, kıyıların, tarım arazilerinin ve meraların vasfını değiştirerek imara açmaya…
Depremzede yurttaşların ellerinde kalan son mülkleri artık devlet-sermaye planlarının insafında!
***
Ziraat Bankasından BOTAŞ’a, PTT’den TÜRKSAT’a tüm kamu kuruluşlarının devredildiği… Merkezi yönetim bütçesinin işlevlerine paralel işlevlere sahip… Varlık Fonunun oluşturulması da kaynak transferiyle ilgilidir.
Keza Merkez Bankasının siyasi kontrolünün amacı da budur; 128 milyar dolarların sermayeye aktarılmasında açığa çıktığı gibi.
İŞTE TEK ADAM SİSTEMİ DE BUNUN İÇİN VAR
Giderek sermayeye hızlı el koymak elzem hale geldi; hız için parlamentoyu devre dışı bırakacak, hukuku engel olmaktan çıkaracak bir sistem ihtiyacı da…
Doğanın ve kamu hizmetlerinin metalaştırılmasının hızlandırılması için kuvvetleri birleştirecek formül Türk tipi başkanlık sisteminde bulundu.
Ekonomik ihtiyaçlar ile sistem birbirini besledi.
Dış kaynak olanağı daraldıkça ihtiyaçlar bu sistemi Cumhur İttifakı için elzem kıldı. Rejimin bu yeni mimarisi yerleştikçe de bu sistemi taşıyabilecek ekonomik altyapının finansmanı için ‘Nereden, ne geliyorsa gelsin’ anlayışı hakim oldu!
FAİZ KARARI DA BİR SERVET TRANSFERİ
Faiz hiç de savunulası bir şey değil. Ama hükümetin de, ‘Enflasyonun sebebi yüksek faizdi, faizi enflasyonu düşürmek için indirdik’ demesi de hiç inandırıcı değil.
Mart 2021’de yüzde 19 olan Merkez Bankası faizi artık yüzde 8.50 düzeyinde. Ama enflasyon ise hanelere ateş gibi, yoksul ailelere kaya gibi düştü; yüzde 16’lardan yüzde 50’lere geldi. Gıdada, temel tüketim maddelerinde yüzde 100’ü buluyor.
Faiz bugünkünden çok çok düşük enflasyonu düşürmek için indirilmiş olamaz.
O zaman 8 TL olan dolar kuru şimdi 19 TL’nin üzerinde. Bu da Avrupa’nın Çin’i, yani üretim üssü olmak içinmiş. İktidar öyle diyor.
Gel gör ki sattığımızdan çok alıyoruz. Dış ticaret açığı rekorlar kırıyor.
***
Faiz indirimin amacı başka. İndirim birileri için!
İktidar etrafında kümelenmiş anca TL ile borçlanarak dönebilen sermaye için… Faizler yüksek olduğunda kredi alamadığı için batmanın eşiğine gelen sermayeyi kurtarmak için… Küçük ölçekli, emek yoğun ve ithal ara malı yoğunluğu daha az olan kesimler için…
Listeyi böyle uzatabiliriz!
Üzerine de vurgulayalım: Ranta dayalı birikim, devlet eliyle dağıtılan kaynaklarla ve de ucuz faizle beslenen ayrıcalıklı kredilerin üzerinde yükseliyor.
“E ne güzel birileri destekleniyor işte” denecek bir durum değil bu.
Enflasyonun altında ezilen sabit gelirlilerden krediye ulaşabilen küçük bir azınlığa servet transferi yapılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz teorisi geliştirirken de Nas’ı savunur görünürken de yaptığı şey açık: Belli kesimin ve sermaye grubunun çıkarlarını canhıraş şekilde savunmak!
Tabii büyük sermaye kesimlerini de ihmal etmiyor. Onlara vaadi de ‘Çinleştirme’ söylemi üzerinden ucuz emek.
BİRİLERİNİN GELECEĞİ DE TÜKENİYOR
Faiz indimi üzerinden tüketim pompalanıyor.
Gelirimizin olup olmaması da hiç önemli değil; çünkü 100 lira kredi kullanıp faizi ile 120 lira öderken kârlı çıkıyoruz. Zira 100 liraya aldığımız ürünün fiyatı kredi faizi sonunda 170 lira oluyor. Tüketerek aslında 50 lira net kârda oluyoruz.
Ama aradaki fark birilerinin cebinden çıkıyor; üstelik 2016 yılından beri artarak.
Kim onlar sorusu şu verilerde yatıyor. Sermayenin milli gelirden aldığı pay 11 puan artarak yüzde 60’ı buldu. Ücretlilerin aldığı pay ise aynı oranda azalarak yüzde 25’lere geriledi.
Bu dönem sermayenin ölçüsüzce nemalandığı benzersiz bir dönem!
***
TL’nin değer saklama özelliğini kaybettikçe büyük tasarruf sahipleri hızla gayrimenkule ve otomobile talep gösteriyor. Enflasyon karşısında parayı koruyabilmenin yolu konut, araba, gayrimenkul almak olunca da konut ve konut dışı gayrimenkul fiyatları yükseldikçe yükseliyor.
Haliyle kiralar da uçuşa geçti.
Gayrimenkuldeki yüksek fiyat artışı ciddi barınma sorunu yaratıyor. Ev sahibi kiracı çatışması büyüyor.
Devletin memurunun maaşı İstanbul’da birçok semtte kiralara yetmiyor. Eskiden ev alabilen 30 yıllık memur, emekli ikramiyesiyle şimdi ikinci el araba zor alıyor.
Evet ekonominin çarkları dönüyor ama iş ve aş peşinde koşarken ev ve otomobil hayalleri kaybolan nesiller çoğalıyor.
Hem de Türkiye ekonomisi geçen yıl yüzde 5.5 gibi AKP’nin en parlak yılları sayılan ilk 10 yıldaki ortalamasından daha iyi büyüme performansı ortaya koymasına rağmen.
Ekonomi kilo alıyor ama geleceği yiyor.
AKP’NİN BU YOLDAN DÖNERİ YOK
2016’dan beri hızlandırdığı ve yukarıda anlattığımız el koyma süreci iktidar için bir zorunluluk. Birilerine çılgınlık gibi gelen bu tablo, AKP için yaşamsal önemde bir tercih.
AKP’li yıllarda işçileşme yoğunlaştı. Çalışma Bakanlığının verilerine göre 2003 yılında işçi sayısı 4 milyon 600 bin. Şimdi ise 14.5 milyona ulaşmış durumda.
İşçi sayısı yüzde 300 artmış. Aynı dönem nüfus 70 milyondan 85 milyona çıkarak, sadece yüzde 20 artmış.
Üstelik ülkenin işsizi de çok.
Bunca sabit gelirli nasıl beslesin onca rantı, sarayı, kara parayı, düşük faiz vurgununu, sermayeyi.
Saymadıklarım da var daha; trilyonluk kredi borçları, 185 milyar dolarlık bir yıl içinde ödenmesi gereken dış borç, kapatılması gereken 50 milyar dolarlık cari açık gibi!
Yukarı oluk oluk kaynak çeken iktidarın da aşağıyı besleme kaynakları azaldı.
Dağıtılacak kaynak azaldıkça iktidarın yaygın dağıtım ağları zedelendi. Ve sistem giderek çok daha küçük bir grubun kaynaklardan olağanüstü eşitsiz bir pay aldığı bir modele dönüştü.
***
Alttakilere ilk zamanlar kalkınmasız büyümeden küçük küçük de olsa pay geldi, umut geldi. O çark alttakileri küçülterek, ucuzlatarak dönmek zorundaydı.
O çark döndükçe alttakiler un ufak olur da hükümet dönemez artık bu çarkı döndürmekten!
- Ezdirmemek ne kelime suyunu sıktılar 26 Aralık 2024 06:55
- Et ithalatı da sürer gıda pahalılığı da 08 Kasım 2024 11:17
- Türkiye BRICS’te de kapıda bekletiliyor, kapının ardı cennet değil ki! 24 Ekim 2024 13:08
- Bütçenin özeti: Hem yakacak hem kıracak 19 Ekim 2024 07:06
- Şimşek’in haraç şovu 16 Ekim 2024 04:57
- İTO Başkanı ‘şeytan’ taşlatıyor! 09 Ekim 2024 04:39
- Patronlardan 21. yüzyılda 19. yüzyıl talepleri: Bir adım ötesi zincire vurmak 28 Eylül 2024 06:47
- Erdoğan’ın ABD temasları: Mesaj mı yoksa yalvarış ve temenni mi? 26 Eylül 2024 06:27
- Fiyatlar artarken enflasyon düşüşünün yorumu: Kağıt üstünde düşüş, kemikte hissediş 04 Eylül 2024 05:53
- Vergi listesindeki 3 çeşit yüzsüzlük 29 Ağustos 2024 05:34
- Çin istilasına yol! 27 Ağustos 2024 05:10
- 12 şirket neden Varlık Fonu’na devredildi? 22 Ağustos 2024 04:55