AKP’nin çok ilginç seçim kampanyası
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/235051.jpg)
Fotoğraf: Murat Kula/AA
Propagandanın adlı adınca icadından beri değişmeyen bir kuralı var, o da tutarlılık. Yani söylemlerle eylemlerin birbirini tutması ve tüm ekibin uyum halinde birlikte hareket etmesi. Arada aşılama için farklı seslerin duyulması faydalı olabilir ama her ekibin ayrı bir faaliyet yürütmesi zararlı. AKP’nin seçim kampanyası böyle bakıldığında pek de başarılı görünmüyor. Hatırlayanlarınız olacaktır, daha seçimin tarihi belirsizken AKP'nin seçim kampanyasının koordinatörünün Prof. Ertan Aydın olacağı açıklanmış hatta Aydın için yeni Erol Olçok benzetmeleri yapılmıştı. Abdülkadir Selvi’nin aktardığına göre Aydın “pozitif bir kampanya” planlamış, “Türkiye, enerjisini krize, kaosa değil, pozitif alanlara yöneltmeli” demişti. Her ne kadar çok başarılı bulmasam da “Doğru adam, doğru zaman” gibi sloganların, afişlerin, şarkıların dili genelde pozitif. Lakin gelin görün ki Erdoğan bu pozitif mesaj işine çok ikna olmuş görünmüyor. 6 Şubat depreminin yarattığı yıkım ve hükümete yönelik öfkenin de Erdoğan’ı “bildiği yola” döndürmüş olması olası. Elinde seccadeyle başlayıp, “vandal”, “edepsiz”, “terörist”… sözcüklerinin havada uçuştuğu mitinglerle, sosyal medyada “Sevgili genç kardeşlerim…” diye başlayan babacan tonun akordu bir türlü birbirini tutmuyor. Bir aşk şarkısı olan “duyanlaraaa”yı duyduğumda birazdan azar geliyor hissi yaşıyorum. Velhasıl Ertan Aydın’ın yerinde olmak istemezdim.
İstemezdim çünkü diğer taraftan herkes bulunduğu yerden bir şeyler yapmaya çalışıyor. Süleyman Soylu LGBTI+’ları düşmanlaştırmaya çalışırken türlü tuhaf örneklerle kendinden geçiyor. “Sevgili genç kardeşim” sen kız kıza eğlenmeye çıkmanın tuhaf karşılandığı bir iktidar ister misin? Murat Kurum, bakan olarak elindeki imkanları kullandığını gayet normal bir şeymiş gibi anlatıyor. Binali Yıldırım Kerem Kınık’ın Kızılay’ı daha fazla yıpratmadan çekilmesi gerektiğini savunuyor. Erdoğan’ın geçmişte konuşmalarını yazdığını bildiğimiz Aydın Ünal Yeni Şafak’a geri döndü. O da köşesinden çırpınıyor: “Diyelim ki yüreğiniz soğumuyor. Diyelim ki, küskünlüğünüz, dargınlığınız, gönül kırıklığınız geçmiyor, her şeye rağmen eliniz Erdoğan’a oy vermeye gitmiyor. Peki, hasımları da mı sizi sandığa götürüp Erdoğan’a oy vermenize yetmiyor?”
Artık kaça ayrıldıklarını, kime çalıştıklarını hatta şemalarını bildiğimiz AK troller agresif kampanyalar yürütüyor, bazen yazıp bazen bozuyor. Paylaşımların altı dalga geçmeler ve hakaretlerle dolu. Kötü bir tribün izlenimi veriyor.
Bu arada hem basın kartı dağıtıp hem de cumhurbaşkanlığının propagandasından sorumlu İletişim Başkanlığı’nın hiç sesi çıkmıyor. İsmail Saymaz, Fahrettin Altun’un Erdoğan’ı kızdırdığını yazmış, Altun da bunu yalanlamıştı. Lakin o gün bugündür Altun ve Erdoğan yan yana görünmüyor. Hatta, Erdoğan’ın seçim beyannamesini açıkladığı ve adaylarını tanıttığı 11 Nisan’da, İletişim Başkanlığı “FETÖ ile Uluslararası Alanda Mücadele” konulu bir sempozyum düzenlemekle meşguldü. Ancak Kılıçdaroğlu’nun geçen hafta attığı tweet’ten anladığımız kadarıyla Altun yedek kulübesinde sıkılmış. Seçime az kala oyuna dahil edilmeye talip olmuş. Altun bunu da yalanladı. Ancak duman tütmeye devam ediyor. Yeni gündemimiz deep fake’le oy kazanmak mümkün mü?
Gazete Yolculuk’tan Buse Söğütlü konuyla ilgili teknoloji yazarı Çağla Üren’le konuşmuş. Tekno deterministleri heyecanlandıran, türlü distopik öngörüler yazdıran ortamda Üren böyle bir propagandanın fark yaratabilmesi için çok uzun yıllara yayılmış olması gerektiğine dair son derece mantıklı bir uyarı yapıyor. Ben daha da ileri gideyim eğer bir haftada seçmenin fikrini değiştirecek (buna sandığa gitmemek de dahil) bir ikna yöntemi bulunmuş olsaydı yer yerinden oynardı. Sonra da zaten o yöntemin işlevi kalmazdı. Türkiye’de seçmen zaten yeterince politik, kararsız seçmenin muhalif kanadı pek kararsız değil. İktidar seçmeni kararsızları etkilemekse amaç, Aydın Ünal’daki güç deep fake’te yok. Bunun ötesinde bu hamlelerin arkasında yatan motivasyon, AKP adına kampanya yürütenlerin kendi seçmenini, özellikle de gençleri yeterince akıllı bulmuyor olması. Eskiden “göbeğini kaşıyanlar”la klişeleşen ve CHP’ye atfedilen stratejiyi bu sefer AKP kendi seçmenine uyguluyor. Bir nevi zekasıyla alay ediyor. Son düzlükte sahaya sürülen Selçuk Bayraktar (ki baktı olmuyor Demirören’in İstanbul’daki matbaasını satın alarak medyaya da göz kırptı), bu imajı ne kadar kurtarır bilinmez. En azından “Teknofest kuşağının” deep fake’le aldatılamayacağını biliyor olmalı.
Erdoğan hiçbir mitingine adaylarla çıkmıyor, kendi seçim kampanyasını yürütüyor, hatta şarkıdaki göndermenin kendisi olduğunu bildiği halde söylüyor: “Duyanlaraaa, duymayanlaraa, ben onu çok seviyyoruum çook...” Görüldüğü kadarıyla kampanya koordinatörlüğünü de pek umursamıyor. Ama o her zaman yarış dışı. Yeni rekabet Ertan Aydın, Fahrettin Altun ve Bayraktar ekibi arasında. Sizce fatura kime kesilir, mağlup olsa da bu yoldan kim galip çıkar?
Evrensel'i Takip Et