Son hafta!
Fotoğraf: DHA
Bir yanda iktidar demokratik seçime “siyasi darbe” diyecek, ana muhalefetin lideri seçim gecesi sokağa çıkabilecek eli silahlı gruplara karşı halkı sevinç gösterileri konusunda uyaracak, depremde on binlerce insan ihmalden ölmüş, arama kurtarma yetersiz kalmış, Kızılay çadır satmış, soğan 30’u görmüş ama kemik bir seçmen kitlesi hâlâ sorgusuz şekilde mevcut iktidarı işaret ediyor.
İnsanın aklı almıyor değil mi?
Jan-Werner Müller, What is populism? kitabında anlatıyor.
Populist bir lider yaratmanın formülüne dahildir; kendini halkın asıl temsilcisi ilan etmek.
“Eğitimli, kültür, sanat ve edebiyat konusunda bilgili bu yönetici elitler halkın değerlerine uzaklaştılar. Biz gerçek halkı temsil ediyoruz. Gerçek olan elitlerin bilgi ve birikimleri değildir, halkın ahlaki üstünlüğüdür.” diyerek yola çıkan lider, bu halkın ahlaki üstünlüğü dediği şeyi yolu boyunca defalarca eğip büküp yeni bir ahlak anlayışına çeviriyor.
Bizde bu “mübah” kavramıyla eşlendi.
Eğitimli, bilgili olanlar elit değildi, liyakat uyarınca görevdeydiler.
Eğitimde, atamada, mülakatta fırsat eşitliği ile tüm yurttaşlara yöneticiler arasına dahil olabilme şansı tanımak yerine, elit dedikleri kesim nezdinde aslında liyakate savaş açtılar. Adaletsiz ve hukuksuz yargılamaları, tüm hukuksuz görevden almaları “mübah” yapılana “müstehak” diye kabul ettirdiler.
Halkın ahlaki üstünlüğü dedikleri şey, toplumun en ilkel duygularından baştan örüldü.
İşte hayretler içerisinde izledik sokak röportajında kadını; “Artık doktor dövüyoruz” diye övünüyordu.
İstek şarkı çalmadı diye bir müzisyen öldürüldü. Sokak ortasında bıçaklanarak.
Yargı bu vakalarda hep “mübah” üzerinden cezasızlığa ya da indirime gittiğinden…
İşte yeni toplumsal ahlak.
Son haftadayız, seçime gidiyoruz.
Kemik bir kitle var, tahminim yüzde 15’lerdedir, iktidardan yana oy verecek. Çünkü liyakat devreye girdiğinde yeniden “aşağılanmış” hissine kapılacak. Buna birinci kesim diyelim
Burada iktidardan yana oy kullanan ikinci kesim ise “otobüs bekleme sendromu”na girdi. Hani otobüsü beklersiniz, gelmez. İşe geç kalmak üzeresinizdir, en başta koşsaydınız bile yetişirdiniz, şimdi koşsanız geç kalırsınız ama en azından varırsınız, beklemeye devam ederseniz hiç gelmediğinde sonuçta yine koşacak ve daha da geç kalacaksınız. Ya da taksiye binebilirsiniz ama hem beklemiş olmanın yükü hem de taksi maliyeti göz korkutur. İşte o kritik karar anında insanın sırtından stres terleri akar.
Artık her durumda yanlış karar vermiş olacaksınız. Geç kaldınız zaten ama ne kadar geç kaldığınızın muhasebesindesiniz. Tek kurtuluş, hemen bir iki dakika içinde otobüsün gelmesi ve bir iki durağı boş diye atlayıp sizi yetiştirmesi. “Doğru zaman, doğru adam” kampanyası tam da bu kesimi hedefliyor.
İşlerin yolunda gitmediğini fark eden kesime “İki dakika daha bekle, yoldayım geliyorum.” mesajı.
Seçime etki edecek üçüncü kesim ise sistemin tamamından yılgın diye düşünüyorum, İnce’nin anketlerdeki yüzdesinde 21 yıllık rejimi muhalefetiyle iktidarıyla yekten protestonun da oyu var.
Tam da Ortadoğu zihniyetiyle ne istediğini değil ne istemediğini dile getirebilenlerin seçimi. Hiçbiri şıkkı yerine İnce. Ancak İnce, bir kısım seçmen için de gelmeyen otobüs ve beklemenin maliyetiyle taksi arasında yaldır yaldır bir minibüs gibi görünüyor.
Bu kesime taksicinin bedava götüreceğini ve bu kadar beklemiş olmasıyla dalga geçmeyeceğini, azar çekmeyeceğini anlatması hâlâ işe yarayabilir.
Seçimin tarihi belli olduğu günden beri seçim güvenliği konuşuyoruz. Yurt dışı sandıklardan, çuvaldan kendinden mühürlü pusula çıkması, seçmene eksik pusula verilmesi, ikameti şaibeli isimlere oy kullandırılması derken bir sürü olay yansıyor. Sandıklarda görevli ve müşahit herkesin dersine iyi çalışması, dersine iyi çalışmış bir halk kesiminin de destek için okullarda beklemesi gerekecek. Kemal Bey; seçim günü kutlamak için sokağa çıkmayın, eli silahlı gruplar olabilir uyarısı veriyor ve tüm birikmiş zafer turu heveslerimizi kursakta bırakıyor. Peki sonra ne yapacağız? Evde oturup neyi bekleyeceğiz? Ona da bir yönerge gerekir, tatmin, ikna edici bir çözüme ihtiyaç var.
Bir de dark web mevzusu var. Önümüzdeki 6 gün ilginç geçecek, seçim günü de belli ki karın ağrılı. Dark web denilen şeye tor üzerinden girebiliyorsunuz. Arama motoru yok, site adını bilip tam şekilde yazmanız gerekiyor. Haberciler ve bazı direnişçi hareketler mecranın en iyi niyetli kullanıcıları. E-ticaret gibi kullanılan ve illegal hizmetlere ulaşabildiğiniz kısımda ise bitcoin ile ödeme yapılıyor. Bu kısımda bizi kişisel veriler ilgilendiriyor. Zaman zaman haberlere yansıyan “x sitesi hacklendi, kullanıcıların kişisel verileri çalındı” haberlerindeki çalınanlar burada satışa sunulabiliyor. Kişisel verilerimiz nedir peki?
Üzülerek söylüyorum: Her gece evin perdelerini sımsıkı çekseniz de dark web’te tüm çıplaklığınızla yer alıyor olabilirsiniz. Şimdiye kadar kaç uygulama indirdiğinizi düşünün. Bunların kaçına “Uygulama seni takip etsin mi?” sorusuna evet yanıtı verdiğinizi. Birilerine konum gönderdiniz, konumunuz artık açık. Bir uygulamaya fotoğraf galerinize ve kameranıza erişim hakkı verdiniz. Akıllı telefonlar zaten fotoğraflardaki insanları tanıyor ve size kişiler başlığında sunuyor. Uygulama da artık etrafınızdaki herkesi tanıyor. Kameranızın kontrolüne de izin vermiş olabilirsiniz. Ses kaydı gönderdiyseniz, artık telefonunuzun mikrofonuna da erişilebilir. Hiç düşündünüz mü evde bir sohbette saçlarınızın döküldüğünden bahsettikten sonra nasıl da uygulamalar size hemen saç ekimi ya da saçları koruyan şampuan reklamları çıkarıyor?
Buna verdiğiniz kredi kartı bilgilerinizi, e-ticarete kayıtlı teslimat adreslerinizi, seyahat biletlerinizi, yüklediğiniz kimlik görsellerinizi ekleyin.
Bu bilgiler birilerinin önündeki dosyada duruyor.
Gelelim Cambridge Analytica işine.
OCEAN modeli diye bir kavram var psikolojide. 5 kişilik etmenini tanımlıyor: Opennes, Consciousness, Extraversion, Agreeableness, Neuroticism
Açıklık, vicdan, dışa dönüklük, uyumluluk, duygusal denge.
Yeni deneyimlerden zevk alır mı, planlı ve düzenli midir, başkalarıyla vakit geçirmekten hoşlanır mı, başkalarının ihtiyaçlarını öncelikler mi? Genelde endişeli midir? gibi pek çok sorunun yanıtıyla ölçümlenebilir.
İşte Cambridge Analyctica bu yöntemi sosyal medya platformlarında akışınızdaki tepkilerinizle birleştirerek kişiliğinizi analiz etmekte kullanıyor. Ve öyle iddialı ki 50 hareketinizi inceleyerek bir arkadaşınız kadar 100 harekette anneniz kadar 150’den sonra ise sizin bile tahmin etmediğiniz kadar sizi yakından tanıyabilir.
Dışarıda gelir düzeyi iyi, açık görüşlü, iyi huylu, evli, mutlu, çocuklu birinin vaktini ikinci el giyim sitelerinde marka ürün kovalayarak, bir yandan açtığı sahte hesapla birilerine ahlak dersi verirken bir yandan porno indirdiğini ve sokak dövüşü videoları izlediğini dijital ayak izini takip edenler biliyor.
Sosyal medya akışında siz farkında olmadan bilinçaltınızın yönlendirmesiyle bazı içeriklere daha uzun bakıyor, bazılarına refleksif tepkiler veriyorsunuz. Bunlar da bir ölçüm aracı.
Örneğin hayvan haklarına önem veren biri hayvana şiddet videolarının tamamını izleyemez. Eğer belirli bir saniyenin üzerinde izleyebiliyorsa, bu içerikleri sürekli izliyorsa WWF sayfasını beğenmiş olması sadece gerçek duygularını saklamak için olabilir.
Afaki anlatıyorum ancak big datanın, kişiliğimizi nasıl aylarca gittiğimiz bir terapistten daha net ölçümleyebileceğini anlatabildiğimi umuyorum. Çünkü sözle ve davranışla sakladıklarımız dijital ayak izimizde yer alır.
Deepfake dediğimiz şey ise sesin ve görüntünün maniple edilmesi.
Şimdi bu bilgiler bir harman olup nasıl kullanılabilir?
Bunu bir seçim kampanyası hizmeti olarak veren global ve şaibeli şirketler, strateji oluşturup tüm seçim ortamını maniple edecek bütünleşik bir kampanya olarak kurguluyor genelde.
Örneğin seçimi kazanmanın yolu muhalefeti kendi içinde bölmek, kararsızların oranını artırmak ya da boykotu güçlendirmek olabilir. Bunun denendiğini ancak hâlâ beklenen ölçüde güçlü olmadığını düşünüyorum. (Minibüs effect)
Nokta atış kullanım da denenebilir.
Seçim öncesi liderleri yıpratmak için olabilir.
Dark web’ten datayı alırsınız, aynı yerde tespit edilemeyen hesap üzerinden deepfake video siparişinizi verirsiniz.
Hedef seçtiğiniz siyasi figürü bir hayvanı tekmelerken videolaştırır, bunu hayvan haklarına ortalamadan daha duyarlı hedef kitleye gösterirsiniz.
Muhafazakar kesime erotik videosunu, seküler kesime tarikat zikrinde video izletebilirsiniz.
Diğer tehlikelere gelelim, hiçbir kuruma güvenimiz kalmadığı gibi BDDK’ye de yok. Bant genişliğimiz daraltılabilir, sosyal medya erişimimiz kısıtlanabilir. İnternet erişimimiz dahi engellenebilir.
Seçim gecesi, muhalefet liderlerinden biri, deepfake video ile kaybettiğini peşin açıklayabilir ya da halkı sokağa da çağırabilir.
Darkweb’te hackerlar ile anlaşılmışsa bunu onaylı sosyal medya hesabından dahi izleyebiliriz.
Bütün vekil adayı kabine üyelerinin hepimize sorgusuz şekilde sms attığı düşünülürse, oy verdiğiniz parti hesabından geldiği düşünülecek sms ile bir harekete de yönlendirilebilirsiniz.
Nasıl ulaşacağız gerçeğe?
Ayrımın 6 derecesi diye bir teori vardı. Dünya üzerinde herhangi iki insan 6 adımda birbirine bağlanabilir diyordu.
Öncelikle oy vereceğiniz partinin en yetkili isimlerinden net bilgi alabileceğiniz bir akış oluşturun. İlçe örgütü sorumlusu olabilir. Liderlere 6 adımda ulaşacağınıza emin olduğunuz bir manuel rota çizin, telefon üzerinden.
Şimdiden VPN indirin. Telegram’da seçimde görevli insanlarla, örgütlü insanlarla gruplar kurun.
Karşınıza çıkan videoda hayatın olağan akışına aykırı bir şey olup olmadığına dikkat edin. Dudak hareketleri birebir söze uyuyor mu örneğin ya da el-kol hareketleri bağlamdan kopuk mu? Takvim, saat gibi detaylara bakmayı ihmal etmeyin.
Kolay gaza gelmeyin, peşin hükümlü olmayın.
Mümkünse şimdiden inanılması imkansız deepfake videolar servis edin ki kasıtlı yapılanın etkisi şaibe altında ezilsin.
Toplu SMS kullanabilirsiniz. Bluetooth açık olursa yakındaki cihazlara gerçeği yayabilirsiniz.
İnce seçmenini ikna içinse zaferden bahsedelim.
İkinci tura bıraktık diye bir kutlama mı daha büyüktür yoksa senelerdir göremediğimiz görkemde yıla yayılacak bir zaferin parçası olmak mı?
O gün kendileri de biliyor, yıkılmış şekilde evde oturmayıp aynı coşkunun bir parçası olmak isteyecekler. Konu-komşunun yüzüne bakabilmek o zafere ortak olabilmek için son bir düşünsünler.
İlla ayrık otu olacak, illa aykırı gideceklerse burada Emek ve Özgürlük İttifakı var. En azından ömürlerince yüzlerini kızartmaz, başlarını öne eğdirmez.
Muharrem İnce’ye ise imkanım olsa şunu derdim; bu toplum kaybetmesinin öfkesini asıl zalimden değil, ona bilerek ya da bilmeyerek su taşıyandan çıkarır.
Kimse referandumda daha etkili bir hayır kampanyası yapılamadığı için suçlanmaz ama ‘Yetmez Ama Evet’çiler hâlâ birincil suçlu diye ortaya atılır.
O yüzden seçimin kaybedeni her koşulda kendisi olacaktır. Bu siyasi hayatın bitişi anlamına gelir.
Şimdi çekilse bu iş, yolda karşısına çıkanın “Bir an hiç çekilmeyeceksin sandım” sitemiyle kalır.
İyi haber:
Mark Zuckerberg Cambridge Analytica yüzünden ifade verdiğinde “Hakikatin bekçiliği sorumluluğum değil” demişti. Siyasi propagandaya izin vereceğini söylemişti. Artık işler değişmiş.
Bu hafta Meta’nın siyasi kampanya yöneticileriyle toplantımız vardı. 40 bin yetkili ile şiddet içeren, yalan bilgi yayan, hedef gösteren, infial çağrısında bulunan, ayrıştıran siyasi içerikleri anlık kontrol ediyorlar.
Manipülasyon ya da tehdit, şiddet çağrısı içeren vb. içerikleri kaldırıyor ya da kısıtlıyorlar. Trol saldırısı gibi toplu şikayetle yasaklatılan hesaplar için başvurularınızı normalden çok daha hızlı işleme alıyorlar.
Tam gaz çalışıyorlar yani, seçimin demokratik ve adil olması için.
Cümleleri dilediğim kadar güzel kuramadım, elim ayağım titriyor son bir haftada, ahvalimi aktarabildiğimi umarım.
İçinden en az 50 film çıkacak bir seçim ortamı.
Depremin vurduğu Hatay’ın birinci sıra Vekil Adayı Can Atalay cezaevinde mesela, nasıl bir yoldaşlıkla sürüyor orada kampanya?
Antep’te birinci sırada tek kadın aday Sevda Karaca, kadın dayanışmasıyla nasıl coşkuludur oralar?
Oy ve Ötesi, Türkiye Gönüllüleri, Askıda Bilet kampanyası düşünün ülke geneli seferberliği...
Yurt dışında saatlerde araba kullanıp, otellerde konaklayıp o tek oyu yine de verenlerin çabasını düşünün.
Bu seçim sonucunu haksız tutukluluklarında cezaevinde bekleyenlerin hatırına, çocuklarımız hatırına, insanca bir yaşamın hayaliyle, sağlam duralım, serin duralım, kararlı duralım.
Herkes kendine ve oyuna mukayyet olsun.
Vira vira!
- Merhaba yeni sene, mutluluk hangi seneye? 04 Ocak 2025 06:30
- Öngörü, strateji ve bir film üzerine 28 Aralık 2024 04:50
- Uyanık tutan sorular 21 Aralık 2024 05:15
- Kara kış 14 Aralık 2024 04:45
- Karar üzerine tartışma 07 Aralık 2024 06:25
- İçimdeki taziye çadırı 30 Kasım 2024 06:10
- Had aşımı 23 Kasım 2024 05:04
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47
- Soru 09 Kasım 2024 04:19
- Bi'şey 02 Kasım 2024 04:47
- Bazı huylarımız iyi değil... 26 Ekim 2024 04:25
- El artırmak üzerine 19 Ekim 2024 04:24