13 Mayıs 2023 04:42

‘Make America great again!’

Make America great again! filminden sahne

Fotoğraf: Air filmnet

Paylaş

Çocukluğu 1980-90’lı yıllarda geçmiş olanlar, az biraz da spora ilgi duyanlar için ‘Air Jordan’ adını duymamış olmak imkansız. Türkiye’de bulunup bulunmadığını bile hatırlamıyorum ama dönemin en havalı spor ayakkabısıydı ve ilhamını dönemin en büyük sporcularından birinden, Michael Jordan’dan alıyordu.

Geçen ay ABD başta olmak üzere bazı ülkelerde vizyona giren, bizde ise bu cumadan itibaren Amazon Prime’da gösterilmeye başlayan “Air” filmi, bu fenomen markanın ortaya çıkış sürecini anlatıyor. Bir dönem ABD’de gençler arasında bir statü sembolüne dönüşen, uğruna cinayetler işlenen bu ayakkabının yarattığı olumsuz etkilere dair gazetemiz yazarlarından Mithat Fabian Sözmen “Air Jordan cinayetleri” başlıklı çarpıcı bir yazı kaleme almıştı 10 Nisan tarihinde. Eğer filmi izlemeye karar verdiyseniz ya da izlediyseniz bu yazıyı da tavsiye ederim.

1984 yılındayız. Televizyonun da etkisiyle bazı sporlar ve sporcular küresel bir etki yaratmaya başlamıştır. Haliyle, spor giyim markaları da bu oyuncuların peşine düşerler. ‘Marka’ çağının göbeğinde, kendini özel hissetmek(!) isteyen gençler için bu özdeşlikler önemlidir çünkü. Bugünün küresel devlerinden Nike, o zaman dar bir alana sıkışmış, daha çok koşucu ayakkabısı üreten bir marka olarak bilinmektedir. Şirketin yöneticileri basketbol pazarındaki paylarını büyütmek için özel bir birim kurmuşlardır ama pek başarılı oldukları söylenemez. Bu ekibin başında ise Matt Damon tarafından canlandırılan Sonny Vaccaro vardır. Sonny, tıpkı bir poker oyuncusu gibi elinde avucunda olan her şeyi yıldızı parlamakta olan Michael Jordan’ı ikna etmek için kullanır ve bir anlamda ‘rest’ der. Ancak büyük bir sorun vardır. Jordan, Nike markasından nefret etmektedir.

Öte yandan Adidas da geleceğin süper starı ile ilgilenmekte ve bunun için çok büyük bir bütçe ayırmayı planlamaktadır. Sonny tabii ki, sınır tanımaz bir girişimci ve aynı zamanda masaya koyduklarının büyüklüğünün farkında olarak kaleyi içten keşfetmeye karar verir. Jordan’ın annesi Deloris’in kapısını çalar. Sıkı bir pazarlık yapar ve en azından masaya oturma fırsatını yakalar.

Açıkçası buraya kadar “Biz bu filmi neden izliyoruz” hissine kapılmamak elde değil. Çünkü izlediğimiz bir spor filmi değil. Bir biyografi hiç değil. Jordan’ın yüzünü bile görmüyoruz çünkü. Sonny ve Ben Affleck’in canlandırdığı Nike’ın kurucu ortağı Phil Knight’ın şirketi kurtarmak için çırpınışlarından, duvara toslayıp durmalarından ibaret bir şekilde geçiyor filmin yarısı.

Ancak ikinci yarı taşlar yerine oturuyor. Kuşkusuz izlediğimiz şey bir Amerikan rüyası hikayesi. Ama anlatıya biraz mesafe koyup, genel kültürümüzle ve spor bilgimizle olanları birleştirdiğimizde spor tarihinde bir dönemin kapılarının nasıl açıldığına da tanıklık ediyoruz. Futbolda Maradona’nın bir ara dönem karakteri olarak kapılarını açtığı ‘küresel marka’ haline gelen sporcular hadisesinin kuruluşuna tanıklık ediyoruz. Genç bir sporcunun yalnızca büyük bir basketbol oyuncusu değil, kimi zaman bağlı olduğu şirketten bile daha güçlü bir markaya dönüşebildiği, spordan kazandığının çok daha fazlasını isminden elde ettiği çağın kapılarını ardına kadar açan anlaşmanın kuruluş süreçlerini incelikli bir biçimde aktarıyor film. Bu bakımdan ‘spor filmleri’ başlığı altındaki yapımlar içinde yeri olacak ve özellikle de spor endüstrisine dair çalışmalarda adı anılacaktır.

Öte yandan bitirirken dikkatimi çeken bir noktaya dair spekülasyonumu da yapayım. “Air”, bir yanıyla da ABD’li bir şirketin dünya devi bir Alman şirketine tam da Amerikan rüyasına yakışır bir biçimde galebe çalmasının öyküsü. Bu bakımdan önceki başkan Trump’ın bazı ABD sermaye çevrelerinin sözcüsü olarak dile getirdiği “‘Make America great again!” (Amerika’yı yeniden büyük yap!) sloganına da göz kırpıyor sanki. Affleck ve Damon’un büyük birer Trump karşıtı olmaları da işin ironisi olarak hikayeye renk katıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa