Şili'de bir anayasa denemesi daha

Fotoğraf: Deniz Bozkurt
Şili’de kurucu meclisin hazırladığı ve Boric Hükümetinin desteklediği, ülke tarihindeki en özgürlükçü anayasa taslağının geçtiğimiz sene yüzde 62’lik bir oran ile reddedilmesi sonrasında, ülke yeni anayasa sürecinde görev almak üzere 50 temsilci seçmek için bugün tekrar sandığa gidiyor.
Şili, 1988’deki referandumla askeri diktatörlüğe son vermiş olsa da, demokratikleşme süreci kademeli olarak tasarlanmış, darbeci Pinochet sekiz sene daha silahlı kuvvetlerin başında kalmış ve daha sonra kalıcı senatör olarak siyasi varlığını sürdürmüştü. Demokratikleşmenin önündeki en önemli engel olan 1980 Anayasası, diktatörlük döneminde tasarlanan ekonomik modelin devamını, silahlı kuvvetlerin siyasetteki gücünü ve seçim sistemindeki antidemokratik unsurları güvence altına almaktaydı.
Demokratikleşme döneminde anayasada yapılan değişiklilerin ülkenin bugün karşı karşıya bulunduğu ekonomik ve sosyal adaletsizliklerin, siyasi temsil sorunlarının ve gelir dağılımındaki bozulmanın temel kaynaklarını düzeltemediğini savunan sol ise anayasanın tamamen değiştirilmesi gerektiği yönündeki eğilimini 2019’da yaşanan ‘toplumsal patlama’ sonrasında daha da öne çıkarmıştı.
5 farklı ittifaktan 350 adayın yarışacağı seçimlerde kadın ve erkek oranının eşit olacağı ve iki kişilik yerli kotasının bulunduğu 50 kişilik bir anayasal konvansiyon oluşturulacak. Seçimlere katılımın zorunlu olmasına rağmen kampanyaların toplumda önemli ölçüde ilgisizlikle karşılaştığı da söylenebilir. Uzun zamandır ülkedeki güvenlik tartışmalarının zayıflattığı hükümet açısından seçimin önemi yadsınamaz. Ama seçimin belki de en önemli sonuçlarından biri yeni bir anayasaya ihtiyaç olmadığını iddia eden aşırı sağın, geleneksel merkez sağ karşısında alacağı zafer ile, ülkedeki sağ seçmeni temsil etme seviyesine yükselip yükselmediğini göstermesi olacak.
Geçtiğimiz referandumdan farklı olarak Boric Hükümeti bu seçimlerde açık bir biçimde kampanyaya dahil olmayarak bir nevi anayasal süreci kendi icraatlarının değerlendirilmesi platformu olmaktan uzak tutmaya çalıştı. İkiye bölünmüş sol cephe açısından anayasal konvansiyonda veto hakkını elde edebilmek için gerekli olan 21 sandalyeye ulaşamama riski bugün için gerçekçi bir ihtimal gibi duruyor. Seçimlerin favorisi olan sağ içinde ise iki ana blok birbiri ile yarışacak. Eski Başkan Sebastián Piñera’nın temsil ettiği geleneksel merkez sağ, başkanlık seçimlerinde ikinci tura kalarak Gabriel Boric’e kaybeden José Antonio Kast’ın Cumhuriyetçi Partisi karşısında mevzi kaybetmemeye çalışacak. Kast ve Cumhuriyetçi Parti adayları 1973 darbesinin ülkeyi Marxist bir diktatörlükten kurtardığına inanan, anayasanın değiştirilmemesi gerektiğini savunan, İspanya’da Vox’un temsilcisi olduğu ve Steve Bannon ve Eduardo Bolsonaro’nun üyesi olduğu antikomünist oluşumun bir üyesi konumunda.
Kast’ın liderliğini yaptığı blokun seçimlerde birinci gelmesi ve aşırı sağ ile geleneksel sağın konvansiyonun nitelikli çoğunluğu olan 30 sandalyeyi elde etmesi durumu ise özellikle anayasada ılımlı değişiklikler yapılması gerektiğini savunan merkez sağ için büyük bir ikilemi de beraberinde getirecektir. Seçimlerde sağın çoğunluğu elde etmesi, merkez sağın aşırı sağ ile ortak hareket etmesine sebep olacaktır. Bu durum ise hem konvansiyonun uzlaşı alanı olmaktan çıkması ve anayasanın değişmemesi (Ya da daha kötü bir biçimde değiştirilmesi) hem de merkez sağın aşırı sağ tarafından yutulacağı kesin olan politik bir sürece doğru ilerlenmesi ile sonuçlanabilir. Ülkede esen bu aşırı sağ rüzgarının içinden çıkan, apolitikliği ve ideolojisizliği savunan, üçüncü bir güç olarak Halkın Partisi blokunun 3 ile 5 arasında sandalye elde ederek kilit bir rol oynamaya çalışması da konvansiyonun kaderini belirleyecek unsurlardan biri olacaktır.
Toplumda görünür bir seçim havasının hakim olmamasına rağmen oy vermenin zorunlu olması sebebiyle yüzde 70’in üzerinde bir katılımın beklendiği seçimler, ülkenin son senesine damga vuran güvenlik söyleminin etkili olması yüzünden aşırı sağın konvansiyonda güçlü bir biçimde temsil edilmesine ve geleneksel sağı radikalleşmek zorunda bırakması ile sonuçlanabilir. Ülkedeki mevcut ekonomik modelin korunması gerekiyorsa bu görevi en iyi şekilde ifa edebilecek en iyi aktör olan aşırı sağ bu göreve hazır olduğunu ilan etmiş durumda. Şimdi ispat edebilmek için seçimlerin sonuçlarını bekliyor durumdalar. 1973’te Latin Amerika’da yükselen sosyalizm dalgasına en büyük darbe Şili’de vurulmuştu. Aynı darbenin bir benzerinin bugün yine Şili’de vurulacağını umanların sayısının az olmadığını tahmin etmek zor değil.
Evrensel'i Takip Et