30 Nisan 2023

‘Abdurrahman bizi unutmuş?’

Fotoğraflar: Abdurrahman Gök (solda)/MA | Kemal Kurkut (sağda), Abdurrahman Gök

6 Şubat Depremi’nin merkezi Kahramanmaraş Pazarcık’ta apartmanlar birer hayalete dönmüş, neredeyse tümü hasarlı, halkın çoğu çadırlarda, şanslı olanlar konteynerlerde kalıyor. Bazıları dayanamamış hasarlı evlerine geri dönmüş. Çünkü bayramda yaşanan fırtına çadırları yerinden uçurmuş, konteynerleri devirmiş. Pazarcık, depremin üzerine bir felaket daha yaşamış. Dört kişi hayatını kaybetmiş, ağır yaralılar var. Evlerin yanı sıra bazı çadırlar da enkaz halinde. Altından su almasın diye çoğu konteyner taşların üstüne oturtulmuş. Fırtınaya burada yakalanan bir depremzede “İki-üç kez havaya kalktı, kapıları zor tuttuk. Sokaktan geçen bir teyze yuvarlandı ama içeri alamadık” diyor. Pazarcık yurt dışına çok göç vermiş, gidenler aralarında örgütlenip akrabalarına, tanıdıklarına yardım yollamış. “Onlara el koymak istediler, burada çok mücadele verdik” diyorlar. Köylerde tarımla uğraşanlar, hayvancılık yapanlar çadırlarını evlerinin yakınlarına kurmak istemişler. Bir mücadele de orada başlamış. Dayanışma olmasa, devlet kendi belirlediği yerler dışında barınanlara yardım götürmüyor. Şehrin içinde küçük çadır kampları var, onların etrafına da tel çekilmiş. Basının ve anket şirketlerinin girmesi yasak. Ancak AKP, AFAD ve Kızılay’la girip seçim propagandası yapıyormuş. “Zaten ancak seçim zamanı gelip halimizi hatırımızı sormaya başladılar” diyorlar, öncesinde bir ‘geçmiş olsun’ diyen olmamış. Pazarcık’ın Kürt ve Alevi mahallelerinde insanlar halen öfkeli, merkezde ve Yukarı Pazarcık’ta haline şükredenlerin sayısı daha fazla. Seçimde durum belirsiz, ancak sesli ya da sessiz öfkenin sürprizlere neden olması olası.

Kahramanmaraş’taki hummalı enkaz kaldırma ve ahşap kulübelerden çarşı inşa etme çalışmalarının aksine Pazarcık’ta yaprak kıpırdamıyor. Hasarlı binaların yıkımı için ihale yapılacak, “onlar da demirlerimizi alıp gidecekler” diye yakınıyor bir kadın depremzede, “bizim emeğimiz, bizim malımız ama bize bırakmıyorlar”. Havalar ısındıkça yılanlar görülmeye başlamış, evde olsalar demir var, tel var; çadırda yılandan, akrepten nasıl korunacaklar? Belki bu nedenle daha fazla insan hasarlı da olsa evlerine dönecek…

Bunları konuşurken yokuştan Fidan Abla görünüyor. Fidan Abla’yı (Fidan Fıstık) bazılarınız hatırlar belki. Depremin ilk günlerinde gazeteci Abdurrahman Gök, zifiri karanlıkta Pazarcık’ta dolaşırken rastlamıştı ona. Tek başına kalıyor, evini terk etmiyor ve de sürekli saati merak ediyordu. Abdurrahman ne zaman “hadi!” deyip gitmeye kalksa “Saat kaç?​” diye soruyor, sonra anlatmaya devam ediyor, yalnız kalmamak için süreyi uzatıyordu. 20 Şubat’ta Hatay’daki 6,4 büyüklüğündeki depremde Abdurrahman Gök yine yanına gitmiş korkup korkmadığını sormuştu. “Fidan Abla senin dışında evde yaşayan yok, herkes çadırlarda”. Gazeteci, Fidan Abla’nın bütün sorularını tek tek yanıtlıyor, anlamadıysa bir de Kürtçe anlatıyordu. Onu hem rahatlatmaya hem de tatlı tatlı çadırların bulunduğu Cemevi çevresine gelmeye ikna etme çabasıydı bu:

“Fidan Abla herkes seni çok merak ediyor… İyi tamam, hadi dikkat kendine Fidan Abla”

“Saat kaçtı?...”

Abdurrahman Gök’ün Fidan Abla’yla çektiği pek çok haber videosu var. Sonunda Fidan Abla evden çıkıyor, komşularıyla bir araya geliyor. Hatta Fidan Abla bu videolar sayesinde meşhur olmuş. İlçeye gelenler Fidan Abla’yı bulup onunla fotoğraf çektiriyormuş. Fidan Abla’nın bir özelliği de isimleri çok kolay unutuyor. Beş dakika sonra tekrar soruyor, “Senin adın neydi?​” “Ceren” Haa, tamam”. Ama Fidan Abla Abdurrahman’ın adını unutmuyor. Durup soruyor “Abdurrahman bizi unutmuş? Hiç gelmiyor?​” Fidan Abla’ya Abdurrahman Gök ve onun gibi pek çok gazetecinin gözaltına alındığını, tutuklandığını söyleyemiyorlar:

“Abdurrahman çalışıyor, işi var ondan gelemiyor, uzakta”

“Ne kadar uzakta, çok mu uzakta, mesela ne kadar?​”

“Çok uzak, taa burdan çarşıya kadar”

Fidan abla artık evinden çıktığı için daha özgüvenli:

“E, yakınmış!”

Abdurrahman kalben buralara çok yakın. Biz onu üstü çıplak olduğu halde “canlı bomba olduğu” iddiasıyla vurulan üniversite öğrencisi Kemal Kurkut’un öldürülme anını fotoğraflayan gazeteci olarak tanıyoruz. Kurkut’u öldüren polisler cezasız kalmış ama Gök’e bir yıl altı ay 22 gün hapis cezası verilmişti. Yılmadı, yorulmadı Mahsa Jîna Amini protestolarının en hareketli döneminde motosikletiyle İran’ı dolaştı, bize anlattı. Depremde hiç durmadan yayın yaptı. İşte şimdi, 25 Nisan’da sabahın köründe “Şafak Operasyonu” adı verilen, bir ‘seçim operasyonu’yla avukat arkadaşları, sanatçı arkadaşları ve meslektaşları ile birlikte gözaltına alındı. İki gün sonra da tutuklandı. Şimdiye kadar Abdurrahman’ın yanı sıra her habere aynı heyecanla koştuğuna tanık olduğumuz JinNews muhabiri Beritan Canözer, gazeteciler Mehmet Şah Oruç ve Remzi Akkaya, bir tanık ifadesiyle “terör örgütü üyeliği” gerekçesiyle özgürlüğünden mahrum bırakıldılar. Temmuz’da tutuklanan 16 Kürt gazeteciye, Ekim’de dokuz gazeteci, şimdi de dört gazeteci daha eklendi. Temmuz’da tutuklananların iddianameleri 15 gün önce kabul edildi. Ancak dokuz ay sonra neyle suçlandıklarını öğrenebildiler. Yani yalnızca Temmuz’dan bu yana 29 gazeteci cezaevine girdi. Batıda gazeteci örgütlerinin açıklamaları ve birkaç cılız tepki dışında ses yok. Acılarda, dertlerde ortak olmayınca, gazeteciliğin doğusu ve batısı arasında duygusal kopuş da kaçınılmaz hale geliyor. Tunca Öğreten, Murat Baykara ve Ömer Çakan’ın deyimiyle “Coğrafya hem haber hem kader oluyor.”

Bize diyor bir depremzede “Abdurrahman terapi gibi geldi, günlerce bizimle kaldı, sesimizi duyurdu, bizi umutlandırdı. Cengiz Topel’de adaylığını koysa muhtar seçilir.” Fidan Abla’nın gözü yolda, meslektaşları öfkeli… Seçim buralarda biraz da derdini anlatacak gazetecinin yolunu gözlemek, gazetecilikse o yolların tıkanacağını göze ala ala mücadele etmek demek.

Bu yazı gazetede baskıya gittiğinde Ankara merkezli yeni bir soruşturma daha başladı.Evlere düzenlenen baskınlarda Diyarbakır'da Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu, Mezopotamya Ajansı (MA) Editörü Sedat Yılmaz ve eşi Selma Yılmaz;  İstanbul’da ise Filiz Yılmaz’ın da aralarında bulunduğu birçok kişi gözaltına alındı.

Gazetecilik suç değildir.

Evrensel'i Takip Et