Esad'ın dönüşü Erdoğan'ın gidişinin habercisi mi?

Fotoğraf: Volkan Furuncu/AA
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Rusya, İran ve Suriye’yle dışişleri bakanları düzeyindeki dörtlü görüşmenin 10 Mayıs’ta gerçekleştirilebileceğini söyledi. Çavuşoğlu, bir hafta sonrasını işaret ederken bile kesin bir tarih veremiyor, “Gerçekleştirilebilir” diyor. Çavuşoğlu’nun açıklaması, Suriye yönetimi ile görüşmelerin bir an önce yapılması konusunda ne kadar istekli olduğunu ortaya koymakla kalmıyor, aynı zamanda bu görüşmelerin Erdoğan iktidarının umduğu gibi ilerlemediğini de haber veriyor. Hatırlanırsa Çavuşoğlu daha önce Suriye ile dışişleri bakanları düzeyinde görüşmenin ocak ayında gerçekleşmesi beklentisini ifade etmişti -ki, bu beklentinin arka planında seçimlerden önce Erdoğan ve Esad’ın görüşüp birlikte fotoğraf vermesi hesabı bulunuyordu.
25 Nisan’da Türkiye, Rusya, İran ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat şefleri düzeyinde yapılan toplantıdan sonra Savunma Bakanı Akar, bu görüşmelerde ilerleme kaydedildiğini söylemiş ancak Suriye tarafından bu açıklamayı yalanlayan beyanatlar gelmişti. Esad yönetimi, Türkiye Suriye’deki askeri güçlerini geri çekip cihatçıları desteklemeye son vermeden (Bu konularda bir takvim açıklamadan) “Normalleşme”nin olmayacağını söylüyor. Bu koşulları yerine getirmenin ilk adımı olarak da Türkiye’nin M-4 Otoyolu’nun güvenli bir şekilde ulaşıma açılması konusundaki taahhütlerini yerine getirmesini istiyor. Çavuşoğlu’nun “gerçekleşebilir” dediği görüşme, bu konudaki pazarlıklardan çıkacak sonuca bağlanmış gibi görünüyor.
Erdoğan yönetimiyle görüşmeler konusunda bu görüşmelerin teşvikçisi ve ara bulucusu Rusya ile onunla iş birliği halinde olan İran ve Esad yönetimi arasında bazı görüş ayrılıklarının bulunduğunu da belirtmek gerekiyor. Rusya, Erdoğan iktidarının bu görüşmeleri seçim propagandasının bir parçası haline getirmesinde bir sakınca görmüyor. Tıpkı Putin ve Erdoğan’ın telekonferans yoluyla bağlandıkları Akkuyu Nükleer Santralinin erkene alınan açılışının (Tesise Rusya’dan ilk yakıtın getirilmesi nedeniyle yapılan törenin) bir seçim propagandasına dönüştürülmesinde sakınca görmediği gibi. Çünkü Putin yönetimi, bölge politikası için kullanışlı gördüğü Erdoğan’ın seçimleri kazanıp yoluna devam etmesini istiyor. Buna karşın Esad yönetimi, Erdoğan’ı Suriye’de 2011’den bu yana yaşananların birinci dereceden sorumlusu olarak görüyor ve bu nedenle öne sürdüğü koşullar gerçekleşmeden “Normalleşme” yönünde bir adım atmak istemiyor. Suriye yönetiminin bu tutumunda İran’dan aldığı desteğin de belirleyici bir rolü bulunuyor. İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin Şam ziyaretini ve Esad’a “Bugün artık size yönelik tehdit ve yaptırımlara rağmen galip geldiğinizi söyleyebiliriz” demesini bu desteğin açık bir ifadesi olarak değerlendirmek gerekiyor.
Ancak 2011’de 6 ayda devirme hesapları yapılırken bugün Esad’ın Erdoğan karşısında elini böylesine güçlendiren gelişmeler sadece İran’ın verdiği destekten kaynaklamıyor. Mısır, S. Arabistan, BAE, Ürdün gibi Arap ülkeleri de artık Suriye’nin Arap Birliğine geri dönmesi için son hazırlıklarını yapıyorlar. Mısır, Ürdün ve S. Arabistan dışişleri bakanlarının Şam’da Esad’la görüşmeleri, Esad’ın BAE ve Umman’a yaptığı ziyaretler ve en son S. Arabistan, Ürdün, Irak ve Mısır dışişleri bakanları ile Suriye Dışişleri Bakanı Mikdad arasında yapılan toplantı, Suriye’nin hem Arap Birliğine ve hem de bölgenin siyaset sahnesindeki rolüne dönüşünün yakın olduğunu haber veriyor.
Esad’ın yeniden kabul görmeye başlaması ve siyaset sahnesindeki rolüne dönmeye hazırlanması, Erdoğan’ın gidişinin de habercisi olabilir. Çünkü Esad’ın devrilmesi, Erdoğan yönetiminin yeni Osmanlıcı hayallerle süslenmiş bölgeyi yeniden dizayn etme ve Türkiye’yi bölgenin lider ülkesi yapma iddiasının başlangıç noktasıydı. Bugün Erdoğan, Esad’ı deviremediği gibi daha önce “darbeci”, “15 Temmuz darbe girişiminin finansörü”, “katil” ilan ettiği bölge ülkelerinin liderleriyle de “Normalleşme” adı altında ilişkiler geliştirmeye çalışıyor. S. Arabistan, BAE, Mısır, İsrail gibi bölge gericilikleri Erdoğan iktidarının yaşadığı sıkışmışlığı “Normalleşme” adı altında ondan yeni tavizler koparmak için kullanıyorlar.
Durum buyken iktidar yanlısı medya organları insan aklıyla alay eder gibi “Türkiye’nin ve İslam ülkelerinin Erdoğan gibi güçlü bir lidere ihtiyacı var” propagandasını yapıyorlar. Oysa Türkiye’yi karşı karşıya bıraktığı tehditler bir tarafa son 20 yılda bölge halklarına Erdoğan kadar zarar veren ikinci bir lider yok!
Esad’ı devirmek için desteklediği cihatçı grupların yarattığı yıkım ve vahşetin faturasını sadece Suriye ve Irak gibi bölge ülkeleri değil, Türkiye halkı da patlayan bomba ve katliamlarla ödedi. Yetmedi bu cihatçı militanları Libya savaşında da kullanarak Libya’daki yıkımın ve kaosun mimarlarından biri oldu. Mısır ve Tunus’ta desteklediği İhvancılar (Müslüman Kardeşler), diktatörleri deviren halkların değişim, insanca yaşam, demokrasi, laiklik talep ve özlemlerinin boşa çıkartılıp yeniden gerici rejimlerin inşa edilmesinin baş aktörleri oldular. Bir insanın burnu dahi kanamadan çözülebilecek olan Kürt sorununda ısrarla sürdürülen savaşçı politika nedeniyle -ki bu politika hem yayılmacı emellerin ve hem de içteki baskı rejiminin dayanağı olarak kullanıldı ve kullanılıyor- halk ekonomik yıkım yaşıyorken ülkenin kaynakları savaşa harcanmakla kalmadı, Kürt sorunundaki çözümsüzlük derinleştirilerek Türkiye daha geniş alanlarda bu sorunla muhatap hale getirildi.
Bilindiği gibi Erdoğan iktidarının Suriye yönetimi ile “Normalleşme” adı altında ilişki kurmak istemesinin asıl nedeni Suriye ve bölgedeki yanlışlarından dönmek değildi. Aksine bu ilişki ve pazarlıklar üzerinden seçimler öncesinde Suriye Kürtlerine karşı bir askeri operasyona ortam yaratarak bu operasyonu milliyetçi bir propagandanın aracı haline getirmek ve mülteci sorununun çözümü konusunda üzerinde oluşan baskıdan kurtulmak istiyordu.
En başa dönersek, bugün Çavuşoğlu’nun dışişleri bakanları düzeyindeki dörtlü görüşme için 10 Mayıs tarihini bir beklenti/temenni olarak ifade etmesini, Esad yönetiminin kazandığı pozisyonun ve Erdoğan iktidarının güç kaybının bir ifadesi olarak okumak gerekiyor. Erdoğan iktidarının bu güç kaybının sandığa nasıl yansıyacağını, Esad’ın dönüşünün Erdoğan’ın gidişinin habercisi olup olmadığı sorusunun yanıtını ise, yakında hep birlikte öğreneceğiz.
Evrensel'i Takip Et