6 Mayıs 2023

Yeşilçam’da grev!

Önceki gün, gazeteler ve internet haber sitelerinde “Hollywood’da grev: Binlerce yazar Netflix önünde bir araya geldi” başlıkları yer alıyordu. Malum, Amerika’da sinema ve televizyon endüstrisine metin üreten yazarlar bir süre önce grev kararı aldılar ve ikinci günde de Netflix’in kapısına dayandılar. Bunun iki nedeni var. İlki, dijital platformların en çok içerik üreten mecralara dönüşmesi. İkincisi de bir eserin bütün haklarını gasbetmeleri. Başta Netflix olmak üzere bu platformlar bir eseri satın aldıklarında onun bütün haklarına da sahip oluyorlar. Dolayısıyla bu alanda emeğini satanlar için ciddi bir sömürü mekanizmasına dönüşüyor süreç.

‘Sanat’ eserleri üzerindeki telif hakkı meselesine dair tartışmalar bir yana, halihazırda ‘piyasa’ koşullarına göre oluşturulmuş bu alanda değer üretenlerin emeklerine çöküldüğü çok açık. Haliyle Hollywood’da çalışan kalem erbabı haklarını talep ediyor.

Geçen hafta bu köşede, yaklaşan seçim öncesinde siyasi partilerin kültür-sanat alanına dair bolca ‘özgürlük’ vadettiklerini belirtmiştik. Bunun gerekli ama eksik olduğunu ifade edip, tamamen piyasaya teslim edilmiş bir kültür-sanat ortamına ‘özgürlük’ün tek başına yetmeyeceğini, bu mekanizmaya giremeyenlerin görünmez kılınacağını hatırlatmıştık. Hollywood grevinin gösterdiği bir başka durumu daha gündeme getirmek elzem oldu bu hafta da. Yani emekçiler bir kez daha eylemleriyle ışık tuttular!

Yirmi yılı aşkın bir süre önce İngiltere’de futbolcular ile kulüp yönetimleri / televizyon şirketi arasında bir gerilim söz konusu olmuştu. Televizyon şirketi kulüp yönetimlerinin de desteğini alarak TV gelirlerinden futbolcu destek fonuna ayrılan payı kaldırmak istiyordu. Bu pay, genç yaşta başta sakatlık olmak üzere çeşitli nedenlerden futbolu bırakmak zorunda kalan oyunculara destek amaçlı kullanılıyordu. Profesyonel futbolcular birliği bu paya dokunulması durumunda maçlara çıkmayacaklarını ilan etti. O dönem benim için asıl çarpıcı olan bu tavrın sözcülüğünü Gerard, Owen ve Beckham gibi her yıl milyonlarca sterlin kazanan futbolcuların yapıyor olmasıydı. Hayatları boyunca o fonda birikecek paraya ihtiyaç duymayacak olan isimler, çoğunlukla alt liglerdeki futbolcuların yararlandığı bir hakkın korunması için patronlarına kafa tutuyordu. Kazandılar da… Bu durum, mesleki dayanışmanın önemini göstermişti bir kez daha.

Şimdi Hollywood’da belki de yıllık milyon dolarlık gelirler elde edenlerle, yerel televizyonlarda ‘üç sent’e metin üreten yazarlar kol kola hakları için mücadele ediyor. Bu da bizi memleketimizin kültür sanat ortamına dair başka bir gerçeğe götürüyor: Örgütlenme zorunluluğu! Belli ki, bu alana hakim olan piyasalaşmayla mücadeleyi öncelesek de, geriletilmesi- yıkılması hayli zaman alacak. Dolayısıyla kültür-sanat alanında ama özelikle de sinema, televizyon ve dijital platformlara içerik üretenlerin bir an önce güçlü örgütsel yapılar kurmaları elzem hale gelmiş durumda. Halihazırda meslek örgütleri olsa da hem yetersiz durumda hem de hukuksal altyapılar düzenlenmediği için yaptırım güçleri çok zayıf.

Yeni çağda, yeni dönemde, yeni iktidardan talep edilecek önemli şeyler arasında kültür sanat alanında sınırsız örgütlenme hakkının bir an öce tanınması, sektör patronlarının bunu engellemelerinin önünün hukuksal olarak kesilmesi ve çokça ihtiyaç duyduğumuz mesleki dayanışma ruhunun büyütülmesi geliyor. Yaratıcının eseri, yorumu, performansı üzerindeki söz hakkını geri almak artık bir mecburiyet.

“Yeşilçam’da Grev” manşetler hoş olmaz mı?

Evrensel'i Takip Et